Günlerdir aklımız orman yangılarında. Her ağaç alevlerin arasında çığlık attığında, her canlı acı çektiğinde içimiz yanıyor, kalbimiz ağrıyor.
Bir haftadır yanıyor Türkiye… Sönmedi, söndürülmedi yangılar. Bir işkenceci, zorla izlettiriyor sanki yaptıklarını…
Bir şey yapmalı diyerek çaresizce yazıyoruz duygularımızı, ya bir fotoğrafın ya da bir görüntünün altına. Yöre halkı elden ele kovalarla su taşıyor yangın yerine. Kadınlar itfaiye hortumlarını omuzlayarak yangını söndürmeye çalışıyor. Bir çocuk alevlerin ortasından kucağında bir kuzuyla çıkıyor.
Tüm Türkiye evleri kül olan insanların ihtiyaçlarını karşılamak için caba sarf ederken öfkeleniyoruz! Nerede bu yangın uçakları! Yangın bölgesindeki belediye başkanları göz yaşlarıyla yardım istiyor.
'Help Turkey' diyor yüzlerce insan.
Uçağımız yokmuş, araba konvoylarıyla yangın yerine gidenler, yangın uçağı almamış, olanı da tamir etmemiş.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı “Amaç devletimizi zayıf göstermek” diyor. “Help Turkey” diyenler için.
Yine klimalı stüdyoda oturan, halkın olan bir kurumda; TRT’de çalışan Ersoy Dede ise “alçak” diyor yangına izlemeye dayanamayanlara.
Bir başka hayrete düşüren açıklama ise Beyaz TV’de magazin programını sunan Bilal Özcan’dan geliyor. "Yardım isterseniz itibarımız kötü olur. İşgale çağırıyorsunuz. Biz 15 Temmuz'da yardım istemedik tankın önüne yattık. Gerekirse her yer yanar, ormanlar yanar ama avuç açmayız. 1 kere öleceğiz. Ölümden öte yol yok" diyor.
İktidarın kendilerine verdiği konfordan olmamak için, nefret kusuyorlar.
7 gündür dünya izliyor sizi acizliğinizi, yardım istemek mi devleti acizleştirir yoksa yangın bölgesine gidip çay dağıtmak mı?
Ya da "Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız için TOKİ tarafından 20 yıl ödemeli ev yapılacak. Çok eski evi olanlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecek." diyen AKP'li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren mi yaraları saracak?
Siz klimalı alanlarınızda insanlığa nefret saçarken ülkesini düşüneneler yangını söndürmeye çalışıyor; birer çam ağacı olarak…