Ekonomik kriz gittikçe ağırlaşıyor. Cari açık artıyor. Kur Korumalı TL Mevudatı’nın bütçeye yükü artıyor. Dolar yükseliyor. Enflasyon yükseliyor. Ancak iktidar bunu düzeltmeye bile uğraşmıyor.
Dış politikada normalleşme adımları atan iktidar içeride ekonomik sorunları düzeltmek yerine klişe deyişle toplumun sinir uçlarıyla oynuyor. Çünkü seçimi kazanmanın yolunu burada görüyor.
Kaostan tavşan çıkarmaya çalışıyor.
İktidar Krize Karşı Kayıtsız
“Post-truth” yani “gerçek ötesi” tanımlaması medyada sıkça kendini göstermeye başladığında 2016 yılıydı. Donald Trump sayesinde birçok insanın hayatına girdi. Literatürdeki yeri sağlamlaştı. Türkiye ise bu konuda tecrübeliydi. AKP iktidarının söyleminin temelini oluşturan bir mevzu kavramsallaşmıştı sadece.
Ekonomik krizin her gün başka bir şekilde kendini hissettirdiği bir dönemde iktidar aynı şeye devam ediyor. Bunun yanlışlanabilir olmasını da umursamıyor.
Dolar yükselince “rekabetçi Türk Lirası” açıklaması çıkıyor insanın karşısına. “Cari fazla verince enflasyon düşecek” diye temellendiriliyor yapılanlar. “Faiz sebep enflasyon neticedir” denilerek iktisadi olmayan bir şey savunuluyor.
Enflasyon yüzde 70 olunca “dünyanın sorunu” denilerek işin içinden çıkılmaya çalışılıyor. Enflasyonun önce ocakta, sonra nisanda, sonra aralıkta, sonra mayısta düşeceği açıklanıyor.
İlk 3 ayda 5,5 milyar dolar cari açık veriliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nebati “Ekonomimizin son 2 yılda gösterdiği büyük başarı, tüm dünya tarafından takdir ediliyor” diyor.
Peki ekonomiyi düzeltmek için bir adım atılıyor mu? Hayır.
Servet Aktarımı Fırsatı
Enflasyondaki hızlı tırmanışın temeli Eylül 2021’de faiz indirimine dayanıyor. Normal şartlarda bu konuda bir adım atılması beklenirken iktidar oralı değil. Yapılan her yanlışta ısrar ediliyor.
KKM sayesinde parası olan ya dolardan ya da faizden kazanıyor. Şirketler devlet desteğiyle vergiden kaçınıyor. Düşük faizli konut kredisi açıklanıyor. Ev sahipleri kazanıyor.
Yani iktidarın ekonomiyi düzeltmek gibi bir isteği yok. Her alınan karar servet aktarımını hızlandırıyor. Halk yoksullaşırken para bir kesimin elinde toplanıyor.
Bu noktada bildiği bir oyunu oynamak Erdoğan’a daha çekici geliyor: kutuplaştırma siyaseti.
Dışarıda Normalleşme, İçeride Sopa
Erdoğan dış politikada birçok ülkeyle normalleşme sürecine girerken içeride tersi bir yönde ilerliyor. “Darbeci” Birleşik Arap Emirlikleri, “Katil” Sisi ve “Kaşıkçı cinayetinin faili” Suudi Arabistan’a zeytin dalı uzatılırken, içeride muhalefete karşı kılıçlar kuşanıyor.
Gezi Davası belki ilk örnek değil ancak son düzlükteki seçim stratejisinin işaret fişeğiydi. Daha önce iki defa aynı davadan beraat etmiş 8 kişi 18 yıl hapse çarptırıldı. Osman Kavala beraat ettiği davadan ağırlaştırılmış müebbet alırken, serbest kalmasın diye tutuklandığı davadan beraat etti.
Kısa bir süre sonra CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun hapis cezası Yargıtay tarafından onandı. Kaftancıoğlu’na siyaset yasağı getirildi. Bunu sadece Erdoğan’ın “İstanbul hazımsızlığı” olarak görmek eksik olur.
Siyaset yasağı iktidarın kaybedip de bulduğu Damokles’in kılıcı gibi. AYM’deki HDP’yi kapatma davasında 451 HDP’li hakkında siyaset yasağı istendi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki davada da siyaset yasağı isteniyor.
İçişleri Bakanı Soylu muhalefeti “15 Temmuz’da yarım kalan işi bitirmek”le tehdit ediyor. Durmadan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor.
Siyasi davalar kutuplaştırmanın sadece bir parçası. Diğer parçasını toplumun sinir uçları oluşturuyor.
Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi iktidarın oyun planını açıkça yazdı. “Muhafazakâr seçmen son tahlilde, ‘Evet, hayat pahalılığı var. Ben zorlanıyorum’ der ama nihayetinde, “Her şey 2 kilo domates değil” der. Domatese değil, değerlerine oy verir” dedi.
Kürtçeye, Müziğe, Festivale Yasak
Eskişehir’de “içki” gerekçesiyle AnadoluFest valilik tarafından yasaklandı. İslamcı gruplar karara destek verdi. Batman ve Rize’de eylemler ve etkinlikler yasaklandı.
MHP’li eski bir milletvekili 6 ay sonra Melis Sezen’in kıyafetini eleştirdi. Kaynaşlı Belediye Başkanı, Düzcespor’un 2. Lige çıkması üzerine konser veren Ece Seçkin’i sadece kadın olduğu için hedef aldı.
Kürtçe şarkı söyleyen Aynur Doğan’ın Kocaeli’deki konseri belediye tarafından iptal edildi.
Mülkiyelilerin 92 yıllık İnek Bayramı geleneği dini gerekçelerle hedef alındı.
Atatürk Havalimanı bir anda Kanal İstanbul’un yerini aldı. Tepkilere rağmen yangından mal kaçırır gibi apar topar yıkılmaya başlandı.
Kaostan Tavşan Çıkarmak
Her ne kadar kazanamayacağını görse de Erdoğan iktidarı bırakmak istemiyor. 2015 yılında yaşananlar Erdoğan’ın nereye kadar gidebileceğinin bir kanıtı. Gezi’yi hala nasıl kullanmaya çalıştığı da ortada. Yaşananlar zaten o dönemi hatırlatıyor.
Ancak Erdoğan bir girdabın içerisinde. Tutunacak bir dal bulmaya çalışıyor. Çareyi demokratikleşmekte veya ekonomiyi düzeltmekte görmüyor. Bu da birçok kültürel ve etnik dinamiklerle aynı anda oynamasına yol açıyor.
İktidar ilerleyen günlerde vites yükseltip daha da sertleşecek. Erdoğan normal şartlarda kazanamayacağını gördüğü seçimler için kaostan tavşan çıkarmaya çalışıyor.
Yalnız Türkiye artık bu filme yabancı değil. Aynı nehirde iki kez yıkanılır mı zaman gösterecek.