TÜİK’in enflasyonu hesaplarken kullandığı ve açıklamadığı madde fiyatlarının gerçek rakamlardan çok daha düşük olduğu iddiası tartışma başlattı. Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “TÜİK, gerçekleri söylemeyen bir makineye dönüştü. Madde fiyatlarını kısmasalardı, enflasyon çok daha yüksek çıkacaktı. Doğru veriyi esas almazsanız, hiçbir programın başarılı olma şansı yok” dedi. İdare Hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday ise maaşları enflasyona göre belirlenen kamu çalışanları ve emeklilerin, zararlarının tazmini için idari dava açabileceklerini belirtti.
TÜİK, enflasyon hesaplamalarında madde fiyatlarını açıklamaması tartışma yaratmaya devam ediyor. Bağımsız akademisyenler ve ekonomistlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubunun (ENAG) verileri ile TÜİK verileri arasındaki uçurum tartışma yaratırken; Ekonomim Gazetesi yazarı Alattin Aktaş, TÜİK'in 26 aylık fiyat değişimi verileriyle ekmek, et, süt, yoğurt, kira, uzman doktor muayenesi ve yurt ücreti gibi kalemlerdeki güncel fiyatların olması gerektiğinden çok düşük olduğu yönündeki hesaplarını paylaştı. TÜİK’in bu tartışmalara yanıtı, madde fiyatlarının başka ülkelerde de paylaşılmadığı savunması oldu.
TÜİK ile bağımsız araştırmacıların enflasyon oranlarındaki uçurumun sebebi ne? TÜİK, neden madde fiyatlarını açıklamayı bıraktı? Gerçek dışı veriler üzerinden enflasyonun hesaplanması ne gibi sorunlara yol açabilir? Zamlarını TÜİK verileri üzerinden alan kamu emekçileri ve emeklilerin zararı ne olacak? Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ve İdare Hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday, ANKA Haber’e değerlendirdi.
Enflasyon verilerinin hesaplanma biçimlerinin bu verileri hesaplayanların benimsedikleri iktisat teorileri ile ilgili olduğunu, ENAG ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerinde bu sebeple farklar olabileceğini hatırlatan Durmuş, “TÜİK, ana akım neoklasik yaklaşımda ısrarcı. TÜİK, ENAG ve İTO’nun enflasyon olgusuna bakışlarındaki kısmi farklılıklar, burada etkili oluyor. Ancak, TÜİK doğrudan iktidarın elinde ve başkanlık rejiminin de karakteri gereği her şey merkezileşmiş durumda. Bağımsız mahkemelerin olmaması, Anayasa Mahkemesi üzerindeki baskılar, Merkez Bankası'nın tamamen bağımsızlığını yitirmesi gibi TÜİK de benzer bir baskı altında. Sürekli yöneticileri değiştirildi” dedi.
TÜİK’i “hesaplamaların yapılacağı işin mutfağı” olduğunu belirten Durmuş, TÜİK üzerindeki baskıların sonuçlarını şöyle aktardı:
“TÜİK’in gerçekleri söylemeyen bir makineye dönüştürüldüğünü söyleyebiliriz. Uzunca bir zamandır toplumda böyle bir algı da oluşmuş durumda. İktidarın elinde ekonomik verileri açıklayacak bir kurum var ve onun açıklamaları çok önemli. İşçi sınıfı, emekçiler, çalışanlar olarak hiçbirimiz satın aldığımız mal ve hizmetlerin maaşımızdan fazla artmasını istemeyiz. TÜİK, tam da bu noktada ‘Sizin kullandıklarınızın fiyatları piyasada söylendiği gibi yüksek bir şekilde artmıyor’ diyor. Burada sınıfsal bir mesele var. Bu sene asgari ücrete zam yapılmayacak. Enflasyon yüksek çıkarsa, zam vermek zorunda kalabilirlerdi. Bu, sermayenin işine gelmiyor. Devletin de kendi bütçe açığının artması anlamına gelebileceği için olabildiğince rakamları düşük tutmaya çalışıyorlar. Bu kadar çağdaş bir dünyada bunu nasıl yapabilirler? Kimseden bir şey saklamanın mümkün olmadığı bir dönemde enflasyondaki gerçek rakamları gizleyebilmek çok zor, bu yüzden işin mutfağında çözmeye çalışıyorlar. O sepetteki 600 bin civarındaki maddelerin ortalama artışlarını düşük gösteriyorlar. Onu da siz sorgulayamıyorsunuz.
Bu konuda Aktaş, yüzlerce kalemi incelemiş ve çok önemli bir konuyu açığa çıkarmış. Aktaş’ın açığa çıkardığı konu niye gizlediklerini de anlatıyor. Maliyetler artmaya başlamış. Bunu gizlemeselerdi enflasyon çok daha yüksek çıkacaktı. Enflasyon çok daha yüksek çıktığında bugün işçiler, emekliler, emekçiler başta olmak üzere pek çok insan daha fazla zam isteyecekti. Yürüttükleri anti-enflasyonist politika da kendilerinin deyimiyle ‘akamete uğrayacaktı’. 2022’den bu yana belli ki bu işleri yapıyorlar. Gizleme var, mistifikasyon var. Bu da, sınıfları etkiliyor, verilecek zamları etkiliyor, devletin bütçesini etkiliyor.”
