BIST 100 9.368 DOLAR 34,49 EURO 36,22 ALTIN 2.963,91
6° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Erken seçim çağrısını yineleyen Özel, 6 oktan birinin mora boyanması konusuna da açıklık getirdi

CHP'de tüzük değişikliklerinin ardından 20'nci Olağanüstü Kurultay, partinin program çalışmalarıyla devam ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kurultayın ikinci gününde yaptığı açılış konuşmasında erken seçim çağrısını yineleyerek, "Eğer cesaretiniz varsa seçimi bugünden ya da sekiz ay sonra yapalım. CHP seçime hazır, milletten kaçan sizsiniz" dedi. Özel, CHP’nin 6 okundan birinin mora boyanması konusuna da açıklık getirdi

CHP'de tüzük değişikliklerinin ardından, "İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı "ATO Congressium'da partinin program çalışmalarıyla devam ediyor. İkinci gün açılış konuşmasını yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şöyle konuştu:

"Öncelikle burada kürsüye doğru ben gelirken çalan, dün çalan, CHP geleceğin güvencesi diye başlayan ve hepimizin ilk kez dün dinlediği Türkiye’nin birinci partisi olduğuna, hem tarihsel olarak birinci partisi olduğumuza, hem de son seçimlerin ve bugünün birinci partisi olduğumuza vurgu yapan bu güzel eser için sevgili Ali Altay ki şarkının adı 'Baba Ocağı', Ali Altay’a ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Seçim akşamı baba ocağı vurgusundan etkilendiğini, bu şarkıyı mırıldandığını, ardından da bu şarkıyı CHP’ye armağan etmek istediğini söylediler. Kendisine yürekten teşekkür ediyorum. Dün burada partimizi daha ileriye taşıyacak fikirlerin tartışıldığı, yeri gelince eleştirilerin yapıldığı ama tam bir demokratik olgunlukla, Türkiye’ye demokrasi vaat edenlerin kendi belgelerini nasıl demokratikleştirirken bu sırada nasıl müzakereleri usulüne uygun, nezakete uygun yapacaklarının en iyi örneğini gösterdiniz. Dün buradaki müzakerelerin başta TBMM olmak üzere nerede bir müzakere yürütülüyorsa, bütün meclislere örnek olmasını dileyerek başlamak isterim.

