Mehmet Göker pandemi süreci ile ilgili açıklamada bulundu.
İŞTE O AÇIKLAMA:
Son günlerde koronavirüs kaynaklı artan vaka ve ölüm sayılarının yanında, sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetin artması ve bu süreçte yaşanan sorunlar üzerine bir hekim olarak bazı değerlendirmeler yapma ihtiyacı içindeyim. Her geçen gün biraz daha tükenmekte olan sağlık çalışanlarımızın çağrılarına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden ses olmak istiyorum.
Pandeminin başladığı ilk aylarda şeffaf yürütülüyor görüntüsü verilen süreç, bugün tamamen ülkemizdeki diğer bütün verilerde olduğu gibi rakam ve algı oyunlarıyla yürütülür hale gelmiştir. Salgınla ilgili halkımızın yaşadığı gerçeklerle, hükümetin açıklamaları arasındaki fark açıkça görülmektedir.
Ancak bu gerçekler vakaya, hasta demekle, yoğun bakım hastasına, ağır hasta demekle ya da can kayıplarını az göstermekle maalesef değişmemekte, tam tersine sürecin yönetilmesini zorlaştırmaktadır. Hiçbir alanda ülkeyi yönetemeyen iktidarınsa tek çare olarak buradan bir başarı hikayesi çıkarmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Ama açık bir şekilde görülmektedir ki iktidar pandemiyi de yönetememektedir.
Bunun nedenleri üzerinde durmak gerekirse;
Bu süreçte yaşanan en önemli sorunlardan biri sağlık çalışanlarına uygulanan ve bir türlü önlenemeyen şiddet olaylarıdır. İktidar bu konuda gereken tedbirleri alamamakta ve çalışanlarımızı korumakta aciz kalmaktadır. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının yaşamlarını tehdit etmektedir. İktidar ise bu konuda neredeyse görmezden gelen bir tutum sergilemektedir. 15 Nisan 2020 tarihinde sağlıkta şiddet yasası tam olarak sağlıkçıların istediği gibi olmasa da çıkarılmış fakat uygulamaya bakıldığında şiddet uygulayanlar, tehdit edenler yasaya rağmen kolaylıkla salıverilmekte ve gereken cezalara çarptırılmamaktadırlar. Çünkü ülkeyi yönetenler asli görevlerini yapmaktan uzaklaşmış ve kendisini eleştirenlere karşı cadı avcılığı peşine düşmüş, bu nedenle de her alanda ülkemiz yönetilemez hale gelmiştir. Pandemi döneminde ağır koşullar altında çalışan sağlık emekçilerimize haklarını vermek, şiddeti önlemek, çalışma koşullarını iyileştirmek öncelik olmalıdır.
Ülkemizde 100 bin kişiye 187 hekim düşerken, OECD ortalaması 348 hekimdir. Yine OECD ortalamasına göre 100 bin kişiye 938 ebe-hemşire düşerken, bu sayı ülkemizde 301 ebe/hemşire olduğu gerçeğidir. Bakanlık bu dünya gerçeklerini dikkate alarak sağlık çalışanı sayısını artırmalı ve atama bekleyen sağlıkçıları derhal atama iradesi gösterebilmelidir. Bakanlık yurt dışına çıkmak isteyen, istifa eden, istemediği halde emekli olan sağlıkçıların sayısındaki artışın nedenlerini iyi araştırmalı ve önlemler almalıdır. Bakanlık her meslekten atama bekleyen ve sayıları 300 bin civarında olan sağlıkçıları açık olan kadrolara atayarak sağlık kadrosunu güçlendirme ve iş yüklerini azaltma yönünde adımlar atmalıdır.
Salgın sürecini birlik ve beraberlik içerisinde el birliği ile atlatabilmek gerekirken, ülkeyi yönetenler, muhalif gazeteci tutuklama, siyasileri gözaltına alma, TV ekranları karartma, halka yardımcı olmak isteyen belediyeleri engelleme, kısaca bu sürecin daha hafif atlatılması ve gerçekleri halkın öğrenebilmesi için mücadele eden bütün kesimlere baskı yolunu seçmektedir. Doğruyu söyleyen hekimlere soruşturmalarla gözdağı verilirken, aşure istediği için sağlık çalışanını tecavüzle tehdit eden halk düşmanı ise elini kolunu sallayarak gezebilmektedir.
Başarı hikayesi yazmaya çalışan Sayın Bakan bilmelidir ki yönetilemeyen sürece rağmen, bir başarıdan söz edilecekse bu da her gün biraz daha tükenmekte olan sağlık çalışanlarımızın yoğun ve kendi yaşamlarını hiçe sayarak gösterdikleri takdir edilecek mücadele sayesindedir.
İnsanımızın sağlığını piyasalaştıran ve kâr elde edilebilir bir alan haline getiren sağlıkta dönüşüm projesi çökmüştür. Muhalefetin Covid-19 enfeksiyonun meslek hastalığı ya da iş kazası olarak kabul edilmesi önerileri bakanlıkça ve iktidarın TBMM grubu tarafından görmezden gelinmektedir. Oysa bunun kabulü, bu hastalığa bağlı oluşabilecek zararlar sebebiyle tüm sağlık emekçilerin korunmasını sağlayacak ve salgın dönemde vicdani ve ahlaki bir yaklaşım olacaktır.
Pandemi döneminde sağlık çalışanlarına yapılan ek ödemelerdeki farklı uygulamalara son verilmeli ve ek ödemeler bütün çalışanlar için yüzde 100 olarak uygulanmalıdır.
Test sayısı artırılmalı ve halkımızın testlere ulaşımı kolaylaştırılmalıdır. Veriler il il hatta ilçe ilçe şeffaf bir şekilde açıklanmalı, sağlık ordusu hem sayısal hem de ekipman açısından güçlendirilmeli, konaklama ve ulaşımları daha güvenli hale getirilmelidir. Aşırı iş yükü ve stres nedeniyle ruhsal travma yaşayan çalışanlara destek verilmelidir.
Salgın gerekçesiyle bir kesime uygulanmayan yasaklar, diğer bir kesimin temel insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı hale gelmemelidir. Bilim kurulu kararları halkımızla paylaşılmalı ve aynen uygulanmalıdır. Alınmayan önlemler nedeniyle artan vaka ve ölümlerin sorumluluğunu vatandaşa yükleyen anlayıştan vaz geçilmelidir.
Balkondan alkış tutmanın çözüm olmadığı görülmeli, sağlıkçıların talepleri karşılanmalı, hakları verilmeli, onların yanlarında olunduğu toplumun tüm kesimleri tarafından göstermelidir.
Ülkemizin tüm kaynakları, bu süreçte emeği ile geçinirken işini kaybedenlere, iş yerini açamayan esnaflarımıza, çiftçilerimize, kısaca toplumun ihtiyacı olan tüm kesimlerine kaynak olarak sağlanmalıdır.
Son olarak sağlık çalışanlarımıza bir kez daha gösterdikleri üstün gayret ve emekleri nedeniyle teşekkür ediyor, bu süreçte yaşamlarını kaybeden sağlık çalışanlarımıza ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.