Verileri gizlemenin etik olmadığını belirten Durmuş, “Siz doğru veriyi esas almazsanız, planlamanız dahil olmak üzere hayata geçirdiğiniz hiçbir programın başarılı olma şansı yok. Bir de faturayı sürekli emekçi sınıflara kesmiş olursunuz. Batı’da da kullanılan mali Makyavelizm diye bir kavram var. İktisadi ve mali verileri eğip bükmek. Bunu Türkiye çok iyi yapıyor” ifadelerini kullandı.
Durmuş, TÜİK’in dünyanın başka yerlerinde de madde fiyatlarının açıklanmadığına ilişkin savunmasına da ''Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar yüksek bir enflasyon yok. Orada yaratacağı etki ile bizdeki etki çok farklı” diyerek tepki gösterdi.
Talebi kısarak enflasyonun azalacağına inanmanın doğru olmadığını söyleyen Durmuş, sözlerine şöyle devam etti:
''Yanlış teşhis, yanlış tedaviyi getirir. Hane halkı tüketim harcamalarını kısmak temel hedefleri. Bunun için de ‘Enflasyon sizin düşündüğünüz kadar yüksek değil’ diyorlar. Bunu neye göre açıklıyorlar? Kendi yaptıkları araştırmaya. Hadi hesapları açıkla dediğinizde ise doktorun muayenesini ortalama 24 lira olarak aldığını görüyoruz. Bunun çalışabilmesi mümkün değil. Asıl mesele maliyetler kısmında. Kur yükseldikçe maliyetler artıyor. İkincisi ise kârlar. Enflasyonun sebebi olarak ücretleri gösterseler de, kârlar çok yüksek. Kamudan, halktan yana bir iktidar olsa, servet vergisi uygulayacağım dese, kârların enflasyona olan etkisini durdurursunuz. Çok düşük bir etkiye sahip olan talep yönüyle uğraşıyorsunuz, asıl enflasyonun kaynağı olan kârlarla uğraşmıyorsunuz. Bu, yoksullaştırmaya götürür insanları. Gelir dağılımı adaletinin daha da bozulmasına yol açar. Bu, beraberinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin zora girmelerine neden olur. İflas etmeye başlarlar, işsizlik artar.''
İdare Hukukçusu Prof. Dr. Metin Günday ise, TÜİK’in kanunda yazan görevleri arasında verileri toplamak ve ulaştığı sonuçları paylaşmanın olduğunu hatırlatarak, madde fiyatlarını düşük gösterdiği iddialarını, şöyle değerlendirdi:
''Mevzuat gereği kamu görevlilerinin ve emeklilerin maaşlarında yapılacak artışlarda TÜİK’in açıkladığı rakamlar dikkate alınıyor. TÜİK, sadece enflasyon oranının ne kadar olduğunu söylemekle kalmıyor; o veriler üzerinden başka işlemler yapılıyor. TÜİK’in belirlediği enflasyon oranı gerçeği yansıtıyor mu, yansıtmıyor mu? ENAG, TÜİK’ten çok daha fazla bir enflasyon oranı açıklıyor. İTO’nun rakamları da aynı şekilde. Ama maaşlarda TÜİK’in belirlediği enflasyon oranı esas alınıyor. TÜİK oranı açıklarken hangi verilere dayanıyor? Hangi mal ya da hizmet bedellerini dikkate alarak tespit etmiş belli değil. TÜİK’in özellikle son dönemde enflasyon belirlemesinde kullandığı rakamlar ortaya çıktı. Doktor muayene ücretleri 34 lira...
Şunu söyleyebiliriz: TÜİK, gerçek verilerden hareket etmek suretiyle bütün bu belirlemeleri yapmak mecburiyetinde. Bunu yapmazsa görevini yerine getirmemiştir, kusurludur. Eğer TÜİK, gerçek rakamları kullanmamış ise ve gerçek dışı bir enflasyon oranı belirlemişse kamu görevlileri ve emeklilere, gerçek enflasyonun altında bir artış yapılacak ve bu da onların zararına yol açacak demektir. TÜİK’in gerçek olmadığı iddia edilen rakamları kullanmak suretiyle belirlediği enflasyon oranına göre bir maaş artışı yapıldığında kamu görevlileri ve emekliler zarara uğrayacak demektir. Bu, bir idari davaya konu yapılabilir. TÜİK’ten bu oranları neye göre belirlediği, hangi verileri esas aldığına ilişkin TÜİK’e bir başvuru yapılıp reddedildiğinde dava konusu yapılabilir. Nitekim yapıldı ve açılacak yeni davalar da olacaktır. Ancak meselenin ikinci kısmı; kamu görevlileri ve emekliler için enflasyonun altında bir artış söz konusu ise ilgililer uğradığı zararların tazmini istemiyle idare mahkemelerinde dava açabilirler.''