BIST 100 9.550 DOLAR 34,54 EURO 36,01 ALTIN 3.005,46
6° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Faik Öztrak: Emekli amirallerden değil sarıklı amirallerden korkun

Faik Öztrak: Emekli amirallerden değil sarıklı amirallerden korkun

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor. Öztrak, 104 emekli Amiral'in bildirisi değerlendirdi. Öztrak, "Dün açlığı, yoksulluğu, işsizliği, intiharları yani ülkedeki zulmün üstünü 'darbe' iddiaları ile örtme senaryosu uygulamaya kondu. Erdoğan şahsım hükümeti yeni bir 'darbe mağduruyum' oyununun perdesini açtı. Biz bu tiyatroyu çok izledik" dedi.

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.

Öztrak, "Enflasyon rakamları gösteriyorki emekliye verilen bayram ikramiyeleri kuşa döndün. Emekliye bayram ikramiyesi en az bin 500 lira olmasını istiyoruz. 10 milyon emekliye söz verdiğimiz gibi iktidara gelmeden verdirdik. İktidara geldiğimizde emeklilerin haklarını tam vereceğiz." dedi.

Öztrak, "Dün açlığı, yoksulluğu, işsizliği, intiharları yani ülkedeki zulmün üstünü 'darbe' iddiaları ile örtme senaryosu uygulamaya kondu. Erdoğan şahsım hükümeti yeni bir 'darbe mağduruyum' oyununun perdesini açtı. Biz bu tiyatroyu çok izledik" ifadelerini kullandı.

Faik Öztrak: Emekli amirallerden değil sarıklı amirallerden korkun - Resim : 1

104 emekli amiralin imzaladığı Montrö bildirisinin ardından başlayan tartışmalara ilişkin açıklama yapan Öztrak, şunları kaydetti:

Dün, açlığı, yoksulluğu, işsizliği, intiharları yani ülkedeki zulmün üstünü, darbe iddialarıyla örtme senaryosu uygulamaya kondu.

Erdoğan Şahsım Hükümeti, yeni bir “darbe mağduru” oyununun perdesini açtı.

Biz kabak tadı veren bu tiyatroyu, çok izledik. Milletimiz de, Erdoğan’ın şahsım hükümetinin, sahte gündemler ve algı operasyonlarıyla, milletin gündemini çalmasından artık bıktı.

Erdoğan Şahsım Hükümeti, Ayasofya baş imamı şeriat istediğinde, faize ve İstanbul Sözleşmesine karşı çıktığında, buna ses çıkarmıyor.

Seçim kazanmak için bölücü terör örgütü elebaşının mektubunu televizyonlarda okuttuğunda, kardeşini devlet televizyonlarına çıkarttığında, bunlar “İfade özgürlüğü” oluyor.

Ama içlerinde “Mavi Vatan”ın müellifi olan, 15 Temmuz’da FETÖ ile göğüs göğse çarpışmış emekli amirallerin yaptığı bir açıklama “Darbe yapmak için bir araya gelmek” oluyor. Anlaşılan ifade özgürlüğü, sadece saray ve sarayın yandaşları için var.

Erdoğan Şahsım Hükümeti, hafta sonu, birkaç emekli amiralin yaptığı açıklamadan sonra, darbe ve vesayet tamtamlarını çalmaya başlıyor. Açıklamanın üzerinde çılgınca tepiniyor.

Şablon bir retorik, kalemşörleri aracılığıyla basın yayın organlarında okunuyor. Kamu kurumlarının internet sitelerine konuyor. Tüm bu organize işler, işsizlikten, yoksulluktan, salgından bunalmış milletin, gerçek gündemini karartmak için yapılıyor.

Emekli Amirallerin yaptığı paylaşımın yöntem ve şekli, elbette eleştirilebilir. Ama bu metinden darbe çıkartmak, ayrı bir hüner ister. Ama 15 Temmuz’u daha unutmadık… Hala herkesin hafızalarında taze…

“Türkiye’de ‘darbe olmasın’ istiyorsanız, emekli amirallerden değil, sarıklı amirallerden çekineceksiniz.”

