Duygu Demirdağ, “Altılı Masa”nın Anayasa değişikliği önerisi ile CHP’nin de vizyon belgesini açıkladığı iki toplantının sunuculuğunu yapmıştı. Şimdi de “Millet İttifakı”nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin açıkladığı toplantıda sunucu olarak sahneye çıktı. Her ne kadar “Tanıklığın parçası olmaktan büyük mutluluk duyuyorum” dese de tanıklık değil, parti faaliyetinin bir parçasıydı; aktörüydü. Nitekim sunuma başlarken “Önce filmimizi izleyelim. Yarının Türkiye'si için başlıyoruz anlatmaya” diyerek siyasi faaliyetle bütünleşti.
Demirdağ’ın, haber programı yapan bir gazeteci olarak partilerle böylesine bütünleşmesi ve “profesyonel ilişki” geliştirmesi çıkar çatışması yaratıyor; gazeteciliğe zarar veriyor. Aktif gazetecilerin partilerin programlarında sunuculuk yapmasını daha önce defalarca eleştirdim ama anlaşılan gazeteci arkadaşlarımız ve partiler bu yanlışta ısrarlı.
“Basın özgürlüğünü güçlendirmek” ve “medyaya çoğulcu yapı kazandırmak” gibi vaatlerde bulunulan mutabakat metnine imza atan altı partinin de ülkemizde onca profesyonel sunucu varken, sunum için bir gazeteciyi seçmeleri de ayrıca sorgulanmaya muhtaç bir tutum.
Paris’ten Mersin’e yemek kuyrukları
“Fransa’da öğrenciler yemek kuyruğunda”, “Bir tas çorba için 3 saat kuyrukta”, “İçimizdeki Avrupa seviciler utansın”.
Türkiye ve Takvim gazeteleri, Sabah, Yeni Akit ve Yeni Şafak internet siteleri ile A Haber televizyonu Fransız öğrencilerin bir yardım kuruluşunun bedava yemek kuyruğuna girmesi haberini bu başlıklarla yayımladılar.
Haberlerin çoğunda kaynak belirtilmiyordu. Sadece Sabah’ta haber, Fransız gazeteci Clement Lanot’un sosyal medya hesabına dayandırılmıştı. Nasıl olmuşsa, Lanot’un 23 Ocak’taki paylaşımını, altı gün sonra iktidar medyası hep birlikte keşfetmişti.
Fakat üniversite öğrencilerinin ucuz ya da bedava yemek kuyruğu ülkemizde de var. İnterneti tarayınca Mersin ve Erzurum’daki üniversite öğrencilerinin kuyruk haberlerini görmek mümkün.
Fransız öğrencilerin yemek kuyruğuna bu denli ilgi gösteren medyanın öncelikle Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin yaşadıkları zorlukları haber yapması beklenir. Amaç ülkesinin sorunlarını dert edinmek ve gerçekten gazetecilik yapmak olursa tabii…
Türkiye’nin zeka seviyesinde gerileme
Sosyal medyada İbrahim Haskoloğlu, ardından da Yeniçağ ve BirGün’de Timur Akkurt da “Türkiye’de IQ seviyesinin 89’a gerilediğini” yazdılar.
Ancak konuyu inceleyen doğrulama platformları Malumatfuruş ve Doğruluk Payı bu bilginin yanlış olduğunu belirledi. Doğruluk Payı’na göre, yazılan hesaplamalar güncel değil ve “World Population Review (WPR) Türkiye’nin 2023 başındaki IQ ortalamasını 86,8 olarak” belirledi.
Aynı sonuca varan Malumatfuruş, “Bahsi geçen IQ verisi güncel değil ve derleme metodolojisi tartışmalı. Son PISA test sonuçları dikkate alındığında Türkiye’de IQ artışı yaşandığını işaret eden çalışmalar da mevcut” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak yazılan seviye yanlış ve endeksler tartışmalı olsa da WPR’ye göre 2020 ve 2021 yıllarında Türkiye’de IQ ortalaması 90, 2022 başında 86,80. Yani Türkiye’deki ortalama zeka seviyesinde bir gerileme olduğu doğru… Hem de 1 değil tam 3,2 puan…
İki gazetenin “terör” kardeşliği
Millî Gazete, Yeni Akit ve Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Kudüs’te bir sinagoga yapılan baskında yedi İsraillinin öldürülmesinin “terör” olarak adlandırılmasına karşı çıktı.
Millî Gazete, 29 Ocak’ta manşetten yayımladığı “İktidar terörü karıştırdı” başlıklı haberinde “İsrail’in Cenin’de gerçekleştirdiği katliamı baskın olarak nitelendiren Dışişleri Bakanlığı, bir Filistinlinin Kudüs’teki misilleme eylemine dair skandal bir açıklamada bulundu” diyordu.
Yeni Akit ise “Cenin’deki katliama jet hızıyla cevap” başlığı altında “İsrail’deki eylemi siyonist zorbalığa misilleme olarak yorumlayan Hamas, eylemci için ‘Kahraman’ dedi” bilgisi veriyordu. Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan da Dışişleri açıklamasında “saldırı” yerine “terör saldırısı” tanımının kullanılmasını eleştiriyordu.
Hiç kuşkusuz İsrail askerlerinin Batı Şeria’daki Cenin Mülteci Kampı’nı basarak 9 Filistinliyi öldürüp, 20’sini de yaralaması orantısız şiddet, daha açık bir deyişle devlet terörü.
Yine de İsrail devletinin zorbalığı, bir sinagogda sivillere yönelik eylemin “terör saldırısı” olduğu gerçeğini değiştirmez. Bir tarafın zorbalığı, öbür tarafın terörüne haklılık kazandırmaz.
Millî Gazete, Yeni Akit ve İsmail Kılıçarslan, politik misyonları gereği “misilleme” olarak görebilir ama gazeteciler, hiçbir gerekçeyle şiddeti haklı gösteren, teröre destek veren, kışkırtan, özendiren yayın yapmamalı.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com