Partimizin ikinci yüzyılın ilk genel seçimlerine doğru her geçen gün bugün dünden bir gün daha yakınız, yarın bir gün daha yakın olacağız. Şüphesiz herkes parti 31 Mart tarihinde birinci parti oldu. Artık iktidar bizim hakkımız. Bir an önce seçimler olsun, bu iktidar değişsin istiyor. Baktığınızda 12 bin 500 liraya geçinmek zorunda olan bir emeklinin, 17 bin liraya aile geçindirmek zorunda olan bir asgari ücretlinin, dün hep konuştuk. Çiftçilerin, esnafların, atanmayan öğretmenlerin, toplumun dertli tüm kesimlerinin, en çok da işsizlerinin ve gelecekten umutsuz gençlerinin bir seçim istemeleri, bir erken seçim istemeleri kadar doğal bir şey yok. 31 Mart seçimlerinden önce çıktığımız meydanlarda şunu söyledik; AK Partililer, MHP’liler bu bir genel seçim değil. Dünkü konuşmamda bunu ifade etmiştim; AK Parti’nin tek çıkar yolu vardı. Mansur Yavaş’ın, Ekrem İmamoğlu’nun karşısına, çok kıymetli belediye başkanlarımızın karşısına çıkaracak aday bulamadılar. Çıkardıkları adayın da tutmadığını, o şehre bir heyecan katmadığını, o şehrin geleceğine bir vizyon katmayacağını gördüler. O yüzden kutuplaşmak, gerilim yaratmak istediler. Bütün süreci bunun üzerinden tarih ettiler. Bu süreçte CHP, AK Partili ve MHP’li başta olmak üzere CHP’li olmayan tüm seçmenlere geçmişte ittifak yaptığımız ama partilerinin yöneticilerinin bu kez ittifak yapmayıp, adeta CHP’yi kaybettirme refleksine büründükleri süreçte, bizim yapmamız gereken meselenin kendisi Türkiye’ye kendimizi doğru anlatmak, bütün Türkiye’yi kucaklamak, hep birlikte bir yola çıkmaktı. Tüm seçmenlere şunu dedik; bizim adaylarımız yerel seçim adayı. Bizim adaylarımız belediye başkan adayları. Görev vereceksiniz. Size yaptıkları hizmetleri devam ettirecekler. Ya da çok özlediğiniz o güzel hizmetler artık sizin kentinize de gelecek. Bu bir genel seçim değil. Bunu bir genel seçim havasına sokmasınlar. Vereceğiniz oy bir genel seçim oyu değil yerel seçim oyudur. Siz derdinizi de duyuracaksınız, buradaki oyunuz bir sarı karttır. Kırmızı kart değildir. Biz bunu istismar etmeyeceğiz. Güvenerek bize oy verebilirsiniz dedik. Seçim akşamı yüzde 38’lik bir sonuçla büyük bir başarıyı elde ettiğimizde orada 10 ay önce altı parti yüzde 25 aldığımız bir noktadan, yüzde 38’e tek başımıza gittiğimizi söylesek, herhalde bize oy veren seçmen de ‘Elim kırılsaydı da bugünü görmeseydim’ hissiyatı yaratırdı. Bir gün önce oyu verin, bu partiye değil adaya, bu ülkeye değil kente verilmiş bir oydur. Ayrıca tepkinizi göstereceksiniz ama iktidar değiştirmeyeceksiniz demiştik. Elbette yüzde 38 alınca hepimiz isteriz ki bu oyla bir erken seçim çağrısı yapalım ama o zaman kazandığımız gönülleri kırmak, güvenenleri pişman etmek tehlikesi vardı. O gece dedim ki bu seçim sonuçlarını araçsallaştırarak bir erken seçim talebinde bulunmayacağız. Ama dedim, bu ülkenin sorunları var. Emeklisi, emekçisi, esnafı, çiftçisi, işsizi çare bekliyor. Bu sorunları çözün dedik. Takipçiniz olacağız dedik. Sarı kartı gördünüz dedik. Aksi takdirde bu millet kırmızı kartı da göstermesini bilir dedik. O günden sonra bizden bir erken seçim çağrısı bekleyen bazı çevreler bundan rahatsızlık duydu. Ama ben kurduğumuz ilişkinin seçmenle çok sağlıklı olduğunu hem sahadaki il başkanlarından, ilçe başkanlarından, belediye başkanlarımızdan her görüşmemizde teyit ediyorum. Ama bir gerçek var. Biz 31 Mart’ta aldığımız oyu gösterip hadi erken seçim demeyeceğiz dedik. Ama şunu da söyledik; geçim olmazsa seçim olur dedik. O günden bugüne AK Parti ne yaptı diye bakarsanız, verdiği hiçbir sözü tutmadı. Umut verenlerin umutlarını boşa çıkardı. Kendisine oy verenleri dahi pişman etti. Oy vermeyenlerin ise bize kullandıkları oydan bir pişmanlığının olmadığı yapılan bütün araştırmalarda görülüyor.

"Bu şartlar bize adım adım artık bir sandığı getirecektir"

O zaman döndük ve baktık. 10 bin liralık emekli maaşı 25 kilo kıyma alırken, bugün 12 bin 500 liralık emekli maaşı 20 kilo kıyma alıyorsa. Yılda dört kez zam yapmalıyız asgari ücrete diyenler, oyu aldıkları asgari ücretliye yılda ara zammı bile vermeyip, ocakta verdiği zamla bugüne kadar onları geçinmeye zorluyorsa, Ocaktaki 17 bin lira bugün 11 bin liraya, o günkü denk geliyorsa. Tarımda taban fiyatı açıklanan her ürünü üreten isyan edip, yollara dökülüp, yollara ürünlerini döküp, sütünü döküp, buğdayını, fıstığını döküp, çayını yakıp isyan ediyorsa. İşsiz gençlerin umutsuzluğu kat be kat artıyorsa bu meseleyi 31 Mart’taki söylemimiz, o oyu fırsat bilip erken seçim istemeyiz dememizle aynı kefeye kimse koymasın. Biz son 5 ayda 9 tematik miting yaptık. 10 miting gerçekleştirdik. Türkiye’nin dört bir yanında. Her mitingimiz daha kalabalık. Her biri daha coşkulu ve tematik mitinglerde katılan her kitle bir önceki günden daha tepkili durumdadır. Bu durumda bizim CHP olarak geçim olmazsa seçim olur dememiz boşa laf değildir. Erken seçim konusunda toplumda seçimin ertesi günü yüzde 25’lerde olan beklenti dün ve evvelki gün gelen iki saygın anket şirketinin sonuçlarında yüzde 50’lileri geçmiştir. Bu şartlar bize adım adım artık bir sandığı getirecektir. Bu konuda CHP'’in iradesi tamdır. Tüm hazırlıkları da tam olmalıdır.