Bu ülke emekli olan, fikrini ve tecrübesini, ülkenin siyasetçileriyle paylaşmak isteyen amirallerden çekmedi. Bu ülke ne çektiyse, sarayın Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpaslarla soktuğu, mensubiyeti başka yerlere ait olan generallerden çekti. Ve bugün bir tarikat gitti, onun yerine diğerleri geldi.

Şimdi size soruyoruz; Sayın Erdoğan, sizin aklınızın başınıza gelmesi için, bu ülkenin başına daha hangi felaketlerin gelmesi gerekiyor?

Genel Başkanımız 15 Temmuz’dan sonra, 20 Temmuz sivil darbesinden önce, Yenikapı’da, tüm Türkiye’nin şahitliğinde, Erdoğan’a şu çağrıda bulunmuştu. Adliyeye, Camiye ve Kışlaya siyaseti sokma. Erdoğan bu çağrıyı dinlemedi. Onun yerine 20 Temmuz sivil darbesini yaptı. Tek Adam Vesayet Rejiminin düğmesine bastı. Siyaseti camiye de, kışlaya da, adliyeye de sokmaya devam etti. O gündür, bugündür de, milletimizin iki yakası bir araya gelmedi. İşsizlik çığ gibi büyüdü, aşımız küçüldü, ülkemizin bereketi kaçtı.

Bu çağda demokrasiyle yönetilmek, bir ülkenin en büyük onurudur. Ancak tek adam vesayet rejiminin, düğmesine basıldıktan sonra gördük ki, millet iradesine darbe sadece asker postalıyla yapılmaz. Mokasenle de yapılır. Millet iradesine darbe,
2015’de 7 Haziran Seçim sonuçlarını tanımayarak, ardından milletin güvenlik endişesini kaşıyıp, seçimleri tekrarlatarak da olur.

Millet iradesine darbe, bir önceki seçimde, halkın yüzde 49,5'inin oyunu almış bir Başbakanı, ince ince planlanan bir Saray darbesiyle, istifaya zorlayarak da olur.

Millet iradesine darbe, Tek Adam Vesayet Rejimine geçebilmek için, sarıklı darbecilerin bombaladığı Gazi Meclisi, 20 Temmuz’da OHAL ilan edip, devre dışı bırakarak olur.

Millet iradesine darbe; OHAL koşullarında Referandum yapıp, bir de mühürsüz oyları seçim devam ederken geçerli sayarak olur.

Millet iradesine darbe; 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimlerinde kaybettiği seçimi, mızıkçılık yaparak, yandaş hâkimler eliyle tekrarlatmakla olur.

Millet iradesine darbe, Meclis’ten oy birliğiyle geçen bir uluslararası sözleşmeden ülkeyi tek bir imzayla çıkararak da olur. Millet iradesine darbe; TBMM’de reddedilen bir yasa teklifini, Meclis’in Kayyum Başkanına İç Tüzüğü çiğneterek, yeniden Genel Kurul’a getirterek de olur.

Millet iradesine yapılan bu darbelerin hiçbiri, askerin postalıyla yapılmadı. Bu darbelerin hepsi, Erdoğan’ın ayağındaki mokasenlerle yapıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin darbelere karşı tavrı çok nettir. Bunu tarih ve millet huzurunda bir kez daha ilan ediyoruz: Biz darbelerin her türlüsüne karşıyız. Postalla yapılan darbeye de karşıyız. Mokasenle yapılan darbeye de karşıyız.

Hegel’in şu sözlerini paylaşarak, bir bardak suda darbe fırtınası koparanları uyaralım. “Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. İlki trajedi olur, ikincisi ise komedi...”

Milletimiz, emekli amirallerin açıklamasından, darbe çıkarma tezgâhının bir trajedi değil, komedi olduğunun elbette farkındadır. Milletimiz, Erdoğan Şahsım Hükümetinin darbe simsarlığından bıkmıştır.

Yaşanan komedi, sadece Şahsım Hükümetinin çaresizliğinin koltuğunu korumak için, yaptığı şımarıklığın bir tezahürü değildir.

Bu aynı zamanda, Meclis’in kayyum başkanının ifşa ettiği, bizim de şiddetle karşı çıktığımız Montrö tartışmasında, “Montrö Sözleşmesi’nden çıkılmasın” diyenlere bir gözdağıdır. Kanal İstanbul üzerinden okyanus ötesine göz kırpmaktır.

