CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel bugün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Özel, şunları söyledi:
“YURT AÇMAZ ÇÜNKÜ YURT AÇARSA BİLİR Kİ ÖĞRENCİLER CEMAAT YURTLARINA GİDEMEZ”
"Dün yurt açtı. 20 yıldır en az yaptığı açılışlardan bir tanesi. 20 yıldır her şeyi açar yurt açmaz. Yurt açmaz çünkü yurt açarsa bilir ki öğrenciler cemaat yurtlarına gidemez. Ya da kendi evlatlarının, kendi çocuklarının yönetim kurullarında olduğu TÜRGEV’lerin, TÜGVA’ların yurtlarına gitmezler. O yüzdende yurt açmazlar. Geçen sene barınma sorunu çok ciddi bir sorun olup ülkenin gündeminde çok uzun süre kalınca yıllardır açtıkları yurtları dün açıyormuş gibi yaptılar. Yurt kapasitesiyle ilgili de birtakım rakamlar verdiler. Rakamlar bizleri doğruluyor.
“GENÇLERE KONUŞUYOR POZİTİF BİR DİL KULLANMASINI BEKLERSİNİZ AMA YİNE DİLİNDE ZEHİR VAR”
Öğrencilere, gençlere konuşuyor pozitif bir dil kullanmasını beklersiniz ama yine dilinde zehir var. Zehir zemberek açıklamalar yapıyor. Gençlerin zihinlere zerk edeceğini düşünerek ağzından zehir saçıyor. Kutuplaştırmayı körüklüyor. Her ne kadar vekili Mahir Ünal Maraş’ta İl Danışma Toplantısı’nda ‘biz kimseyi kutuplaştırmıyoruz’ diye nutuk atıyor olsa da Recep Tayyip Erdoğan aynı dakikalarda, aynı saatlerde, ‘kim yurtlar üzerinden bizi eleştiriyorsa ya cahildir ya art niyetlidir, o bir provokatördür’ diyor. Demokrasilerde eleştirmek provokatörlük ne zamandan beri oluyor? Eksik yaptığınız bir işin eleştirilmesi ne zamandır provokatörlük oluyor? Ne zamandır cahillik oluyor ne zamandır art niyet oluyor?
“YÜZ ÖĞRENCİDEN 20’SİNE YETECEK KADAR YURT VAR”
Kendisi sarayında görmüyor olabilir, duymuyor olabilir danışmanları ona doğruyu söylemiyor olabilir. Ama yarattığı yoksul kesim barınamıyor, kirasını ödeyemiyor, ciddi sıkıntıları var. Çocukları üniversiteye giderse de çocukları gittikleri üniversitede barınamıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan, ‘Biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yurt sayımızı artırdık ve artırdığımız bu yurt kapasitesinin sonucunda kimse açıkta değil, hatta 41 ilde tamamı yerleşti’ diyor. Bunda bir itiraz yok. Küçük şehirlerde öğrencilerin büyük oranda yurt sorunu yok, zaten yoktu. Ama her üç öğrenciden biri, üç büyük şehirde yaşıyor. Eğer üç büyük şehirde yurt bulamazsanız, ev kiraları astronomik pahalı, özel yurtlar çok pahalı. Birincisi dört milyon öğrenci var. Bu öğrencilerden kendi verdiği rakam ‘800 bin oldu yurt kapasitemiz’ diyor. Yüzde 20 yani, yüz öğrenciden 20’sine yetecek kadar yurt var. 4 milyon örgün öğretimde öğrenci var bunların sadece 800 binine yurt veriyorsunuz. Ankara’da öğrenci sayısı 315 bin yurt kapasitesi 31 bin 93, öğrencilerin yüzde 9,84’üne yurt var. Şimdi siz öğrencileri açıkta bırakmadığınızı söylüyorsunuz. Ankara’da on öğrenciden birine yurt var. İzmir’de yurt kapasitesi 19 bin 668 ama öğrenci sayısı 176 bin. İzmir’e yüz öğrenci gidiyor on biri yurtta kalabiliyor, geriye kalanlar Allah’a emanet. İstanbul en çok öğrenci, en çok üniversite olan şehir. İstanbul’un 824 bin öğrencisi, 29 bin 700 yurt kapasitesi var. İstanbul’daki her yüz öğrenciden üçüne yurt var. Yalansa yalan deyin. Rakamların hepsi sizin rakamlarınız.