''Sonuç değişmeyecektir. CHP, Türkiye’nin birinci partisi''

Geçtiğimiz günlerde ifade etmiştim; Anayasa’ya göre, bize kalırsa geçen dönem Sayın Erdoğan kendiliğinden bir kez daha aday olamazdı. Ancak Meclis’in kararıyla olabilirdi ama YKS’ya yapılan başvuruda, YSK açıkça geçen adaylığı ikinci adaylık kabul etti. YSK’nın o kararı çerçevesinde bugün eğer bir erken seçim olmazsa Erdoğan bir daha aday olamaz. Bir erken seçim olursa Anayasa’ya göre son bir kez aday olabilir. Bir kere şunu söyleyelim; bizim öyle seçimlere üç ay kala, beş ay kala, milletin canını oku, 4,5 sene yoksul bırak, aç bırak, işsiz bırak, zulmet, hapiste tut altı ay kalmış, sekiz ay, bir sene kalmış 'hadi seçimleri yenileyelim.' Biz orada yokuz. Bu konuda akıllarda bir şüphe varsa. Net olarak söylüyoruz. Ama bu milletin beş yıl dayanacak gücü olmadığı gibi bizim de iktidarı dört yıl daha bekleyecek sabrımız yoktur. Bu gücümüzle, bu dinamizmimizle, bu örgütsel birlikteliğimizle birlikte millet artık CHP’nin iktidar olmasını beklemektedir. Bunun için biz şunu söylüyoruz; gelecek sene kasım ayı Erdoğan’ın beş yıllık bu döneminin tam ortasıdır. İnat eder, millet aç, sefil, yoksul ve işsizken 2,5 yıl daha durursa, asla bir daha aday olamaz. Ama 2,5 yılı geçirmeden, 'ben kendime güveniyorum, çıkarım' derse biz Meclis’te gelecek sene kasım ayına kadar seçimleri yenilemeye, erken seçim yapmaya, bu milletin karşısına çıkmaya ve bu 22 yıllık yoksullaştıran, güvencesizleştiren, mutsuzlaştıran, özgürlükleri elden alan ve gençlerin bu ülkede yaşama iradesini bile ortadan kaldıran bu yönetime son vermeye hazırız. Bunun için de diyoruz ki eğer varsanız, eğer cesaretiniz varsa kararı bugünden alalım ya da sekiz ay sonra alalım gelecek sene kasım ayında seçim yapmaya, bizim karşımıza çıkmaya, bu millete gel bakalım seni kim yönetsin, son kararını ver demeye varsanız, CHP buradadır. O seçime girecektir. Sonuç değişmeyecektir. CHP, Türkiye’nin birinci partisi.

"CHP ikinci yüzyılda daha fazla bu ülkeyi Adalet ve Kalkınma Parti’nin insafına bırakmaya hiç niyetli değildir"

