CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, Birgün gazetesinde yayımlanan yazısında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle başlayan ekonomide Çin modeli tartışmalarına değindi.
'Enflasyon ve döviz kurlarındaki artışı durduramayacak olan AKP, Çin hikâyesini uydurarak sorumluluktan kaçmaya çalışıyor' ifadelerini kullanan Karabat, Türkiye ekonomisi ile Çin ekonomisi arasındaki farkları değerlendirdi.
Karabat'ın yazısı şu şekilde:
AKP sıkıştıkça, sonunun geldiğini gördükçe, 90 dakikası bitmiş maçı uzatırcasına hayali projelere sarılıyor. İcraat konusunda vatandaşa sefalet, yandaşa da rant yaratmaktan öteye gidemeyen iktidar, hayali projelerle sürekli önümüze çıkıyor. Birkaç ayda bir topluma sunulan Anayasa vaatlerine, demokratik reformlara ve ekonomi modellerine alıştık.
Şimdi de Çin modeli girdi hayatımıza. Buraya bir not düşmekte fayda var. Çin sözü, dikkate alınması gereken bir konu... Her ne kadar AKP bunu olmayacak bir hayal olarak pazarlamaya çalışsa da, Çin’in geçmişten bugüne gelişimini iyi analiz etmek gerekiyor.
***
Çok net bir şekilde şunu söyleyelim: Enflasyon ve döviz kurlarındaki artışı durduramayacak olan AKP, Çin hikâyesini uydurarak sorumluluktan kaçmaya çalışıyor. Ucuz iş gücü ve değersiz TL ile ekonomik model geliştirilemez. Çin sadece bu parametreler üzerinde yükselmiş bir ülke de değil... Hikâye burada başlıyor zaten...
***
Düşük ücretlerle, ucuz iş gücü ile dünya pazarlarında rekabeti sağlamak mümkün değildir. Ucuz iş gücü ile iş çözülseydi, büyük şirketler üretim için Afrika’yı çoktan talan etmişti. Ama aranan kan hiç de öyle değil. Çin uzun süreden bu yana ucuz iş gücünden katma değeri yüksek sanayi ürünleri üreten bir merkez haline gelmiş durumda. Teknolojide, e-ticarette ve yazılımda söz sahibi bir ülke. Hatta bu alanlardaki hızlı gelişimi nedeniyle ABD, Çin’e ticaret savaşı açtı. Planlama ve ayağı yere sağlam basan projeleri vardı Çin’in. Mao’dan bu yana kontrollü bir ekonomi yönetiminin yanı sıra eğitime, tarıma ve enerjiye büyük önem verdiler. Şurası kabul; Çin uzun yıllar boyunca ucuz emeğinin avantajını kullandı. Ama sadece ucuz iş gücü üzerinde yükselen bir ülke olmadı. Geçen 40-50 yılda küresel dev diye tabir ettiğimiz Microsoft, Apple, Intel gibi şirketlerin Çin’e yatırım yapmasını sağladı. Bunların sayesinde Huawei, Lenovo, ZTE gibi kendi markalarını yarattı. Alibaba gibi bir küresel perakende devi hayatımıza girdi. Çin şimdi Mars’a gidiyor, kendi arabasına, uçağına biniyor.
***
Çin’de en büyük 4 ticari banka devlete ait ve yine 20 en büyük şirketin de 19’u devlet şirketi. Çin dolarizasyona asla izin vermedi. Ülkeye giren ve çıkan dövizi mutlaka kontrol etti. Bizim gibi bankacılık sektörünün yarısından fazlasını yabancılara satmadı. Yap-işlet-devret garabetleri ile geleceğini döviz üzerinden ipotek etmedi. Dünya açısından planlı ve kontrollü ekonomi artık bir gerçeklik... Sınırsız neoliberal politikalar toplumlara bir katkı sağlayamıyor ve artık bu durum fazlasıyla sorgulanıyor. Bunun en büyük yansımasını Çin-ABD arasındaki ticaret savaşlarında da görüyoruz.
Çin’in sıçrama yaptığı 80’li ve 90’lı yıllarda dünya genelinde işçi hakları ve çevre konusundaki hassasiyet günümüzdeki kadar değildi. Şimdi Türkiye bu yola girerse karşımızda büyük bir duvar olacak. Ucuz iş gücü deyince aklımıza en başta tekstil sektörü geliyor. İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe, 18 Kasım 2021’de bir gazeteye verdiği mülakatta bakalım neler söylemiş...
Özellikle hammadde fiyatlarındaki artışların maliyetleri doğrudan etkilediğini anlatan Gültepe, dolar kurundaki artıştan çok hammadde fiyatlarını takip ettiklerini söyledi. Kurun sürekli yükselmesinden memnuniyet duymadıklarını belirten Gültepe, “Kurda öngörülebilir, kontrol edilebilir, en az enflasyonun üzerinde bir artış bekliyoruz. Fazlasını istemeyiz. Rekabet edebileceğimiz kur olduktan sonra daha üstünü istemiyoruz, ülke ekonomisine de faydası yok” dedi.
***
İthalata bağımlıyız. Ara malı ve hammadde ithalatımız olmasa ne üretim ne de ihracat yaparız. 2021 Ekim ayında toplam ithalatta ara mallarının payı yüzde 79.4, sermaye mallarının payı yüzde 12 ve tüketim mallarının payı yüzde 8.6 oldu. Bu yılın ilk 10 ayında ise ara mallarının payı yüzde 76.9, sermaye mallarının payı yüzde 13.4 ve tüketim mallarının payı yüzde 9.5 oldu.
Böyle mi Çin olacaksınız? Bırakın hikâyeyi...
Yine sanayicime sözü bırakarak yazımızı bitirelim. Onlar, Çin modelinin olmayacağını çok net bir şekilde zaten ortaya koyuyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) İhracat 2021 Raporu’nda Türkiye’nin zayıf yönleri tek tek anlatılıyor. Ayrıntılı tabloyu da aşağıda veriyorum. Bu raporda açık bir şekilde, “Kritik girdilerde yurtdışına bağımlı olunması, birçok girdide Çin ve Asya ülkelerine bağımlılık” vurgulanıyor.
***
AKP, bitmiş bir hikâyedir. Vatandaşımızı sefalete, hayat pahalılığına sürükleyerek kendi siyasi hayatında bir final yapmıştır. Türkiye’nin ihtiyacı olan daha fazla demokrasi, hukukun üstünlüğü, bilimsel eğitim, fırsat eşitliği, kamuda şeffaflıktır. İşte o zaman bir refah seviyesi yüksek bir ülke haline geliriz.