Gaflet ve delalet içindeki bu oyuncular, koltukları için, bu ülkenin bekasını ve toprak bütünlüğünü, tartışmaya açmak isteyebilir.

Ama milletimiz buna izin vermeyecektir. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz sandığın daha fazla gecikmeden, önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak.
Bu kibirli kadroları evlerine gönderecek.

Faik Öztrak: Emekli amirallerden değil sarıklı amirallerden korkun - Resim : 2

Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Bugün MYK’da; Mutfaklarda büyüyen yangını, gençlerimizde artan işsizliği, umutsuzluğu, çaresizliği, esnaflarımızın salgında bir başına bırakılmasını, emekçilerimizin çaresizliğini, artan vaka sayılarını, felakete dönüşen salgını, yani ülkemizin gerçek gündemini ele aldık.

Bir ülke ya ilim ve adaletle, ya da zulüm ve zalimlikle yönetilir. Erdoğan Şahsım Hükümeti, zZulmüyle milletimizi nefessiz bırakıyor. Milletimizin nefesini; zamlarla, işsizlikle, açlıkla, yoklukla, baskıyla kesiyor.

Bu sabah, mart ayı enflasyon rakamları açıklandı. Zulüm zam olup milletimizin üstüne yağmış.

TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre bile, durum felaket. Mart ayında enflasyon yüzde 1,1 olmuş. Yılın ilk üç ayında gerçekleşen enflasyon ise yüzde 3,7.

Mart’ta 12 aylık enflasyon ise yüzde 16,2’ye çıkmış. Bu, 2019’dan bu yana gerçekleşen, en yüksek 12 aylık Mart enflasyonu… Ve bu enflasyonla Türkiye, dünya üzerinde en yüksek enflasyona sahip 14. Ekonomi oldu. Aynı ligde bulunduğumuz ülkeler, Nijerya, Etiyopya, Haiti. Erdoğan Şahsım Hükümetinin yarattığı tablo işte bu.

Son bir yılda, benzinli otomobil yüzde 110, televizyon yüzde 89, dizel otomobil yüzde 86, bulaşık makinesi yüzde 68 zam görmüş. TL’deki değer kaybı bu ürünlerin fiyatını uçurmuş.

Mutfaktaki yangın da korkunç. Son bir yılda, yumurta yüzde 64, ayçiçek yağı yüzde 60, mısırözü yağı yüzde 55, mercimek yüzde 45, tavuk eti yüzde 44 zam görmüş. Bunlar da TÜİK ’in makyajlı rakamları. Pazardaki, marketteki yangın daha da büyük.

Hem çekirdek enflasyon, hem de üretici fiyatları da ilerleyen günler için iyi bir tablo çizmiyor. Çekirdek enflasyon göstergeleri, tüketici fiyatlarının üzerinde seyrediyor. Yine Yurtiçi Üretici Fiyatları, mart ayında yüzde 4,1 artmış. Bu mevcut seride en yüksek üretici fiyat enflasyonu. Yine Mart ayında 12 aylık üretici enflasyonu yüzde 31,2 ile tüm Mart aylarının rekorunu kırmış.

Son bir ayda Türk Lirasındaki değer kaybının, daha da hızlandığını düşünürsek önümüzdeki aylar da, milletin üzerine yağacak zam yağmurunun, daha da şiddetleneceği anlaşılıyor.

Ama şahsım hükümetinin zulmü, sadece zamla olmuyor. Bunlar, milletten gerçek enflasyonu saklayarak da zulmediyorlar.

Enflasyon Araştırma Grubu’nun rakamlarına göre, mart ayında enflasyon, TÜİK’in açıkladığının üç katı. Mart’ta gerçekleşen enflasyon yüzde 3,4. İlk üç ayda gerçekleşen enflasyon ise yüzde 8,4.

Enflasyonu düşük göstererek, emekliye hak ettiği aylığı, memura ve işçiye hak ettiği ücreti vermemek de zulümdür.