“YAKICI SORUN ÜÇ BÜYÜK ŞEHİRDE VE YURDA GİREMEYENİN EV TUTMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Dün çıkmış, ‘41 ilde tamamını yerleştirdik’ diyor. Ben demiyorum ki Siirt’te, Niğde’de, Erzurum’da bu kadar büyük sorun var. Oralarda da var ama yakıcı sorun üç büyük şehirde ve yurda giremeyenin ev tutması mümkün değil. Kiralar astronomik, özel yurtlarda çok pahalı ev üç öğrenciden biri büyükşehirlerde yaşıyor. Onların en büyük sorununun olduğu İstanbul’da geçen yıl senin ‘provokasyon’ dediğin barınamıyoruz diye eylemler yapan öğrencilerin sadece yüzünden üç buçuğuna yurt var, yüzde 97 öğrenci ya özel yurda gidecek ya evde kalacak ya da kaydını yaptırsa da barınamadan memleketine gidecek. Türkiye’nin böyle bir yurt sorunu var bunu yalanlarla dolanlarla gizleyemezsiniz.
“45 LİRANIN ALIM GÜCÜ ÖĞRENCİ AÇISINDAN ÜÇ KAT FAZLAYDI”
Gelelim Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişi bilmeyen gençleri yanıltmak için söylediği bir büyük yalana daha. Diyor ki, ‘Biz geldiğimizde öğrenci bursları 44 liracıktı, biz onu şimdi 850 yaptık.’ Bununla övünüyor. Karşılaştırma yapalım, o 45 TL ne manaya geliyordu, bugünkü 850 TL ne kadar para. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinde 1,63 çeyrek altın alınıyordu. Kredi Yurtlar Kurumu’nun verdiği 45 TL ile kuyumcuya gidiyorsun, kuyumcu da çeyrek altın 30 TL. Bugün 0,49 yani yarım çeyrek altın parası veriyorsunuz. Altın üzerinden 3’te 1’inden daha da öğrenciye verdiğiniz bursun değeri azalmış. O gün 45 TL’lik burs parasıyla öğrenci 32 tane yarım ekmek arası döner yiyebiliyormuş. Yani neredeyse her güne bir döner ekmek parası. Bugün 8,9. Yani 30 günün 9 günü yetebilir. Yurt parasıyla her gün döner ekmek alınabilirken bugün dokuzuncu günde para bitiyor. Öğrenci bundan anlar. Burada da 3’te 1 noktasındasın. En basit ve en ucuzundan aldık o gün 45 TL burs alan öğrenci 14 tane saç tıraşı yaptırabiliyor, bugün 850 TL burs alan bir öğrenci 10 tane saç tıraşı yaptırabiliyor, en ucuz fiyatlardan hesaplandığında. Daha pahalı berbere gittiğinde 5’e düşüyor. Anaların, babaların, dedelerin, ninelerin hesap yöntemi hiç şaşmaz 1,6 çeyrek altın, 0,49 çeyrek altın 3’te 1’ine düşürmüşsün ama diyor ki, ‘45 liracıktı.’ Sanki her şey bu fiyattaydı 45 TL veriliyordu. 45 liranın alım gücü öğrenci açısından üç kat fazlaydı. Bunu da önemli bir yalanı deşifre etmek açısından çok kıymetli buluyoruz.