Bugünden sonra bu sorumuza verilmeyen her yanıt ya da efendim seçimsiz bir beş yıl, seçimsiz bir dört yıl diyen milletten kaçıyordur. Yaptığına güveni olan, kendisine güveni olan, adaylığına güveni olan karşımıza çıkar. CHP ikinci yüzyılda daha fazla bu ülkeyi Adalet ve Kalkınma Parti’nin insafına, Cumhur İttifakının kaprisli kavgalarına, birbirine arkadan çelme çakan, önünden kuyu kazan yaklaşımları ile devleti bunların elinde bırakmaya hiç niyetli değildir. Bunu bütün Türkiye böyle bilsin. Son olarak birazdan burada Sayın Genel Sekreterimizin, partinin kurumsallaşmasına, kurumsal mimarayie, yönetime çok emeği olan, yeni dönem dijitalleşmenin hem siyasete hem de yönetime katkıları konusunda emek sarf eden Genel Sekreterimizin bir sunumunu, ardından da yerel yönetimlerde iki gözbebeğimiz ve Türkiye’nin yereli bu kadar iyi yönetenler, ülkeyi de yönetebilirler dedirten partimiz adına iki belediye başkanımızın sunuşlarını izleyeceğiz. Sonra da yeni nesil toplantılarla partimizin programını nasıl değiştireceğimizin yol haritasını hep birlikte belirleyeceğiz. Bu program çok kıymetli bir program. 2007 yılında hazırlandı. Bu program hazırlandığında Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteriydim. Bir telefonla ilaç ve eczacılıkta ne yazalım dediler, o gün hakim olduğum konuya bir paragraf yazdım. Hala daha burada duruyor. Baktım, son derece güzel ama o günün metni. Bu programda hiçbir cümlesi ile sorunumuz olmayan ama yaklaşık 20 yıl öncenin metinleri var. Taşıyabiliriz. Ama bugünün metinlerine, bugünün vizyonuna, bugünün gelecek tahayyüllerine, bugünü görmeye, yarına bu ülkeyi nasıl yöneteceğimizi söylemeye çok ihtiyacımız var. Bunun için bugün CHP olarak dün kurultayımızın içe dönük kısmını, yani partiyi nasıl yöneteceğimizi ve birbirimizle olan hukuku çok net şekilde, çok demokratik şekilde tarif ettik. Dün en az mutabakat olan maddeye 39 karşı oy çıktı, geri kalan delegelerimiz maddenin lehindeydi. Son oylamada bir karşı oya karşı da tüzüğümüz kabul edildi. Bu süreç CHP açısından artık içerideki tartışmaların, içerideki soru işaretlerinin bertaraf olduğu, partinin bir ve bütün olduğu, partinin içindeki herkesin artık partinin ülkedeki başarısına motive olduğu süreci teyit ediyor. Altına dün bin 300’e yakın imza attık."

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmasının devamında şunları söyledi:

"Dün biz hep birlikte bu partiyi nasıl yöneteceğimizi konuştuk. Ama bugünden itibaren, o tartışmalar zaten kendi mecrasında ve büyük olgunlukla sonlandı ve bitti. Ama bugünden itibaren Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi konuşacağız. Dış politikada ne yapacağız, nasıl yapacağız, hedeflerimiz nedir, yöntemlerimiz nedir onları yazacağız. İç politikada, iç siyasette, kamu yönetiminde ne yapacağımızı konuşacağız. Milli savunma politikalarına CHP nasıl bakıyor, konuşacağız. Çevreye, kalkınma ile birlikte nasıl bakıyor, konuşacağız.

6 OKTAN BİRİNİN MORA BOYANMASI...

Tabi bu süreçte, dün de bir delegemiz sordu. CHP’nin altı okundan birini boyayacak mıyız diye, o konuya da şöyle bir açıklık getirelim; dün değiştirdiğimiz tüzükte, CHP’nin ambleminin kırmızı zemin üzerine beyaz altı oktan oluştuğu tarif ediliyor. Biz her maddeyi değiştirirken, dönüp o maddeye hiç dokunmadık ve sorunumuz yok. Ama kadın kurultayında dediğim şu; bu oklardan biri devletçilik oku. Geçmişte devlet yönetilirken, nasıl yönetilmesi konusunda CHP’li kadroların çok doğru bir fikri vardı ve haklılıkları ortaya çıktı.

Devleti o dönemde son derece kamucu ve koruyucu politikalarla ama özel sektörün de önünü kapatmadan, günü geldiğinde belli alanları onlara devredebilecek şekilde bir devletçilik yorumu vardı. Bugünlerde asla devredilmemesi gereken tershanelerinden rafinerilerine, Türk Telekom’undan aklınızın alamadığı en stratejik alanlara kadar özelleştirmenin yapılmış olması, o günkü doğru çıkışı yani özel sektörün olmadığı yerlerde destek verme ama günü geldiğinde çocuk ayakkabısı, traktör lastiği üretmeyi özel sektöre devretme ama çekilmeyeceği alanlardan, hele hele sağlıktan eğitimden güvenlikten asla çekilmemesine yönelik devletçilik okunun partimizce yorumu.