Memura 2021’in ilk altı ayında yüzde üç zam verip, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu üyelerinin huzur hakkına, Yüzde 33 zam yapmak da zulümdür. Bu arada memura verilen yüzde 3’lük maaş zammı, daha yılın ilk üç ayında eriyip, gitti.

Peygamberimiz, “İşçinin hakkını alın teri kurumadan verin” diye emretmiş. Şahsım hükümeti makyajlı enflasyon rakamlarıyla, milyonlarca işçinin, emekçinin hakkını gasbetmekten utanmıyor. Milletimiz her şeyin farkında. Halkımızın yarısı, “Mutfaktaki enflasyon yüzde 40’ın üzerinde” diyor. Halkın cebi yalan söylemez.
Mutfaktaki yangın partili ayrımı yapmaz.

Bugün CHP’lisi, AK Partilisi, İyi Partilisi, MHP’lisi, Türkiye’deki herkes “Yandım Allah!” diye bağırıyor. Önümüz mübarek Ramazan ayı…

Sayın Genel Başkanımız sayesinde, 2018’in Mayıs ayından bu yana, emeklilere dini bayramlarda, biner lira bayram ikramiyesi veriliyor.

Son üç yılda her şeye zam yapıldı. Ama emeklilerin bayram ikramiyelerine zam yapılmadı.

Saray beslemelerinin, TURKCELL Yönetim Kurulu’ndaki ücretlerini, Avroya endekslemeyi biliyorlar. Yandaşların geçilmeyen köprü ve otoyolu ücretlerini, dövize endekslemeyi biliyorlar. Ama iş, emeklinin ikramiyesine gelince, enflasyon kadar bile zam vermiyorlar. Biz söyleyince de havaya bakıp ıslık çalıyorlar.

Emeklinin bayram ikramiyesi, üç yılda kuşa döndü. Enflasyon kaybını telafi etmek için, bayram ikramiyelerinin “en az bin 500 lira” olması gerekli. Genel Başkanımız bunu dile getirdi. 10 milyon emeklinin sesine mutlaka kulak verilmelidir.

Bunu yaparlar mı? Hiç sanmıyoruz. Yandaşa hizmet etmekten, emekliye hizmete sıra gelmiyor ki… Ama biz 10 milyon emeklimize bugünden söz veriyoruz. İktidara gelmeden, bayram ikramiyesini size, biz verdirdik. Ahdımız olsun. İktidara geldiğimizde de, hak ettiğiniz bayram ikramiyelerini, yine tastamam biz, size vereceğiz.

Kendi siyasi ikbalini, toplum sağlığının önüne koymak da zulümdür. Türkiye lebalep kongrelerin de katkısıyla, dünyada salgının yeni merkez üslerinden biri oldu. Salgının başladığı Çin bile, bizim yanımızda tertemiz kaldı. Ülkemizde günlük vaka sayıları artık 40 binin üzerine yerleşti. Bu vaka sayılarıyla, dünyada üçüncü, Avrupa’da ikinci sıradayız.

4 Nisan 2021 itibariyle günlük vaka sayısında Amerika Birleşik Devletleri’ni de geçtik.

Yine günlük vefat sayıları da 180’in üzerine yerleşti. Salgınla mücadelede son üç ayı, bu hükümetin sorumsuzluğu yüzünden kaybettik.

Bunların zulmü türlü, türlü… Yandaşları için Londra’ya ambulans uçak gönderenlerin, bu ülkenin sade yurttaşlarına, hastane yatağı bulamaması da zulümdür. Aslı Özkısırlar ’a 25 gün boyunca, uygun koşullarda bir hastane yatağı bulunamadı.

Neden bulunamadı? Çünkü tüm hastaneler, ağzına kadar Kovid hastalarıyla doluydu. Aslı günlerce sesini, Sağlık Bakanına duyurmaya çalıştı. Ama duyuramadı. Acaba daha Aslı gibi, hastanelerde yer olmadığı için, ihtiyacı olan sağlık hizmetini alamayarak, yaşamını kaybeden kaç hasta var?

Erdoğan sorumluluktan kaçsa da, onun sorumsuzluğunun bedelini, insanlarımız canıyla ödüyor. Ve bu zulmün pençesi, gencecik bir kadını 25 gün nefessiz bırakarak, canını elinden alabiliyor. Gözü yaşlı sevenlerini geride bir başına bırakıyor.

