Saadet- Gelecek Partileri ortak grup toplantısı bugün yapıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, grup toplantısına katılmadı.
Karamollaoğlu'nun yerine konuşma yapan Genel Başkan Vekili Sabri Tekir, şunları söyledi:
"Genel seçimlerinin üzerinden tam bir yıl geçti. İlginçtir ki iktidarın altına ne hikmetse birden bire tasarruf tedbirleri uygulamak geldi. 'Enflasyonu düşürmemiz gerekmektedir' diyorlar ikincisi de 6 Şubat depremlerinin oluşturduğu sıkıntıları gidermek, onların maliyetlerini karşılamak. Ancak enflasyon yeni bir olay değil ki. Türkiye'deki enflasyon son 4-5 yıllık dönem içerisinde birçok Avrupa ülkesinden çok daha hızlı bir yükseliş göstermekte. İlginç olan bir şey de şu; ne zamana kadar bu tedbirlerin uygulanacağına ilişkin verilen beyanatlar bize göstermektedir ki üç yıl süreyle uygulanacak. Neden üç yıl, neden sürekli değil? Çünkü bir sonraki seçimlerden bir yıl öncesine kadar. Yani 2028 yılı seçimlerine adeta bir birikim yaparcasına tasarruf paketi hazırlamışlar. Böyle ince hesaplara halkımızın aklının ermeyeceği düşünülüyor. Öte yandan böyle bir paketin getirilmesi iktidar tarafından bu zamana kadar büyük bir israfın, harcamalarda duyarsızlığın ve ölçüsüzlüğün bir başka itirafı değil midir? İsrafın en yoğun olduğu bir takım kurumlar tasarrufun dışında tutuluyor. Herkes çok iyi biliyor ki Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere birtakım kurumları ve birtakım gider kalemlerini teğet geçen bir paket olduğu anlaşılıyor.
"KAMUDA TASARRUF TEDBİRLERİ CİDDİYETTEN UZAKTIR"
Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey var; bir şehrin tüm ana hatlarında devasa kaçaklar varken, evde damlatan bir musluğu değiştirmek çözüm değildir. Bu anlamda, adına ‘Kamuda Tasarruf Tedbirleri’ denilen paket ciddiyetten uzaktır. Tasarruf edilmesi planlanan 100 milyar lira bizim bütçemizin yüzde birini ancak teşkil eder. Zira bu giderlere dün ‘çerez parası’ diyen Maliye Bakanımız, bugün kendilerine verilen ev ödevleri kapsamında sözde tasarruf tedbirleri aldıklarını söylemektedirler. Normal şartlarda, başlangıç için küçük de olsa olumlu adımlar olarak karşılayacağımız bu düzenlemelerde yer alan birtakım maddelerle esas amacın yine vatandaşın kemerini biraz daha sıkmak olduğunu göstermektedir. 22 yıllık israf düzeninin acı reçetesi olarak, şimdi bir kez daha kanseri aspirinle tedavi edeceklerini iddia etmeleri halkın tepkisini azaltmaya yöneliktir. Bir kez daha ifade ediyoruz; her şeyden önce zihniyet değişimi şarttır. Tüketime ve gösterişe dayalı yanlış yatırım anlayışından vazgeçilmelidir. Mantık aynı mantık olduğu sürece ülkemiz büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır. Dün 'itibardan tasarruf olmaz' diyenler, bu paketle aslında şimdi de şunu söylüyorlar; 'Bizi kapsamayan itibarlardan sadece 3 yıllığına tasarruf olabilir'. 1000 liradan 1 lira tasarruf ederek enflasyonla mücadele edemezsiniz, koca bir baraj gölünü bardakla dolduramazsınız.
"ÇİFTÇİMİZE AYRILMAYAN PARA ŞİRKETLERE AYRILDI"
Dün, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ydü. Avrupa ülkelerinin bütününde çiftçiler desteklenirken ve onların destek politikalarıyla ürettikleri tarımsal ürünler, hayvanlar bizim gibi ülkelerde destek verilmediğinden dolayı ya ürün yetersizliğinden veya fiyatlar kontrol altına alınamadığında o ülkelerden ithalat yapmak zorunda kalıyor. Maalesef, iktidarın 22 yıllık yanlış politikaları neticesinde insanımız topraksız, toprağımız da insansız kalıyor. Üreticilerimizin alın terinin karşılığı günbegün erimektedir. Vatandaşımız domates, salatalığın kilosunu 40 liraya tüketmek zorunda kalmamalıdır. Bir zamanlar ilkokul kitaplarında, coğrafya derslerinde sıklıkla ifade edildiği gibi; kendi kendimize yetebilen bir ülkeydik, mercimeği Kanada'dan ithal eder bir ülke haline geldik. 2006 yılında çıkarılan kanunda yer alan; tarıma verilen destek GSYH’nın yüzde 1’inden az olamaz' maddesinin gereği bir kez bile yerine getirilmemiştir. Kendi çiftçimize ayrılmayan para, uluslararası şirketlere ayrılmaktadır. Yaş çay alım fiyatının 17 lira olarak belirlenmesi de bu politikanın bir yansımasıdır.”