İlk günlerdeki hareket noktası doğruydu, 1946’ya kadar uygulanması büyük oranda doğruydu. Devamında da CHP’nin itirazları doğruydu. Bütün itirazlarımız bugün bizi haklı çıkardı. Ama bugün eğer devleti yönetirken sürdürülebilir kalkınmadan, yeşil ekonomiden bahsetmiyorsanız, sınırda karbon vergisini bilmiyor, karbon ayak izinin küçültülmesine yönelik taahhütleri ya da karbon sıfır gününü taahhüt etmiyor ya da o taahhütleri sahiplenip öne çekmiyor, geliştirmiyorsanız bu devleti bu çağda yöneteceğinize olan genel inanç, kabul ve bu konudaki güven tam olarak tesis etmez.

Kaldı ki dün önemli bir adım attık, eşit temsil. Dünyada şirketlerin dahi kadın, erkek eşitliği, kadın emeğinin kollanması noktasındaki hassasiyeti ortadayken, siz kadın emeğini ve kadınların toplumdaki yerini, işte bırakılınca 18 bakandan birini kadın bakanı atayan bir anlayış var. Ama CHP’de 9’unu kadın, 9’unu da erkek atayan bir anlayış var.

O yüzden devletçilik okunu yapacağımız programla yarısını mora, yarısını yeşile boyayacağız derken, buradaki iradeyi, bakış açısını, yürüyeceğimiz yolun bizi vardıracağı yeri söylüyoruz. Yoksa okun rengi dündü, kırmızı üzerinde beyaz kaldı. Kimsenin ondan şüphesi olmasın. Ama devleti yönetirken yeşilin ve morun, eşit temsilin ve çevreye duyarlı sürdürülebilir kalkınmanın sonuna kadar savunucusu olacağımızı da bu politikalarla birlikte bu Türkiye’yi bir dünya ülkesi yeniden yapacağımızı da buradan partinin Genel Başkanı sıfatıyla bir kez daha kayda geçirir ve teyit etmek isterim.

"Büyük yürüyüşü hep beraber başlatıyoruz"

Bugün dört büyük salonda 'Demokrasi ve Adalet', 'Sosyal Refah', 'Kapsayıcı Kalkınma', 'Dış Politika ve Ulusal Güvenlik' ana başlıklarında, 86 alt başlıkta yol haritamızı konuşacağız. Hepsini birlikte konuşacağız. Çok sayıda oluşacak heyetin Anadolu’ya açılıp 81 ili, bir çoğunu birçok kez ve büyük ilçeleri, orta ölçekteki ilçeleri ziyaret etmesini, CHP'nin iktidara geldiğini hissettirmesini, 'CHP iktidarında ne istiyorsunuz? CHP iktidarından umudunuz nedir? Yoksa umut etmeniz için beklentiniz nedir?' bunların hepsini Anadolu’da tartışacağız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu partiyi Anadolu’da kurdu. Bu partiyi, bir Rumelili olarak Samsun’a çıkarak, uzun süre Amasya’da düşünerek, Sivas’a giderek, Erzurum’a giderek, Hacıbektaş’ı es geçmeyerek, Ankara’ya gelerek bu ülkeyi katıldığı, katılmadığı Balıkesir, Alaşehir kongreleri ile fikir alışverişi ile toplumsal mutabakatla, toplumsal rızayla önce birbirinden dağınık yapıları bir araya getirdi, onlardan bir Kuva-yi Milliye kurdu. Sonra o yapıları fırkaya, sonra partiye dönüştürdü. Şimdi 100 yıl sonra yeniden Anadolu’ya ve Trakya’ya gidiyoruz. Çalmadık kapı, sıkılmadık el, duymadık fikir bırakmayacağız. Onların ötekileştirdiklerine de sahip çıkacağız ama bizden olmayan bir tek kişiyi öteki ilan etmeyecek, kenarda bırakmayacak, fikrini duymadan, elini sıkmadan ve onunla bir mutabakat aramadan geri dönmeyeceğiz. Bazen elimiz havada kalacak. O havada kalan ele sarılacağız, o eli etmeyeceğiz. Havada el bıraktı diye küsüp gitmeyeceğiz. 83 milyonun, kalbini kazanacak, geride bırakacak bir kişinin olmadığının bilincinde olacağız. Belki günü geldiğinde o kişinin yine oyunu alamayacağız ama bizim iktidarımızda onun geride kalmayacağını, ona değilse de şimdiden kendimizi taahhüt edeceğiz. Bu bakış açısıyla bir büyük yürüyüşü hep beraber başlatıyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini bir kez daha talep toplamak üzere, 'Nasıl yapalım, ne şekilde yapalım? Gel birlikte yapalım' diyerek Anadolu’ya ve Trakya‘ya taşıyoruz. Daha sonra onlardan aldığımız görüşlerle, çok gecikmeden işte partimizin bu kez, bu tüzüğünü, partimizin tarihi belgeleri içindeki hak ettiği onurlu yere bırakıp, bu programla çelişmeyen, tüzüğümüzle uyumlu, hepimizin mutabık olduğu kadar çağı yakalayan yeni bir programla çıkacağız.