Şimdi de Aslı’nın acılı kardeşi; “Ablam nefes alamayarak, can çekişerek öldü. Benim ablam, yatak bekleye bekleye öldü” diye haykırıyor. Biz bir kez daha, Aslı Özkısırlar’a Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.

Zalimin zulmü sadece Aslı’nın boğazına sarılmadı. Zulmün pençesi, kadınların, çocukların da boğazına sarılıyor. Türkiye tek bir imzayla, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarıldı.

Erdoğan Şahsım Hükümeti, ne milli irade dinledi, ne de ahde vefa dinledi. Kadın ve çocuk katillerinin sırtı üç, beş oy uğruna, Erdoğan tarafından sıvazlandı. Ve sadece Mart ayında, 28 kadın hunharca öldürüldü. Söyledik bir kez daha söylüyoruz. Bundan sonra sesi ve nefesi kesilen her kadının canında, çocuklara uzanacak her rezil elde, Erdoğan Şahsım Hükümetinin sorumluluğu ve vebali vardır.

Zalimin zulmü sadece kadınların, çocukların nefesini kesmiyor. Bu ülkenin geleceği gençlerimizin de nefesini kesiyor.

Faik Öztrak: Emekli amirallerden değil sarıklı amirallerden korkun - Resim : 3
(Boğaziçili gençlerin fotoğrafları)

Burada gırtlağına basılan milletin çocuklarıdır. Burada boğulmak istenen ülkemizin geleceğidir. Ülkemiz AK Parti’de büro elemanlığı kapıp, burnuna pudra şekeri çeken, saray beslemelerine mi emanet edilecek?

Yoksa bugün boğazına yapıştığınız, nefesini kesmek istediğiniz, Boğaziçili gençlere mi emanet edilecek?

Erdoğan’ın tercihinin ne olduğu bellidir. Erdoğan, saray beslemelerinden yana. Bu ülkenin iyi yetişmiş gençlerinin ise karşısındadır.

Erdoğan; “Ağaca su vermek adalet, dikene su vermek zulümdür” diye, yakın zamanda ahkâm kesiyordu. Ama gördük ki diken kendinden olunca, zulüm de bunlara hak oluyor. Değirmenin suyu sonuna kadar, o dikenleri beslemek için akıtılıyor. Ülkenin tüm suları, kaynakları da yandaşlara akınca, milletin gencecik fidanları, suyla buluşamadan kavrulup, kuruyor. İşte bu, zulmün dik alasıdır.

Dün Sayın Genel Başkanımız, üniversite mezunu işsiz gençlerimizle beraberdi. Onların dertlerini, sorunlarını dinledi. Gençlerimiz artık, “Özgeçmişin hiçbir anlamı yok. Bir kurumda işe girerken, kimi tanıdığınız tek belirleyici” deme noktasına gelmiş.

Milletin evladı yıllarca okuyor, dirsek çürütüyor. Ve yıllarca iş bulamıyor. Ama AK Partili lise mezunu bir büro memuru, kaynağı nereden geldiği belli olmayan paralarla, milyonluk arabalara binip, milyoner hayatı yaşıyor.

Gençlerimiz de, onları bin bir emekle okutan aileleri de, ülkemizde yaşanan bu çürümeyi yakinen görüyor. “Büro elemanı bunları yapıyorsa, büronun asıl sahipleri acaba neler yapıyor” diye düşünüyor.

Gençlerine umut veremeyen bir ülke, geleceğe de umutla bakamaz.

Ülkemizde namusuyla okuyup çalışan gençler, kendini Türkiye’nin zencisi olarak görüyorsa, ortada yüzleşmemiz gereken, çok büyük bir zulüm vardır.

Hazreti Mevlana’ya göre; “Zalim, üzerine düşen görevi ve yükümlülüğü yerine getiremeyendir.”

19 yıldır iktidar olup da, bu ülkede 10 milyon 287 bin yurttaşımız halen işsizse, son iki yılda 1 milyon 926 bin çalışanımız işini kaybetmişse, her 100 işsizden 27’si üniversite mezunuysa, ve bu memleketin en değerli varlığı olan her dört gençten biri işsizse, demek ki Erdoğan Şahsım Hükümeti; üzerine düşen görevi yapamamıştır. Yükümlülüğünü yerine getirememiştir. Ve milletimize en ağır şekilde zulmetmiştir.