ERDOĞAN’A “DÖRT ÇOCUKTAN TÜRKİYE’DE OKUYAN YOK” ELEŞTİRİSİ
Gelelim dünkü konuşmanın en kritik yerlerinden birine. ‘Kendi evlatlarını Paris’e, Londra’ya, Brüksel’e, Washington’a gönderip şatafat içinde yaşattılar. Milleti çocukları Anadolu’da, Edirne’de açlığa, yoksulluğa, ölüme terk edildi.’ Anadolu’da ve Trakya’da milletin çocukları sefalet çekmiş ama birileri kendi evlatlarını Paris’e, Londra’ya, Brüksel’e, Washington’a yollamış. Kim bunlar? Özgür Özel, Manisa Gazi Okulu, Bornova Anadolu Lisesi devlet parasız burslu öğrencisi. Benim annem babam emekli öğretmen, devlet parasız yatılı bursuyla okudum. Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekillerine bir bakın, çocuklarına bir bakın. Hep eski Türkiye, sanki biz varız iktidarda. 40 yıldır yokuz da Allah’ın izniyle şimdi geliyoruz. Kim yollamış, vallahi kendi yollamış. Sümeyye Erdoğan üniversiteyi Indiana Üniversitesi’nde okudu. Bilal Erdoğan Indiana Üniversitesi’nde okudu. Ahmet Burak Erdoğan Londra’da okudu, Esra Erdoğan Indiana Üniversitesi’nde okudu. Yani, ‘kendi çocuklarını yurt dışında okuttular, milletin çocuğu perişan oldu’ dediği kendisi. Dört çocuktan Türkiye’de okuyan yok. Kızlarda, erkeklerde orada okumuş. Bilal Erdoğan dün çıkmış, ‘bu işin uzmanı olarak söylüyorum’ diyor. Doğru sen uzmansın yurt işi, burs işi, yurt dışında yurt işlerinde uzmansın. ‘Amerika’da öyle bir bedava yurt yok. Üniversitede yok. Mezun olunca borçla mezun oluyorsun’ diyor. Soruyorum Bilal Erdoğan’a üniversiteden borçla mı mezun oldun? Borcu ödediğin dekontu görelim, çıkart sosyal medyadan paylaş. Yok öyle bir şey çünkü zengin bir iş adamının bursuyla okuduklarını herkes biliyor gizli de bir bilgi değil. Babasının samimi arkadaşı tüm masraflarını karşıladı. O yüzden hiç kimse öyle ‘ben söylerim gençler duysun’ boş atmayın, karavana atarsınız. Boş, beleş, yalan siyasetiniz gerçeklerin duvarına böyle toslar. Ne konuştuysanız yalan. Kredi miktarı yalan, yurt kapasitesi yalan, milletin çocuğu dışarıda okudu yalan, senin çocuğun dışarıda okudu.
“BU ÜLKENİN YÜZDE 90 İLA 95’İ FARKLI ANKETLERE GÖRE ATATÜRK’E SEVGİ DUYUYOR, MİNNET DUYUYOR, RAHMET OKUYOR”
Dünkü konuşmasının bir diğer kısmını yine bütün AKP kurmaylarının ağzına tıkadılar. Halk tıkadı, millet tıkadı, Atatürkçüler tıkadı. Atatürk’ü sevenler sadece CHP’den değil ki her partiden bu ülkenin yüzde 90 ila 95’i farklı anketlere göre Atatürk’e sevgi duyuyor, minnet duyuyor, rahmet okuyor. Bunlar tuttular Atatürk’le, Vahdettin’i karşılaştırmaya kalkınca ağızlarına tıktılar. Sonra döndüler dolaştılar. ‘Ecdada laf ettiniz’ diyorlar. Dün çıkıp İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız için ‘hadsiz’, ‘ahlaksız’ gibi hakaretlerde bulunuyor. ‘Osmanlı’ya hakaret ediyor’ diyor. Tunç Soyer, ‘yüz yıl önceki iktidar sahipleri gaflet, delalet hatta hıyanet içindeydiler’ dedi. Tunç Soyer 1453’teki iktidar sahibi Fatih Sultan Mehmet’e mi laf etmiş? Tunç Soyer Osman Bey’e mi, Orhan Bey’e mi laf etmiş? Kanuni’ye mi laf etmiş? Recep Tayyip Erdoğan yüz yıl önceki iktidar sahibi kimdir? Mutlak iktidar Padişah Vahdettin, aynı zamanda Halife, ikincisi göstermelik bir hükümet var o da Damat Ferit Paşa, sizinkiler. Dönüp, dolaşıp ‘Osmanlı’ya laf etti’ diye söylüyorsun. Şimdi sen yüz yıl önceki iktidar Padişah Vahdettin, ve Damat Ferit Paşa gaflet, delalet ve hıyanet içinde değiller mi diyorsun? Son cumhurbaşkanı böyle diyor.
