Tutukluluğunun ilk döneminde bocaladığını ancak kitaplarla ayakta kaldığını söyleyen Erdem, “Tecritte çok bocaladım. İmdadıma Tuncay Özkan’ın kitabı yetişti. Cezaevine dair pratik uygulamalar hayatımı kurtardı” diye konuştu. Cezaevinden çıkınca tüm mazlumların sesi olmaya devam edeceğini de kaydeden Eren Erdem, cezaevinden Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:
Yaklaşık 450 gündür tutuklusunuz. Tutuklu olmanızı neye bağlıyorsunuz?
Kendilerini cellatlarının avuçlarına teslim etmiş ve 28 Şubat’ta kendilerine zulmedenlerin klonuna dönüşmüş bir siyasi iktidarın emir, talimat ve doğrudan müdahalesi neticesinde tutukluyum.
Ben siyasi mücadeleye sokakta başladım. Kâşanelerde; lobilerin, cemaat ya da kliklerin parlattığı biri olmadım. Kitaplarım raflarda, sözlerim yüreklerde izler bıraktı. Henüz beyefendilerin tarikat yamağı olduğu yıllarda (2009 ve sonrası) ben hem FETÖ hem de benzer niyette olan yapıların aleyhinde kitaplar yazdım.
Bu nedenle yargılandım. Yaşamım boyunca ilkeli yaşadım. Bugün de en ufak bir tavizim yoktur. Ben, başörtüsü yasağına da Kürtçe yasağına da, kumpas davalarına da daima karşı olmuş biriyim. Sanırım bu tavrım birilerini rahatsız etti.
‘CHP’ye kumpas’
Tutuklanmanızda siyasi müdahaleden bahsetmiştiniz. Bir talimat mı var?
Ben bir dosya nedeniyle tutuklanmadım, tutuklanayım diye dosya imal edildi. Bu dosya, dokunulmazlığım kalktığında da vardı. İlginç olan, dokunulmaz olmadığım halde yurtdışına çıkış yasağını “milletvekili listelerinin açıklandığı saat”, tutuklanma kararını ise 24 Haziran’dan 4 gün sonra aldılar. Dosyayı açan savcı Fuzuli Aydoğdu, “gizli tanığa, Eren’e iftira at” diyor.
Bu tanığın kendi beyanı. Ve bu savcı HSK’ye terfi ettiriliyor. Beni yargılayan İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, 2. celsede “oybirliğiyle” tahliye kararı verirken, 24. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmasını yarıda bıraktı ve apar topar toplanarak, 25 dakikada 62 klasörü inceleyip tutukluluk kararı verdi.
Dosya aynı, karar niçin değişir? Soruyorum, bir emir olmadan insan kendini böyle rezil eder mi? Dosyada delil olsa anlarım ama hedef ben değilim. CHP’ye kumpas kurmaya çalıştılar. Biz direndik. Bunu Enis Berberoğlu’na da denediler, olmadı. Sessiz ve sakin bir vekil olsam bugün benim yerimde belki de başkası olacaktı. Yani mesele Eren Erdem’in şahsı hiç olmadı.
Partinize ve size ne tür bir kumpas söz konusu?
Bu zindanda tutulmamın nedeni CHP’yi yıpratmak. Ben bunu boşa çıkardım. Ayrıca milletvekili olarak yaptığım belgeli muhalefetin bedelini ödetmek istediler. CHP ile ilgili amaç- ki bu aleniyet kazanmış vaziyettedir, bir kriminal durum yaratmak, şahsımı cezaevinde yoğun bir baskı ve tecrite reva görerek; kendimi kurtarmak niyetiyle onlara malzeme olabileceğini umacak kadar gaflette olmalarıyla alakalıydı.
Partim hakkında konuşmamı istediler. Çok çetin baskılar yaşadım. Tekrar milletvekili listesine girmeyişimden ötürü yalnız ve öfkeli olduğumu düşündüler sanırım. Biz, bir yoldaşımızın yüreğine korku salmayalım, zalimler bizi propaganda aracı yapmasın diye en ağır tecrit ve psikolojik saldırılarla geçen o 8 ayı hiç konuşmadık!
Cezaevinde bir süre açlık grevi yaptınız...
Açlık grevi kararını partiye sormadan aldım. O açlık grevi, sadece tecrit talebi içermiyordu. Gerekli yerlere, “gerekirse ölür, ancak davadan dönmeyiz” dedik. Ve tecrit kalktı, milletvekili izinleri gevşedi, yoğun geliş gidişler cezaevindeki durumu tamamen değiştirdi.
