Emekli Tuğamiral Nadir Hakan Eraydın, siyasal iktidar ve FETÖ kumpası olan Balyoz davasında yargılanıp cezası Yargıtay tarafından onanmış, daha sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye edilmiş ve yeniden yargılandığı davada beraat kararı almıştı.
Eraydın, virüsün kendisine nasıl bulaştığını Aydınlık’tan Olcay Kabaktepe’ye şöyle anlattı: “Biz, Deniz Harp Okulu 1983 yılı mezunu beş sınıf arkadaşı beraberce, sınıfımıza eşofman yaptırmak üzere Ümraniye’de bir tekstil atölyesine gittik. Hepimiz 58 yaşlarında, sağlıklı yaşamı benimsemiş ve uygulayan arkadaşlar idik. Hemen birkaç gün sonrasında üçümüz hastaneye yatacak kadar kötüleştik, iki arkadaşımız şans eseri bu illeti pozitife dönmeden evlerinde tedavi ile atlatabildiler.”
40,7 derece ateş, üşüme ve büyük bir titreme yaşadığını söyleyen Eraydın, şöyle sürdürdü: “Bunlara rağmen birkaç gün evde ilaçlarla kendimi tedavi etmeye çalıştım, olmadığını görünce hastaneye gittim ve hemen yatırdılar. Bana hastanede konulan ilk teşhis alt solunum yolları iltihabı yani viral zatürre idi. Bir hafta sonra bu teşhisin yanına Kovid-19 pozitif teşhisi de ilave oldu."
‘KENDİ KENDİME SÖZ VERDİM'
E. Tuğamiral Eraydın, virüsle mücadelesini FETÖ kumpasına karşı mücadeleyle kıyasladı: "Balyoz Davası nedeniyle maalesef aileme üç yıl süren bir travma yaşatmıştım. Yine hiç istemeden ailemi içine alan yeni bir travma ile karşı karşıya idim. Hapishane döneminde işim daha kolaydı. Aileme veda ederken ‘Ben siyaseten hapse giriyorum siyaseten çıkacağım; hepimiz kendi işimize bakalım hayatta ve sağlıklı kalalım’ demiştim. Öyle de yaptık.”
Bildik tanıdıkların korktuğu, sindiği ve kendilerinden vebalı gibi kaçtığı o dönemde Cumhuriyet kadını cesur yürek bir iş insanının Balyoz sürecinde eşini yanına çalışmaya aldığını belirten Eraydın, “Kızım okuluna devam etti" dedi, "Ben de kızımın uzaktan yardımıyla Fransızca, finans ve güzel sanatlar konularında çok yoğun bir çalışmaya giriştim.Ancak bu kez benim daha az müdahil olabileceğim bir musibet ile karşı karşıya idim. Her şeye rağmen ben bu illetten, başta ailem için, en kısa sürede kurtulacağıma kendi kendime söz verdim.”
YOĞUN BAKIMA BİLE ALINMADAN...
Özel bir hastanede açılan karantina katının ilk hastası olduğunu söyleyen Eraydın, mücadelesinin yaklaşık 20 gün sürdüğünü anlattı: "Doktorum önceki gün ‘Yoğun bakımdaki hastaların dışında siz en agresif virüsle mücadele etmek zorunda kaldınız; yoğun bakıma alınmadan böylesi ağır bir durumu atlatmış olmamızı büyük bir başarı kabul ediyorum’ dedi. En büyük üç sorunum yüksek ateş, kuru öksürük ve akciğerlerdeki iltihabın kurutulması oldu. En çok ateş konusunda zorlandım, halüsinasyonlar gördüm. Vücudumun tepki olarak zangır zangır titrediği durumlarda ‘Ne oluyorsun,ne yapıyorsun, çabuk kes şunu’ diye kendi kendimle kavga ettim. Bir keresinde ciddi bir ritim bozukluğu yaşadım, nabzım 160’a kadar çıktı. Kesintisiz çok sayıda ve farklı ilaçların etkisiyle vücudumda kızarıklık ve ödem oluştu.”
‘SAĞLIK ÇALIŞANLARININ HAKKI ÖDENMEZ’
Sağlık çalışanlarının kendisiyle çok yakından ilgilendiklerini ‘Bugün daha iyisiniz’ diyerek sürekli moral vermeye çalıştıklarını belirten Eraydın şöyle konuştu:
“Sağ olsunlar, hakları ödenmez... Hep sağlıklı bir yaşam tarzını benimsedim; yeme, içme, spor vs. olabildiğince dengeli olmaya çalıştım. Hastane öncesinde dostlarıma Korona gelse bile birbirimize el sallar geçeriz diyordum. Yanılmışım. Bir kere çok kolay bulaşıyor. İlletin cinsine göre, sizi yaşamınızı riske edebilecek noktaya kadar sürüklüyor. Olabildiğince tedbir alın, kendinizi koruyun, kollayın, bu illete yakalanmamak için azami ölçüde tedbirli davranın. Biz beş sınıf arkadaşı şanslıydık. Özelikle üçümüz yoğun mücadele verdik ama sonu iyi oldu. Dileğim; öncelikle bu illetle mücadele eden tüm dünya vatandaşlarının bir an evvel iyileşmesi; ardından insanlığı tehdit eden bu illetten kalıcı olarak kurtulmamız. Sonrasında, eğer bu yaşananlardan birazcık ders alabildiysek yapmamız gereken, sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel vs. tüm fenomenleri paylaşımcı ve adil bir yaklaşımla yeniden tanımlamak olmalıdır.”