“BUNDAN SONRA LAF EDEN ATATÜRK’E LAF ETTİĞİNİ, ATATÜRK’ÜN NUTKUNA LAF ETTİĞİNİ BİLECEK”
Milletin yüzde 95’inin muhabbet beslediği, sevdiği, andığı, 9’u 5 geçe ayağa kalkıp gözünden yaş döktüğü birinci cumhurbaşkanı ne diyor bakalım. ‘Samsun’a çıktığım gün genel durum ve görünüş. Padişah ve halife olan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve sadece tahtını koruyabilmenin hayal ettiği alçakça önlemler almanın peşinde. Damat Ferit Paşa başkanlığındaki hükümet güçsüz, haysiyetsiz ve korkak. Padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razılar.’ Son cumhurbaşkanı sahipsiz görüp Tunç Soyer’e, ‘Sen Osmanlı’ya laf ettin öyledir, böyledir’ deme. Senin arkandaki destek ortada. İlk cumhurbaşkanı bütün milletin minnetle, rahmetle andığı cumhurbaşkanı diyor ki, ‘ihanet içindeler, soysuzlaşmışlar ve kendilerini kurtarmak için her formüle razılar.’ Bize bu nutkun içinde bütün gençliğe hitap ediyor, ‘ülkenin bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış. İktidar sahipleri gaflet, delalet ve hıyanet içinde olabilirler. O gün geldiğinde sende gereğini yap’ diye gençlere vasiyette bulunuyor. Atatürk bunu söyledikten sonra bu tartışma kapanmış, bitmiştir. Bundan sonra laf eden Atatürk’e laf ettiğini, Atatürk’ün nutkuna laf ettiğini, Atatürk’ün söylemine, vasiyetine laf ettiğini bilecek. Bizim tarafımız burası.
“ATATÜRK’E SALDIRANIN, SÖZÜNÜ ÇARPITANIN, VAHDETTİN’İ KORUYANIN BİZİMLE İŞİ YOK”
Recep Tayyip Erdoğan’dan Mahir Ünal’a, Ömer Çelik’e, Numan Kurtulmuş’a, Binali Yıldırım’a diyorsunuz ya, ‘biz hep karşı karşıyayız.’ Biz bu taraftayız, karşımızda oluyorsanız biz onur duyarız. Onur duyarız hiç olmazsa takiye yapmayın, saflar netleşsin. Biz Atatürk’ü nutkunun söyleminin ve söylevinin arkasındayız. Nerede durduğunuzu bu millet görsün. Bugün sizin yakın gazeteler, sizin yüz vermenizle, sizin talimatınızla Vahdettin güzellemesi yapıyorsa, bütün genç arkadaşlardan ricamızdır. Atatürk’ün nutkunun ilk sayfası Samsun’a çıktığında genel durumu bir okuyun. Tayyip Erdoğan ne diyormuş, Atatürk ne söylüyor. Dostumuzu, düşmanımızı bilelim. Biz ‘ayrışmayalım, birleşelim, kutuplaşmayalım, kucaklaşalım’ diyoruz birileri inat ediyor. Ayrışacaksak burada ayrışırız. Burada Atatürk’e saldıranın, sözünü çarpıtanın, Vahdettin’i koruyanın bizimle işi yok. Bunu çok net görelim.
“FETULLAH GÜLEN’E İLK HAPİS CEZASINI VERMİŞ ORASI MI DOKUNDU?”
Devamında Tunç Soyer’e, ‘Hadsiz, ahlaksız, bunun babası da aynıydı’ dedi. Ölmüş babaya küfretmek bu toprakların kültüründe, örfünde var mı? Bu mu sizin örfünüz, bu mu sizin muhafazakarlığınız, bu arsızlığımızı muhafaza ediyorsunuz bünyenizde. Yazıklar olsun. Sıkı yönetimde savcılık yapmış diye ağzına geleni söylüyor. Ona bakarsanız da Fetullah Gülen’e ilk hapis cezasını vermiş orası mı dokundu? Sıkı yönetimde aldığı kararlardan dolayı eleştiriyorsunuz. Günahıyla, sevabıyla o defter burada kapandı. Vefat etmiş bir babaya hakaret etmek bu toprakların örfünde, adetinde yok kardeşim. Ayıptır, yazıktır günahtır. Daha bundan öte size ne söyleyelim. Bu nasıl bir iştir?
