Avrupa Siyasi Topluluğu…
Yeni bir oluşum.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un önerisiydi.
İlk toplantısı Prag’da yapıldı.
AB ülkeleri ile Türkiye’nin de dahil olduğu diğer ülkeleri bir araya getiren siyasi bir oluşum olarak tasarlandı. Amacı siyasi iş birliğini, diyaloğu geliştirmek ülkelerin istikrarını ve refahını güçlendirmek.
Erdoğan’ın Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’i bir araya getirmesi, Paşinyan’la baş başa görüşmesi bu amaca hizmet eden bir tavırdı.
Sonra Erdoğan basın açıklaması yaptı.
Ardından Yunan bir gazeteci Erdoğan’ın Yunanistan’a yönelik “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünü hatırlattı. “Yunanistan’a saldırıda bulunabiliriz, demek mi istiyorsunuz?” diye sordu.
Erdoğan’ın cevabı inanılmazdı:
“Yani konuyu anlamışsın aslında. Sadece Yunanistan için geçerli değil. Bizi rahatsız eden, bize saldıran hangi ülke olursa olsun onlara karşı bizim cevabımız: Bir gece ansızın gelebiliriz... Şu an itibarıyla siz anladığınıza göre herhalde onlar da anlamıştır.”
Sözlerin iç siyasete yönelik olduğu aşikar. Belli ki nereye gideceği umrunda da değil.
AKP iktidarı seçim öncesi Yunanistan’ın Ege’deki şımarık çocuk tavrını hatırladı. Çünkü böylece seçim öncesi milliyetçi hislere oynayabilecek.
Adaların silahlandırılması iktidarın yıllardır uyarıldığı bir konuydu. Erdoğan hep görmezden geldi. Ama seçim öncesi “dış mihrak” olarak Yunanistan’ı seçti ve bir anda adaların silahlandırıldığı aklına geldi.
Yalnız buradaki sorun şu: Türkiye artık yalnız bir ülke. Ne Avrupa ile düzgün bir ilişkisi var, ne ABD ile ne de diğer Akdeniz ülkeleriyle. Bu yüzden zaten İsrail ve Mısır ile ilişkileri düzeltmek için bu kadar uğraşılıyor.
“Değerli yalnızlık” diye pazarlanan konsept sonunda izolasyona evrildi. Türkiye kendi derdini anlatamaz bir konuma geldi. Çünkü artık dinleyen yok. Bunun insan hakları sorunlarından diğer ülkelere uygulanan rehine politikalarına kadar birçok nedeni var.
Eğer hala dış politikada Türkiye’nin bir sözü varsa bu, Erdoğan iktidarından ziyade ülkenin geçmişiyle ve coğrafi konumuyla ilgili.
Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı provokasyonlarını artırdığı tartışmaya çok açık bir konu değil. Süreç izlendiğinde de daha ilginç bir durum göze çarpıyor.
Yunanistan anlaşmaları ihlal edip adaları silahlandırıyor, ABD menşeli zırhlı araçları adalara çıkarıyor, Ruslardan aldığı S300’ler ile NATO’da müttefik olduğu Türkiye’nin jetlerine radar kilidi atıyor.
Türkiye de haklı olarak “Bizim S400’lere laf ederken, Yunanistan’ın görev uçuşu yapan Türk jetlerine S300’lerle radar kilidi atılmasına nasıl sessiz kalınıyor?” diye tepki gösteriyor. Ancak kimseden Yunanistan’a karşı ses çıkmıyor. Yunanistan, Türkiye’nin yalnız kaldığının farkında.
Yunanistan tüm bunları yaparken diğer yanda diplomatik söylem kullanmaya dikkat ediyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis hep diyalog ve barış çağrısı yapıyor. Bunun da meyvelerini alıyor.
Türkiye aslında itidalli davranarak provokasyona gelmiyor. Erdoğan ise diplomasi yerine saldırgan bir söylemi tercih ediyor.
Bunun yansımalarını görmek zor değil.
Geçen hafta AA muhabiri, ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price’ın basın toplantısında Yunanistan-Türkiye anlaşmazlığında ABD’nin çifte standardını gündeme getirdi. “Türkiye’ye verilmesi planlanan F-16’lara ‘Yunan hava sahasını ihlal etmeme’ koşulu getirilmesi düşünülürken, neden Yunanistan’a verilen araçlarda bu koşulun olmadığını” sordu. Sorusu basitti: Standart burada nedir? Price’in da cevabı basitti: Standart ABD’nin ulusal çıkarlarıdır.
Bu, Türkiye’nin dış politikada geldiği yere net bir örnek.
AP Türkiye Raportörü Amor da T24’teki röportajında “Bence Yunanistan hükûmeti son aylarda çok sabırlı davrandı. Biz AB olarak tabii ki Yunanistan’ın duruşunu destekliyoruz” dedi.
Erdoğan’ın iç siyasete yönelik Kasımpaşalı söylemi dışarıda Türkiye’ye zarar veriyor.
En son Kathimerini gazetesinin İngilizce sitesinde bir yazı yayımlandı. Buna göre Miçotakis ve kurmayları Erdoğan’ın seçimlere kadar gerilimi taze tutacağına ikna olmuş durumda.
Her iki ülkede de 2023’ün ortasında genel seçimler yapılacak. Bu yüzden gerilim iki tarafa da yarıyor.
Yunan kesimi Erdoğan’ın kötü anket sonuçlarından dolayı seçim öncesinde gerilimden vazgeçmeyeceğini düşünüyor. Yazıdaki başka bir detay da Miçotakis’in bu düşüncesini Avrupa Siyasi Topluluğu toplantılarında dile getireceği bilgisiydi.
Ve, Miçotakis gökte aradığını yerde buldu. Erdoğan tam da Miçotakis’in istediği gibi davrandı.
Erdoğan kendince “bizi rahatsız eden, bize saldıran” diye şart koştu belki ama yukarıdaki iki örnekte görüldüğü gibi Batı’ya göre Yunanistan saldırgan taraf değil. Onlara göre Yunanistan “haklı” ve Yunanistan’ın “Adalardaki egemenliği sorgulanamaz.”
İktidar sorunları diplomasiyle çözmek yerine önce görmezden geldi. Şimdi de saldırgan bir söylemle sorunları seçim öncesinde iç siyaset malzemesi haline getiriyor.
Erdoğan Türkiye’yi, pratikte olmamasına rağmen, kağıt üzerinde yine saldırgan ülke konumuna getiriyor. Tam da Miçotakis’in rüyalarını süsleyen bir şekilde.