"FİLİSTİN, BİTMEYEN BİR FELAKETİ YAŞIYOR"
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise şunları söyledi:
"15 Mayıs 1919'da İngiltere'nin ve emperyalist güçlerin desteğiyle Yunan ordusu İzmir'e çıktı ve bir kahraman önüne arkasına bakmadan, geleceğim ne olacak diye düşünmeden işgalcilere ilk kurşunu attı. Hepsini saygıyla selamlıyorum. Bundan 4 gün sonra 19 Mayıs'ta bir başka çıkarma yapılmamış olsaydı ne olacaktı? Ege, oradaki Müslüman ve Türklerden arındırılıp, Türkler ve Müslümanlar İç Anadolu'ya sürülüp mümkünse de Orta Asya'ya kadar gönderilecekti. Bu emperyalizmin planıydı. Şunun herkes tarafından bilinmesi lazım; Türkiye Cumhuriyeti Doğu'nun mazlum halklarının antiemperyalizme karşı yükselttiği sesin eseridir. 15 Mayıs 1948'de ise Filistinliler yerlerinden yurtlarından silindiler. Bugün Gazze'de yaşayanların yüzde 70'i Filistin'in geri kalan topraklarından sürgün olarak geldi. Yani eğer biz direnmemiş olasaydı muhtemelen biz de Gazze gibi İç Anadolu'ya çekilmek zorunda kalacaktık. Herkesin Gazze'deki savaşı doğru okuması lazım. Bu milletin vizdanına uygun bir şekilde okuması lazım. 15 Mayıs o günden bugüne Nakba Günü olarak anılır. Bitmeyen bir felaketi yaşıyor Filistin.
"HER AN DARBE OLACAKMIŞ ALGISINI KALDIRIN"
Bence dün gece son yılların en önemli gecesi yaşandı. Devlet yapısı, devlet tecbüresi içinde çok bulunduğum için şimdiden uyarmak istiyorum. Dün Sayın Bahçeli bir konuşma yaptı: 'Bugünlerde iç işgal cephesinde toplanıp aynı zamanda emniyet ve yargı içinde yuvalanmış soysuz ve kripto çetelerin yeniden Türkiye üzerinde hesap yaptığı görülmektedir(...)Birkaç emniyet mensubunun görevden alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir. 17-25 Aralık emniyet ve yargı ortaklığı darbe girişiminin tekrarını planlayanlara boyun eğmeyiz' dedi. Cumhurbaşkanı dün gece Adalet Bakanı ve MİT Müsteşarı ile görüştü. Arkadaşlar siz devlet yönetiyorsunuz, kamuoyuna derhal bir açıklama yapılmalı. Bir şeyin yayılması olmasından daha beterdir. Olursa tedbir alırsınız, yayılırsa Türkiye'nin dışarıdaki algısı 'Türkiye'de her an bir darbe olabilir' olur. Bu da bir yıldır fakir halkın üstüne bedelini yıktığınız o ekonomik paketlerin hepsini yerle bir eder. Hiçbir yatırımcı darbe ihtimali olan bir yere gelmez. Buradan hareketle böyle bir ihtimal yok da birileri bir korku iklimi yaratıp her an darbe olacakmış gibi bir iklim yaratıp son seçim neticeleri sonrasında çöpe gitmiş otokrasi hayallerini hayata geçirmek için bunu kullanmak istiyorsa onlarla da görülecek hesabımız olur. Mafyatik yapılar devletimizin her yanına sızmış. Bütün bu meselenin arkasında Ayhan Bora Kaplan diye birine ve bir çeteye yapılan operasyon var. Mafyatik yapıları bu devlete kim musallat etti? Türkiye'nin bir beka meselesi varsa öncelikle bu mafyatik yapılardan gelir. Sayın Bahçeli, imalı konuşmayın. Kimi kastediyorsanız açıkça söyleyin. Varsa bir darbe ihtimali ona söyleyin, bilgi ve belgeleri devlet kurumlarıyla paylaşın çünkü ifadeleriniz çok ağır. Fitneyi büyümeden durdurmanız gereken sizsiniz. Siz gözlemci değil iktidar ortağısınız.
"YAPILAN TOPLANTIDA İÇİŞLERİ BAKANI DA OLMALIYDI"
Sayın Erdoğan dün akşam toplantıda ne konuştunuz bilmiyorum ama orada İçişleri Bakanı da mutlaka olmalıydı. Yapılması gereken şudur; bütün devlet kurumlarına net bir talimat verin. Hiç kimse devletin üstünde değildir. 'Devlete karşı olan mafyatik yapılarla mücadele edeceksiniz' talimatını cesurca, hiç tereddüt etmeden verin. Türkiye'de faili meçhulleri getiren bu yapılardır. Sayın Bahçeli ile derhal görüşerek 'veri şu belgeleri de ben de gerekeni yapayım' deyin. Bakanlık müessesi ciddi şekilde zayıflatılmış olmakla birlikte çok önemlidir. İçişleri Bakanı’nın görevi hiçbir tesir ve baskı altında kalmadan görevini sürdürmektir. Tereddüt ettiğiniz her an Türkiye'yi başka bir felakete götürür. Bir diğer önemli konu Sinan Ateş.. Eğer bu cinayet başka bir yerde olmuş olsaydı yer yerinden oynardı. Sinan Ateş'le birlikte Türkiye'de bir insanlık da öldürülmüştür. Şu iddianame Türk hukukuna kurşun attı.”