“HAZİRAN’DAN SONRA İKTİDARDA OLACAĞIMIZ İÇİN KATILMAK İSTEYEN KORKUP GERİ DURMASIN KATILSIN”
Murat Kurum her çıktığı yayında bir pot kırınca bizim de her gün ona söyleyecek bir sözümüz oluyor. Büyük sosyal konut projesi dün de söyledik. Devletin sözü sözdür. Bu projeyi AKP yapacak olsa ve iktidarda olsa ‘aman ha’ derim. Çünkü 55 bin kişiye TOKİ konutunu vermemiş, ‘eyvah düşünün, bunlar yine yapar’ derim. Bir önceki toplu konutta da 250 bin konut vardı kaçı alındı, ne oldu o konut projesi? Ama en geç Haziran’dan sonra iktidarda olacağımız için bu şartlar hesabına uyan, katılmak isteyen korkup geri durmasın katılsın. Devletin sözü sözdür, konutlarınızı teslim ederiz diyoruz. Genel merkeze çok telefon geliyor. ‘Kemal bey ne diyor, almayın der mi?’ Biz devletin sözü sözdür eninde sonunda teslim edilir diyoruz. Ama bunlara kalsa sıkıntı büyük. Çünkü 55 bin kişi TOKİ’den evimi alamadım diye dava açmış. Sayışta raporlarında var.
“DAHA İLK GÜNDEN İSTANBUL’DA BAŞVURANLARA 200 BİN TL YANİ YÜZDE 30 ZAM YAPMIŞLAR”
Esas sıkıntı şu: 2 1 konutlar 608 bin TL’ydi. Dün vatandaşlarımız Türkiye’de başvuruya gittiler. Bugün ortaya çıktı ki o 608 bin TL Siirt’te, Bingöl’de, Mardin’de, Muş’taymış. Otuz büyükşehirde o rakam 608 bin TL değil, 680 bin TL’ymiş. İstanbul’da da 608 bin TL değil, 780 bin TL’ymiş. Reklamı kuvvetli olsun diye anlatırken söylememişler. Daha ilk günden İstanbul’da başvuranlara 200 bin TL yani yüzde 30 zam yapmışlar. Gazeteci arkadaşımız Ozan Gündoğdu bir hesap yaptı. Bugün enflasyon yüzde 80 ama bu enflasyonun yüzde 40 ve 20 olma durumunda. Örneğin enflasyon yüzde 40 olursa bu evlere toplamda 80 milyon TL ödenecek. Çünkü enflasyon oranında memur maaş zammı, o oranda da zam geliyor. Millet sabit ödeme zannediyordu. Bugün 2 bin 280 TL ile İstanbul’da başlarım bu nasıl olsa küçülür, küçülmeyecek. Enflasyon yüzde 40 olursa 80 milyon TL, 30 olursa 24 milyon TL, yüzde 20 olursa 7 milyon TL bu evlere para ödenecek. Bu kötü haber çünkü her 6 ayda bir artacak. İyi haber iktidarda CHP olacak, enflasyon tek haneli rakamlarda olacak.
