Özgür Çoban
Rusya'daki terör saldırısı tüm dünyada büyük bir şok yaşanmasına neden oldu. Şu ana kadar 130'un üzerinde ölü olduğu açıklanırken, IŞİD (DEAŞ) üstlendi. Almanya'da saldırıdan kaynaklı ilk şok atlatıldıktan sonra ön plana çıkan duygular "korku" ve "kaygı" oldu. Birçok Alman vatandaşı sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarda, "2015'te Suriye'den yaşanan göçün ardından ülkenin adeta Selefi terörist bataklığına dönüştüğünü" öne sürdü.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bu tartışmalara ilişkin gazetecilere yaptığı açıklamada, istihbarat birimlerinin ve yerel güvenlik güçlerinin sıkı takipte olduğu bilgisini verdi.
Peki Almanya'da bu "Selefi" meselesi ne durumda? İç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı, terör örgütlerinin üye sayılarına ya da insani hinterlandlarına ilişkin rakamları web sitesinden duyuruyor. Buna göre, Almanya'da selefi terörle bağlantısı olan ya da örgütlere katılma potansiyeli taşıyan 27 bin 480 kişi bulunduğunu belirten istihbarat, bunların 11 bininin direkt selefi örgütlerle kontakta olduğunu bildiriyor. Almanya’da Selefi sayısının 2011’de 3 bin 800, 2015’te 8 bin 300 civarında olduğu ve 2017’de ise 10 bini aştığı belirtiliyor. Güncel rakamı zaten yukarıda paylaştım. Selefilerin sayısının düzenli ve hızlı bir şekilde arttığı görülüyor. Bunun, Suriye savaşının ardından yaşanan göç dalgasıyla birlikte ortaya çıkan bir artış olduğu gözlemleniyor. Münster Wilhelms Üniversitesi İslam Teolojisi Merkezi Başkanı Sosyolog ve İslam Bilimci Prof. Dr. Mouhanad Khorchide, kendisiyle yapılan bir röportajda, bu durumun sürpriz olmadığını, Almanya'da organize yapıya sahip çok sayıda Selefi şebekesi bulunduğunu söyledi. Khorchide, çoğu Selefi grubun toplumdan izole bir yaşam benimseyerek, kendilerini Avrupa’ya karşı koruma altına aldıklarını ifade etti.
İslam’ın en radikal kolu olarak kabul edilen, “Selefizm”in bugüne kadar öngörülemeyen bir hızla Avrupa’da genişlemesi yukarıdaki paragrafta da belirttiğimiz üzere kaygıyı artırıyor. Arkaik görüşleri savunmasıyla bilinen Selefilik, Avrupalılar için "büyük bir sorun" olarak algılanıyor. Radikal ve fundamentalist unsurlar içeren ideolojik ayak izleriyle Selefiliğin, IŞİD gibi terör örgütlerinin beslendiği kaynak olması sıkıntıyı daha da büyütüyor. Bu korku ve kaygı meselesinin buradan uç aldığını anlıyoruz.
"Eyleme yönelik bir hareket..."
Fransa, Hollanda, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin basın yayın organlarına göz attığınızda Selefleri ana tema edinen yüzlerce haber ya da röportaja rastlıyorsunuz. Avrupa medyası bu konuyla oldukça ilgili ve konuyu sıcak tutmaya devam ediyor. Rusya'daki saldırının ardından bu Selefilik meselesinin medyada daha da trend olacağı anlaşılıyor. Avrupa'da, bu topluluğun esas amacını gizleyen bir "front örgüt" gibi çalıştığı ve zeminini genişletmek istediği yönünde kamuoyunda genel bir kanı bulunuyor.
Tüm bunlardan hareketle daha önce yaptıkları kanlı terör eylemleriyle gündeme gelen bazı örgütlerin ideolojik vahası olan selefilik bu yönüyle "eyleme yönelik" bir hareket olarak tanımlanıyor. Selefiler, bu algıyı kırmak için bulundukları ülkelerde sürekli barışçıl mesajlar veriyor, siyasi partileri ve sivil toplum örgütlerini buna inandırmaya çalışıyorlar. Bu durum, dipten başlayarak yayılmaya çalışan bu ultra-muhafazakâr akımı temize çıkarmaya yetmiyor. Püriten ve literalist İslam’a dönüş çabası içerisinde olan bu akımın, özellikle Arap yarımadasından gelen Selefist teologların ders ve vaazlarını artırmasıyla taraftar sayısında patlama yaşandığı anlaşılıyor. Bu vaizler özellikle, ikinci nesil göçmenleri ve toplum tarafından alt katmanlara itilmiş gençleri hedef alıyor.
Sonuç olarak, Selefilik ve radikal İslam konusunun, Almanya ve Avrupa için çözüm gerektiren önemli bir sorun olduğu açıkça görülüyor. Almanya'nın, kaygı ve "öteki" olana yönelik korkudan beslenen İslam karşıtı tutumların hızla arttığı bugünlerde selefilere yönelik nasıl bir tutum takınacağı konusu elbette önemli ama daha önemlisi, Selefilik ya da neonazizm gibi medeniyet dışı faşist akımların birbirlerinden beslendiklerini unutulmaması gerekiyor. Bu da detaylı ve kapsamlı bir mücadele programı oluşturulmasının önemine işaret ediyor.