Bürokratik oligarşi şunu anlamalı, Atatürkçüler, sosyalistler, sosyal demokratlar, Kürtler ve ilkeli sağ siyasetçilerden kumpas mezesi yapamazsınız. Fakat sürekli şanslarını deniyorlar ama iş değişti. “Eren üzerinden bir şey tutturur muyuz” fikrini çökerttik. Bedeli oldu ama sağlık olsun.
‘Partiye kırgın olunmaz’
Milletvekili listeleri açıklandıktan sonra tutuklandınız. Peki partinize bir tepki veya kırgınlığınız oldu mu?
Partiye kırgın olunmaz. Ben, vekil yapılmadığı için “sarayda sünnet emareleri gördüm” diye açıklamalar yapıp istifa etmiş, şimdilerde Ahmet Davutoğlu ile resim çektirenlerden değilim.
Ruh köklerimde bu yok. Önseçim ile vekil yapıldım, delegeler iki kurultaydır beni liste dışından PM’ye sokuyor. Koltuk için sızlanmak, onlara ihanettir. Bazen duygusallaşırız. Ancak aklıma Sivas Kongresi gelir. Ben, genel başkanı cezaevine girmiş bir hareketin, kurucu lideri için ölüm fermanları çıkarılmış bir partinin, en üst karar organında görevliyim.
Meselemiz büyük. Biz, adalet ve hürriyet mücadelesi veriyoruz. Koltuk küçük bir fikir. Elbette kişisel kırgınlıklarım var, bu süreçte meseleyi kavrayamayanlar oldu. Ancak bu, benim gibi ideallerinin, hür ve demokrat Türkiye tasvirinin önüne geçmez. Bakın, 450 gündür en sık duyduğum şeyler şunlar: “Parti seni sattı, şu kuyunu kazdı, bir eylem bile yapmadılar.” Bunlara gülüyorum.
Eylemsizliği ben istedim. Eylem, gürültü için yapılmaz, rasyonel amaç için yapılır. Yargılandığım davalarda tek bir delil bile yok. Partinin ilgili organlarıyla ve Sayın Kılıçdaroğlu ile iletişim halindeyiz. Süreci birlikte yürütüyoruz.
‘Önce pelikancılar saldırdı’
Milletvekili olduğunuz dönemde de çok sık suçlandınız? Ne oldu o süreçte?
Eğer bir kişi hakikati söylüyor ve insanlar onu dinliyorsa, cevabı olmayanlar ona çamur atar. Ben, 7 Haziran- 1 Kasım arasındaki terör saldırılarına dair çok açıklama yaptım.
Şimdi Davutoğlu diyor ki, “o döneme dair konuşurum, rezil olursunuz.” Bakın, şunu netleştirelim. Önce pelikancılar saldırdı bana. “Türkiye-İran savaşında İran safında olurum” şeklindeki sahteliği mahkemece karara bağlanmış bir iftira attılar.
Yok Fransız ajanı, Rus ajanı, yok “Türkiye sarin gazı sattı” demişim. Bunların hiçbirinden yargılanmıyorum. Gaza gelip soruşturma açan savcılar, bunların tamamına takipsizlik kararı verdi. Tertemizim, ama bu karaları yayımlamıyor havuz medya. Çamur at izi kalsın. Şimdi ben hem FETÖ’ye yardım etmişim, hem İran, hem Fransız, hem Rus ajanıyım. Nasıl oluyor bu? Yahu Putin, Ruhani bir telefon etse derhal çıkarım içeriden o zaman. İnsan biraz ölçülü yalan söyler.
Cezaevinde nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Tecritte çok bocaladım. İmdadıma Tuncay Özkan’ın kitabı yetişti. Cezaevine dair pratik uygulamalar. Hayatımı kurtardı. Kendimi kitaplara, tefekküre ve Canan Karatay hocamın kutlu öğretisine adadım.
Hayatımdan şeker ve ekmeği tümüyle çıkardım. Burada en müthiş kazancım kendimi masaya yatırmam, kişisel, eksik, hatta zaaf, yanlış ne varsa bunları eski Eren hanesine yazıp defnetmem oldu. İdeolojik, düşünsel, her manada çok ciddi bir iç yokluğu. Bu mealde “İÇ” ve “Adalet Manifestosu” kitaplarını yazdım.
Cezaevi, bedeni esir alırken ruhu özgürleştiriyor. Buraya nasıl girerseniz o karakterde çıkarsınız. Ben, eğer bir gün çıkarsam; daha önce olduğu gibi hiç kimseyi ayırmadan tüm mağdur ve mazlumların, intikam ateşine düşmemesi ve adalet için çaba sarf etmesini sağlayacağım.