Necip Fazıl Ödülleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı törenle sahiplerini buldu. Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törende Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya yer aldı. Törende, ‘Yük Kimin Omzunda?’ temasıyla hazırlanan film de davetlilere izletildi.
“MİLLETİMİZİN İSTİKLALİ VE İSTİKBALİ İÇİN NELER YAPABİLECEĞİNİ GÖSTERMİŞTİR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:
“Eserleri ve mücadelesiyle nesillerin ruhunu beslediği için Rabbim ondan razı olsun. Zor zamanlarda dik duruş sergilemek, her babayiğidin harcı değildir. Siz bugün tatlı su mücahitliğine soyunanlara, romantik devrimcilik oynayanlara, rüzgarı başka yerden alarak esip savuranlara bakmayın. Onların hiçbiri zalim karşısında konuşamaz, zulüm karşısında direnemez. Gerektiğinde hayatı pahasına davasını sahiplenip çilesini çekemez. Üstat işte bunu başarmış bir şahsiyet olduğu için milletimizin gönlünde bu derece güçlü yer etmiş, bu derece derin iz bırakmıştır.
Her ne kadar birileri yaydıkları karamsarlık havasıyla ülkemizin üzerini tekrar emperyalist emellere hizmet eden bir kül katmanıyla örtmek isteseler de Allah’ın izniyle başaramayacaklar. Son 10 yılda yaşadığımız, aralarında 15 Temmuz’un da olduğu her hadise, bize milletimizin istiklali ve istikbali uğruna neler yapabileceğini tekrar tekrar göstermiştir. Üstadın ömrünü adadığı davası, tüm bu mücadelemizde bize moral vermiş, güç kaynağı olmuş, azmimizi bilemiştir. İnşallah daha asırlar boyunca da üstadın ateşini yaktığı meşalenin ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir.”
“BİZLER DE ONDAN ALDIĞIMIZ İLHAMLA BU YOLDA DEVAM EDİYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
“İlim ve sanat insanlarımızın marifetlerini ehli hünerin kadrini bilmenin de bir hüner olduğu anlayışıyla ödüllendirerek, aynı yoldan yürüyecek gençlerimizi de cesaretlendiriyoruz. Hiç şüphesiz üstadın şiirde de nesirde de tamamen kendi şahsına münhasır bir tarzı vardır. Tercih ettiği orijinal kelimeler kurduğu özgün tamlamalar yeri gelir öfkeyi, yeri gelir hicvi bir arada kullanmaktaki mahareti, ünlemi bol hitaplarla ritmini kah artırıp kah düşüren tarzı, muhataplarını adeta başka bir iklime taşıdı. Ama hepsinden öte ondaki yürek, ondaki cesaret. Yargıda girdi, çıktı, girdi, çıktı ama üstat yılmadı. Yeri geldi hakimler kendisine ‘Artık bıktık senden’ dediklerinde ‘siz hancı ben de bu davada yolcu oldukça ben bu hana daha çok uğrarım’ diyerek cevaplamıştı. Bizler de ondan aldığımız ilhamla inşallah bu yolda, devam ediyoruz, devam edeceğiz.
“ASIL GAYE ECDADIN İZLERİNİ SİLMEKTİ”
"Baskı dönemlerinde sesini siyaset alanına yansıtmaktan mahrum kalmış kitleler O’nun gür sedasında kendi iç seslerinin yankısını bulmuştu. Şahit oldukları çalkantılar karşısında vakarlı bir sükutu tercih eden milyonlar hayranlık uyandıran bir üslupla hislerine tercüman olan üstadı davalarının en önemli temsilcilerinden biri olarak görüyor. Üstat da bu ağır sorumluluğun şuuruyla bir yandan savunduğu değerlere sahip çıkarken, diğer taraftan da dil devrimcilerinin milletimize dayattığı uydurukça yerine kadim kelime hazinemizi kullanmakta ısrar ediyordu.
Çünkü, siyasi ve entelektüel krizlerin birbiri peşi sıra vuku bulduğu o dönemlerde, Türkçe’nin tabii akışından koparılarak kılıktan kılığa sokulmaya çalışıldığını gayet iyi biliyorum. Tek parti zihniyetinin inatla ve ısrarla yürüttüğü sözde dilde sadeleştirme faaliyetleri, yaşanan altüst oluşun en önemli araçlarından biriydi. Türkçemizi güya yabancı kelimelerden arındırma bahanesiyle asırlardır benliğimize şekil veren nice kavram lisanımızdan sökülüp atılmaya çalışılıyordu. Kelimelerimizin birer name güzelliği alması için verilen onca emeğin, elde edilen onca birikimin üzeri sinsice örtülüyor. Asıl gaye devletimizin müesseselerine ve milletimizin gönlüne kazınan ecdadın izlerini silmekti.
Dil hassasiyeti bu bakımdan çok büyük bir öner arz eder. Üstat tarihi hakikatleri dile getirme hususundaki tavizsiz tutumunun dilden daha büyük, dilden daha aziz, dilden daha gerçek, dilden daha müdafaalı vatan yoktur diyerek Türkçe’nin savunuculuğunu yaparken de sergilemiştir. Üstadın ülkemizin dönemlerini anlattığı ve çıkış yolunu gösterdiği şu sözleri adeta bugün verdiğimiz mücadelenin de tarifidir; Su, elektrik, telefon, gaz, ilaç yok İman, ahlak, insaf, idrak; lügatlerde bile yok.
Mektep, kitap, disiplin; bilen, yazan, aldıran yok. Umumi manzara: her sahada mecnun kemiyet, mazlum keyfiyet, mahkum fazilet, mestur felaket, mezun hıyanet, meş’um akıbet: Heceleyen yok, ama bir şey var: Büyük Türkiye hayali. Evet bugün Türkiye Yüzyılı diyerek milletimizin önüne yeni bir vizyon koyarken aynı zamanda üstadın da hayalini hayata geçiriyoruz. Davasını ceplerde kaybedilmiş bir güneş olarak tarif eden üstat şayet bugün yaşasaydı herhalde müjdeler olsun size doğdu batmayan güneş, sözünü çok daha gür bir seda ile tekrar söylerdi."
ÖDÜLLERİ CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VERDİ
Bu yıl dokuzuncusu gerçekleşen Necip Fazıl Ödülleri’nde Necip Fazıl Şiir Ödülü; Mehmet Can Doğan’a, Necip Fazıl Hikaye-Roman Ödülü Ayşegül Genç’e, Necip Fazıl Fikir Ödülü, Mustafa Özel’e, Necip Fazıl İlk Eserler Ödülleri, Elif Genç ve Can Acer’e, Necip Fazıl Uluslararası Kültür-Sanat Ödülü Elçin İlyasoğlu Efendiyev’e, Necip Fazıl Saygı Ödülü İlhami Atalay’a verildi. Ödülleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan verdi. (DHA)