İşte milletin verdiği görevi, layıkıyla yerine getirmeyen Erdoğan’ın elinde, onlarca müzisyen gencimiz pandemide yaşamına kıydı. Daha dün Diyarbakır’da, 33 yaşındaki bir gencimiz, Ramazan Ünal, işini kaybettikten sonra, geçim sıkıntısı nedeniyle yaşamına son verdi.

Yine hafta sonu bu sefer Sakarya’da, 21 yaşındaki bir başka gencimiz, Tuğrul Erüklü. “Benim geleceğe dair umudum yok, hayalim yok. Hayattan bir beklentim yok. Bu dünyada yerim yok artık” diyerek yaşamına kıydı.

Çaresizlik, umutsuzluk gençlerimizi bu hayattan kopartıyor. Ve bu insani dramlar medyada karartılıyor. Zalimin zulmü sansürle ve çizilen pembe tablolarla gizleniyor.
Ama hakikatler dönüp, dolaşıp, “Kral çıplak” diye, bas bas bağırıyor.

Bizim inancımızda Adalet; “Herkese hakkı olanı vermektir.” Şu salgın döneminde,
Ve mübarek Ramazan ayı öncesinde kısa çalışma ödeneği uygulamasına son verildi.

Erdoğan Şahsım Hükümeti, hem “Ramazan ayında esnafı kapatacağım”, hem de “Kısa çalışma ödeneğini kaldıracağım” dedi.

Şimdi 1 milyon 300 bin emekçimiz, ya işsiz kalacak, ya da zorunlu izne çıkarılacak. Bu arada zorunlu izine çıkarılanlara yapılan günlük ödemeyi de, 47 lira 70 kuruştan 50 liraya çıkarmışlar. Salgın nedeniyle zorunlu izne çıkarılacak emekçilerimize, Nisan ve Mayıs aylarında, günde 2 lira 30 kuruş zam yapmışlar.

Emekçiyi Ramazan öncesinde, ailesiyle beraber sefalete mahkûm edeceksin. Sonra da “Günde 2 lira 30 kuruş zam yaptım” diyeceksin. Zorunlu izne çıkarılanlara verdiğin sefalet ücretine, yüzde 5 bile zam yapmayacaksın, ama bu arada,
Borsa İstanbul Yönetimine atadığın saray çocuklarına, yüzde 33 zam yapacaksın.

Ramazan ayında esnafın, çalışanın boynu büküp, nefessiz bırakacaksın.

İnsaf bunun neresinde? İzan bunun neresinde? Hiç mi Allah korkunuz kalmadı? Bu mudur hak, bu mudur adalet, bu mudur vicdan?

Buradan söylüyorum. Turizm sezonu geliyor. Geçen yıl turist yoktu. İşletmeler perişan oldu. Bu yıl turist sayısının artacağı anlaşılıyor. Ancak şimdi de, kısa çalışma ödeneğini erkenden keserek, Erdoğan Şahsım Hükümeti işletmeleri felç edecek. Bu sefer turist ağırlayacak işletme bulamayacağız.

Kafanızı bir kaldırın, dünya esnafına verdiği desteği kesiyor mu? Yoksa desteği artırıyor mu? Bir bakın.

Erdoğan şahsım hükümeti, salgında esnafa hem yeterli destek vermedi, hem de şimdi sınırlı desteği erkenden kesiyor. Bu yapılan esnafın nefesini kesmektir. Yapılan zulümdür.

Adaletsizlik, haksızlık ve zulüm sadece esnaf ve emekçiye mi yapılıyor? Hayır! Çiftçilerimiz de Erdoğan’ın şahsım hükümetinin zulmünden, payını alıyor. Aylardır, “Çiftçi borçlarının yapılandırılması için düzenleme yapın, çiftçinin borcunu faizsiz yapılandırın” diye bağırdık.