“KANUN TEKLİFİMİZİ KABUL EDERSENİZ EVE GEÇTİKTEN 3 AY SONRA ÖDEMEYE BAŞLASINLAR VE PEŞİNAT OLMASIN DİYORUZ”
Bir yandan 5 bin 500 TL maaşı olan asgari ücretliyi ev sahibi yapacağız diyorsunuz. Evde dört boğaz var, evin kirası var, evin elektriği, su, kömür ya da doğalgaz var. Zaten 5 bin 500 TL diye bir para kalmıyor da sen bir de ‘her ay 3 bin TL daha yatıracaksın’ diyorsun. Hem kirayı hem bunu nasıl yatıracak? Murat Kurum, ‘belki bir yıl sıkıntı çekecek, ilave iş yapacak, belki mesaisinin dışında çalışmak zorunda kalacak, eşinden dostundan borç alacak, daha sonra istediği gibi güzel bir ev sahibi olacak.’ Hesaba bak. Murat bey birazcık dişini sıkmayı bilse, o zaman anlayacaklar. Tabi bunlar yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasında milyonluk adamlar oldukları için ‘ek işte çalış’ diyorlar. Zaten bu insanlar her gün fazla mesai yapıyor canları çıkıyor, sen bir de bunlara ilave iş tavsiye ediyorsun. Kanun teklifini hazırlıyoruz. 1 Ekim’de meclis açıldığında, meclisin önüne gelecek. ‘TOKİ’den ev alan, özellikle düşük gelir seviyesindekileri ev sahibi yapmak için olan bu projelerde eve geçtikten, taşındıktan üç ay sonra ödemeler başlasın’ diyoruz. Sosyal devletsen böyle yapalım. Bu projeye böyle yapıcı bir katkı sağlıyoruz. Bizim kanun teklifimizi kabul ederseniz eve geçtikten 3 ay sonra ödemeye başlasınlar ve peşinat olmasın diyoruz.
“NE İSTEDİYSE VERENLER OTURUP AYIPLARIYLA SUSACAKLAR”
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanvekili Binali Yıldırım dün Sinop’taydı. Başbakanlık yapmış, bu Meclis’e başkanlık yapmış kişilikten beklemezsin ama Tayyip Erdoğan’ın vekili olunca aynı zehirli dil, iftiralar Binali Bey’e de sirayet etmiş. Durağan ilçesinde, ‘Okyanus ötesindekiler darbe yapmaya çalıştı, şimdi de muhalefet oluşturacağız, 6 artı 1 yapacağız, Tayyip Erdoğan’ı al aşağı edeceğiz’ diyor. Bizde sana, ‘yazıklar olsun, haddini bil, ağzından çıkanı kulağın duysun. Seni bu iftiradan hakaretten menederiz’ diyoruz. Cumhuriyet’in kurucu partisine, ülkenin ana muhalefet partisine ettiği lafa bak. Ben değilim Binali Bey sensin Türkçe Olimpiyatlarında mikrofonu iki elle tutup Pensilvanya’ya seslenen. Bizde böyle birisi yok. Türkçe Olimpiyatları’na gidip ‘Hoca Efendi’ güzellemeleri yapan zihniyet çıkıp bize bu lafları etmeyecek. Ne istediyse verenler oturup ayıplarıyla susacaklar. Kendi icat ettiğiniz milatla 17-25’ten kendini aklayıp öncesindeki rezilliklerin üstüne oturmak yok. Sus ayıbınla otur haddini bil. Seni bu ülkenin milletin yüzde 65’inin umut bağladığı muhalefet partilerine saldırmaktan, hakaretten ve iftiralardan menederiz. Haddini bil bu lafları geri al, düzelt. Anadolu Ajansı’na mı suçu atarsın yoksa hakkettiğimiz gibi temiz bir dille özür mü dilersin ama bunun peşini bırakmayız. Öyle ‘okyanus ötesinden bilmem ne dediler’ deyip sonra gelip karşımıza gelip pişkin pişkin hal hatır soramazsın.
“SAYIN VARANK, BU YALAN İÇİN ÖZÜR DİLEYECEK MİSİN?”
