Kasım 2016'dan bu yana Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen, 11 ilde yıkıma neden olan iki büyük depremin ardından düzenlenen 'Türkiye Tek Yürek' yardım kampanyasına değindi.
Milyarlarca lira toplanan ortak yayında siyasetçiler, şirketler, kamuya ait veya yönetimi Türkiye Varlık Fonu'nda bulunan şirket ve bankalar büyük miktarlarda bağış yapmıştı.
En ilginç anlar ise, Atasay Kuyumculuk Genel Müdürü Cihan Kamer ile medya patronu Acun Ilıcalı arasında yaşanmıştı. Kamer, 250 milyon liralık bağış yapacağını açıklamış; Ilıcalı'nın "300'e yuvarlayalım ağabey" demesi üzerine ise tutarı bu seviyeye yükseltmişti.
Demirtaş, Kısa Dalga'da yayınlanan yazısında paranın küçük bir azınlığın elinde bulunduğunu, gücün de konforun da güvenli yaşamın da onlarda olduğunu belirterek şunları kaydetti:
"Geri kalanlar enkaz altında. Depremle birlikte iyice görünür hale gelen, işte bu çelişkidir. Bu soygun düzeni değişmeden hiçbir şey değişmez, burası kesin. Değiştirmek için durmadan mücadeleye devam edeceğiz. Bu amansız çelişkiyi mutlaka çözeceğiz.
Pandemide bütün dünyada gördüğümüz yoksul ile zengin arasındaki yaşam güvencesi farkını, şimdi Türkiye ölçeğinde çok yakıcı şekilde yaşıyoruz.
"ASLINDA TÜRKİYE'DE ÇOK PARA VAR"
Tahminlerimizden, aklımızın alabileceğinden de çok. Büyük kısmı kayıt dışı olduğundan resmi rakamlara yansımasa bile resmi rakamlarla da çok para var.
İşte gördünüz, adam çıkıp televizyona bağlanarak milyarlar bağışlayabiliyor! Nasıl bir serveti var ki bu kadar parayı bağışlayabiliyor? İçi insan sevgisi ile dolu olduğu için mi? Elbette hayır, millete ağır küfürler eden tiptir bu. Zaten aynı gün, devletten üç milyardan fazla teşvik aldığı da ortaya çıkmadı mı?
Tek o mu? Hepsi öyle. Çok büyük paralar çaldılar, çok. Siyasetçisi, iş insanı, gazetecisi, bürokratıyla çoook büyük paralar çaldılar.
Bu konforu, bu şatafatı, bu güvenli yaşamı koruyabilmek ve de hesap vermemek için mutlaka bu iktidarın devamını sağlamak zorundalar. Bunun için her türlü alçaklığı, haysiyetsizliği, şerefsizliği, zulmü, adaletsizliği yaptılar, yapıyorlar.
ONLAR İÇİN ŞOV DEVAM ETMELİ
Değerli kardeşim, sen 3 bin TL'lik kiranı güç bela öderken bunlar 3 milyon Euro'ya yat alıyor, sağ olsunlar milyara, ellerinin kiri gibi bakıp hükümete bağışlıyorlar!
Adamın biri 250 milyon bağışlayınca Acun Ilıcalı devreye girip 'Şunu 300 milyona yuvarlayalım' diyor, 'yardımsever'imiz de 'Canın sağ olsun Acun' deyip 300’e yuvarlayıveriyor.
Acun’un canının sağlığı için yuvarlanan 50 milyon var ya, işte sırf onunla Maraş’taki Ebrar Sitesi, Diyarbakır’daki Galeria, Hatay’daki 600 Evler Sitesi depreme karşı güçlendirilebilir ve iki binden fazla insan bugün yaşıyor olabilirdi.
Ama önemli değil. Önemli olan şov. Ve ne olursa olsun şov devam etmeli, canın sağ olsun Acun!
"KONFORLARININ SÜRMESİ İÇİN SENİN OYUNA İHTİYAÇLARI VAR"
Senin cebinde çay parası yokken hepsinin lüks villalarının önünde boy boy cipler var.
Sadece 20 yıl önce bunlar da orta sınıftılar. Ama çok büyük paraları var artık, çok çaldılar çok.
Ve bu konforları sürsün diye senin oyuna ihtiyaçları var. Enkaz altında kalman bile içlerini sızlatmadı, kendi iktidarlarının telaşına düştüler. Ya oy vermekten vazgeçersen! Aman Allah'ım, düşüncesi bile kabus gibi onlar için.
"DİNİMİZİ KULLANIYORLAR"
Ama neyse ki din var, İslam'ı kendi aşağılık düzenlerine alet ederek sana geldiklerinde kalbinin yumuşadığını biliyorlar. Allah, Hz. Peygamber, Kur'an, namaz dediklerinde senin gönül kapılarını açacağını keşfettiler, bunu tepe tepe kullanıyorlar.
Senin suçun yok, çok ustalaştılar, çok profesyonelleştiler. Yalanda, hilede, dolandırıcılıkta üstlerine yok. Sen enkaz altındayken bile 'Allah'ın adını ağızlarına alıp zulüm, adaletsizlik, haksızlık yapmaya devam edecek kadar dibe vurdular.
Bunlar değişmeyecek, burası da kesin, huylu huyundan vazgeçmeyecek.
Peki sen kardeşim, sen?
Allah, Peygamber, Kur'an, namaz ile soygun, hırsızlık, adaletsizlik, ahlaksızlık yan yana olamaz.
Allah ile bu ahlaksız hırsızları aynı cümlede anacaksak sadece 'Allah sizin belanızı versin!' demenin zamanı gelmedi mi?"