''Çok kuvvetli bir program belgemiz olacak''

Hepinizin elinde o program ya da o programdan üretilmiş, türetilmiş her sorunun net cevabının olduğu, 'CHP bu konuda ne düşünüyor?' dediğinde bir saniye yutkunmayacağımız, hiç tereddüt etmeyeceğimiz çok kuvvetli bir yönetim belgemiz olacak. O belge, günü geldiğinde seçimde partinin seçim taahhütnamesine dönüşecek, partinin seçim program olacak. Günü geldiğinde seçilen Cumhurbaşkanımızın elinde okuyacağı Hükümet Programı'na dönüşecek. Parti Grubu da gelecekte 29. Dönem CHP Grubu da neyi savunacağını, nerede duracağını ve nasıl duracağını bilmenin özgüveninde olacak, tüm kafa karışıklıkları, tenakuzlar, çelişkiler, birbiriyle çelişen ifadeler yerine ortak mutabakat metnimize bırakacak. Ben bu kürsüden şimdi inerken gönlümden geçen, altı ay sonra, sekiz ay sonra ama en geç 10 ay sonra bir kez daha burada program kurultayımızın açılış konuşmasını yapacak olmanın umuduyla, mutluluğuyla ve o gün, bugünden farklı olarak her birimizin geçmişten biriktirdiği altı, sekiz, 10 ayda biriktirdiği deneyimlerle, somutlaşmış taslaklaşmış söylemleri tartışmak üzere bir büyük kurultayı açmak üzere buraya gelmeyi umuyorum. O umudun heyecanı içindeyim.

"Sizi önümüzdeki seçime, adayın ilan edildiği gün seçimi kazanmış olmak üzere Anadolu’ya ve Trakya’ya yolluyorum"

Bundan sonra her birimizin Türkiye’de, çok değil Kasım 2025’te seçim bekliyoruz, Kasım 2025’ten sonra Türkiye’yi yönetecek bir partinin ilçe başkanları, il başkanları, delegeleri ve belediye başkanları olarak memleketlerinize dönmenizi, bu özgüvenle bakmanızı herkesle temas kurmanızı, bugün geliştirilecek pratiklerden, bugün geliştirilecek yol haritasına kurumsal uyum sağlamanızı ve kişisel gayretinizi bir yıl boyunca en üst düzeye çıkarmanızı bekliyorum. Ve şunu söylüyorum ki; biz seçimi adayımızı belirledikten sonra yapacağımız kampanyayla değil, bugünden itibaren bir yıl boyunca Anadolu’da ve Trakya’da yapacağımız samimi çalışmalarla kazanacağız. Adayımız ilan edildiği gün seçimi çoktan kazanmış olacağız. Karşımızdakiler geçen seçimlerde, 31 Mart öncesi olduğu gibi, 'biz bu adayın karşısına, bu partinin karşısına kimi çıkarsak? Ben mi çıksam? Kaçsam başkasını mı koysam?' sorusunu bırakacağız. Şimdi sizi önümüzdeki seçime, adayın ilan edildiği gün seçimi kazanmış olmak üzere Anadolu’ya ve Trakya’ya yolluyorum. Yolunuz açık olsun, yolumuz açık olsun."

Kaynak: ANKA