Mustafa Varank özetle, ‘Bizde de Avrupa’da da enflasyon var. Ama bizde enerji maliyetleri iki kat artıysa oralarda 50 kat arttı’ diyor. Avrupa’da enerji maliyetlerinin 50 kat arttığını iddia ediyor. Yalan olurda bu kadar destursuz, ayarsız olmaz. Türkiye, TÜİK’e göre bile yüzde 80, Almanya yüzde 7,5. Avrupa Birliği’ndeki 27 ülkenin de ortalaması da 9,8. Dediği gibi Avrupa enflasyonla baş edemiyor değil, bizim onda birimiz düzeyinde. ‘Türkiye’deki enerji maliyetleri 2 kat artmış olabilir’ diyor. Artış yüzde 142 yani bir artmış yarısı kadar bir daha artmış. Onun dediğine göre Almanya’da yüzde 500 olması lazım. Almanya’da yüzde 35. Avrupa ülkelerinin ortalaması da yüzde 39. Yani Türkiye’de yüzde 140 olan enerji ‘2 kat arttı’ diyor. Nasılsa kimse bakmaz, nasılsa kimse Avrupa’yı incelemiyor. Dünyadan bunların haberi olmaz, ‘at yalanı, dönüp sayalım inananı.’ Sayın Varank, bu yalan için özür dileyecek misin?
“DEVLETİN ELİNDE NE VARSA SATIYORLAR”
2021 yılında 10 bin 43 tanesi Milli Emlak’tan, 289 tanesi Özelleştirme İdaresi’nden olmak üzere 10 bin 333 taşınmaz sattılar. Bu seneki duruma bakalım dedik. Şu ana kadar bin 68 taşınmaz 54 farklı ilde satışa çıkarılmış durumda. Geçen yılki 10 bin rakamının çok üzerinde bir satış bekleniyor. Çünkü talimat şu: ‘varı, yoğu neyi bulursanız satışa çıkarın para lazım.’ Seçimi kaybedeceklerini gördüler. Sümer Holdinge, Türkiye Şeker Fabrikaları’na, Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait devletin elinde ne varsa satıyorlar.
“UMARIZ Kİ TÜRKİYE’NİN BAŞI İRAN AMBARGOSU DELDİĞİNDEKİ GİBİ BÜYÜK DERTLERE GİRMEZ”
Türkiye’de altın ithalatı tarihin en yüksek noktasında. İnanılmaz artmış durumda. Türkiye’de bankadan döviz almazsın da Kapalı Çarşı’dan daha ucuza bulur muyum diye gidersin. Şöyle bir gerçeklik yaşanıyor. Dün bankalarda dolar 18,25 iken, Kapalı Çarşı’da 18,40’a birileri dolar topluyor. Buradan çok pis kokular geliyor. Merkez Bankası’nın başındaki son derece sert, bankaları arayıp bağırıp, çağıran ve bir gözü Kapalı Çarşı’da olan ve bir talimatıyla Kapalı Çarşı’daki bütün dolarları toplatan bir başkan yardımcısı var. Bunlar bir işler çeviriyor. Türkiye’nin altın ithalatı geçen seneye göre Ocak, Şubat, Mart, Nisan aylarında yarı yarıya azalmışken ve 2 tonken, Mayıs’tan itibaren Türkiye’nin altın ithalatında bir fırlama var. Mayıs’ta 15 ton altın ithal etmişiz. Haziran’da 12,5 ton, Temmuz’da 22,5 ton, Ağustos’ta 31,5 ton altın ithal etmişiz. Bu rakamlar geçmişimizde 1-2 ton. Bir anda yüzde 1400 artış var. 30 ton altın akıl almaz. İddia odur ki Türkiye’deki altın rafinerilerinde harıl harıl bazı altınlar piyasada satılabilecek 995 milyemlik orana getiriliyor ve bizim rafinerilerimizin damgaları vuruluyor. Sonra birileri Kapalı Çarşı’ya gidip altın satıp dolar topluyor. Çünkü ülkeye dolar lazım. Rusya’nın altın ihracatı yasak, ambargo var. Rusya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne çok altın gittiği biliniyor. Bizim altındaki 15 kat ithalat artışımız cumhurbaşkanımızın Birleşik Arap Emirlikleri’ne sarılmasından sonra başlıyor. Ve iddia odur ki resmi rakamların çok çok üstünde altın geliyor. Bu işe bir bakmak lazım. Bu noktalar birleştiğinde umarız ki Türkiye’nin başı İran ambargosu deldiğindeki gibi büyük dertlere girmez. Zira iyi ilişkiler içinde olduğumuz Ukrayna Türkiye’yi hem de büyük özel bankamızı ve Ziraat Bankamızı incelemek üzere şikayette bulunmuşlar.”