Arkadaşlarımız bunun için TBMM’ye çok sayıda kanun teklifi verdi. Nihayet Meclis’e bir düzenleme getirdiler. Ama “Dağ fare bile doğurmadı.”

Bir kere, çiftçilerimizin Ziraat Bankası’na olan borçları görmezden gelinmiş. Çiftçinin bankası olsun diye kurulan TC Ziraat Bankası, her nedense çiftçinin borcunu yapılandırmıyor. Ama Sarayın havuzcularına, medya baronlarına verdiği borçları defalarca yapılandırıyor.

Getirilen düzenleme, sadece Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları kapsıyor.
Ama bakıyoruz, Tarım Tefeci Kooperatiflerine olan borçlar yapılandırılırken önce bir yüzde 30 peşinat isteniyor. Sonra da yüzde 18 faiz uygulanıyor. Sarayın şahsım hükümeti, anlaşılan çiftçinin tuzu kuru, borcunu da keyfinden ödemiyor sanıyor.

Biz, borcun faizini silin, anaparayı da uygun şartlarla taksitlendirin demiştik. Bunların hiç biri yapılmamış. Bu düzenleme çiftçinin mağduriyetini gidermez. Derdine derman olmaz. Beş tane yandaş müteahhidin vergi borçlarını tek kalemde silenler, çiftçinin faiz borcunu silmiyorsa, bu bir siyasi tercihtir. Ve bu yapılan çiftçinin boğazına sarılmaktır, çiftçinin nefesini kesmektir.

Zulmün bir diğer adı da milletin emanetine, beytülmale sahip çıkmamaktır. Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar dolar buharlaştırıldı. Erdoğan ve damadı bir oldu; 128 milyar doları har vurdu, harman savurdu. Hangi yöntemle, hangi kurdan milletin dövizi, kimlere satıldı? Bunu soran bürokratın kafası gidiyor. Merkez Bankası Başkanını, Yakın zamanda görevden aldılar. 128 milyar doları unutacak, şahsım hükümetine bağlı bir Başkan getirerek, kendilerini garantiye aldılar. Yetmedi, bir de duruma vaziyet etsin diye, bir başkan yardımcısı, ve yine Saraya yakın bir Banka Meclisi üyesi atadılar. Atanan Başkan Yardımcısının kariyeri, küresel faiz lobilerinde çalışmakla geçmiş. Erdoğan Şahsım Hükümeti “Dediğime bakma; Yaptığıma bak” diyerek, bu atamayla, faiz lobilerine de bir yandan selam çakıyor.

Yine, 128 milyar doların buharlaştırılması operasyonlarında, bilgisi olduğu bilinen, bir Kamu Bankası Genel Müdürünü de, görevden aldılar. Milletin 128 milyar dolarını buharlaştıranlar, artlarında iz bırakmamak için, anlaşılan temizlik yapmaya çalışıyor. Yakında TCMB ve Hazine arşivlerinde yangın çıkarsa veya arşivleri su basarsa hiç şaşırmayacağız.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Bu işin sorumluları, yargı önünde bu yaptıklarının hesabını mutlaka verecek. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yapacağımız ilk işlerden biri, bu 128 milyar doların hesabını sormak olacaktır.

Biz şuna inanıyoruz: Zulüm ile abat olanın, akıbeti berbat olur. Ve biliriz ki, Zalimin sonu yaklaşınca, zulmü de artar. Daha da azgınlaşır. Onun için Anadolu’da zalimlere, “Zulmün artsın ki, Zevalin de tez olsun” denir. Bu ülkede zulmünü sürekli artıran bir “şahsım hükümeti” var. Kadın, çocuk, genç, işçi, işsiz, esnaf, çiftçi herkes ama herkes, Bunların zulmünden payını alıyor. Yüzbinlerce ailenin hayatı karardı.
Çok ama çok ah aldılar. Hazreti Ali’nin dediği gibi, “Bir mazlumun ahı, Yer ile Gök arası kadar büyüktür.” Ve biliriz ki, Mazlumların ahı, indirir Şahı… Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,Tüm mazlumların sesi olmaya, ihsan ve adalet bayrağını savunmaya devam edeceğiz. Halkın gerçek gündeminin çalınmasına asla izin vermeyeceğiz.

Ayrıntılar geliyor...