Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

CHP’li Toprak: 21 yıl millete yalan söyleyen bir iktidar artık doğru söylese de kimseyi kandıramaz

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “21 yıl yanlış yapıp millete yalan söyleyen bir iktidar, artık doğru yapacağını söylese de miadını doldurduğu için kimseyi aldatamaz, kandıramaz” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak, raporda şunları kaydetti:

“ÖNCE, 21 YIL BOYUNCA 85 MİLYONA YAŞATTIKLARI ACILARIN VE YOKLUKLARIN HESABINI VERMEK ZORUNDALAR”

“İktidar, seçim sloganını ‘Doğru adımlarla yola devam’ olarak açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2007’deki sloganı ‘güncellediklerini’ ilan etti. Şimdi, Türkiye Yüzyılı iddiasıyla doğru adımlar atmayı vaat ediyor. Önce, 21 yıl boyunca 85 milyona yaşattıkları acıların ve yoklukların hesabını vermek zorundalar.

Şayet şimdiden sonra doğru adımlarla yola devam edeceklerse 21 yıllık yanlışlar yığınının bir sorumlusu olmalı ve hesabını vermeli. Bu aldatmaca sloganla itiraf edilen yanlışların üstü örtülemez, hesap vermekten kaçılamaz. 21 yıl yanlış yapıp millete yalan söyleyen bir iktidar, artık doğru yapacağını söylese de miadını doldurduğu için kimseyi aldatamaz, kandıramaz.

“DEPREM KONUTLARININ KESİNLİKLE BELİRTİLEN SÜREDE YETİŞMEYECEĞİ SOMUTLAŞTI”

Bir yılda teslim vaadiyle peş peşe temelleri atılan deprem konutlarının kesinlikle belirtilen sürede yetişmeyeceği somutlaştı. TBMM Deprem Araştırma Komisyonu’nun AKP’li başkanı, bölgede nitelikli işgücü, inşaat ustası, kalıpçı, demirci, kaynakçı olmadığını ifade ederken Türkiye Müteahhitler Birliği de bölgedeki konut ihalelerinin ‘A Grubu Karnesi’ olan müteahhitlere verilmesi çağrısı yaptı.

650 bin konut vaadinin 3-4 yıldan önce tamamlanmasının olanaksız olduğu görülüyor. İktidarın ihale-inşaat ve temel atma ile algı yaratma ısrarı, yeterli inşaat elemanı işgücü bulunamazsa niteliksiz-deneyimsiz eleman istihdamıyla yapılacak inşaatlarda daha ileri boyutta riskler içereceği göz ardı edilmemelidir. İktidar, akıl ve bilime saygı göstermeli, bu yanlıştan dönmelidir.

“DEMOKRATİK BİR SEÇİM İÇİN ÖZGÜR TARTIŞMA ORTAMI SAĞLANMALIDIR”

Muhalefetin seçim kampanyası tanıtımları, video ve propaganda metinleri, iktidar medyasının sansürü, yasaklama ve yayınlamama uygulamalarıyla engellenmeye başlandı. Tüm liderlerin, adayların plan-programlarını bilmek, vaatlerini öğrenmek, halkın ve seçmenin demokratik hakkıdır. Demokratik bir seçim için özgür tartışma ortamı sağlanmalıdır.

Demokratik bir seçim, eşit ve demokratik siyasi rekabet için dört cumhurbaşkanı adayının katılacağı bir programın halkın vergileriyle, bandrol ücretleriyle finanse edilen TRT’de düzenlenmesi, seçmene saygının ve demokrasinin temel ilkesidir. Aynı zamanda, ‘tarafsız kamusal yayıncılık’ görevi doğrultusunda TRT’nin anayasal yükümlülüğü ve sorumluluğudur.

“İKTİDARIN ‘AÇIK KAPI’ POLİTİKALARI, ORTA VE UZUN VADEDE RADİKAL BİR DEMOGRAFİK DEĞİŞİM RİSKİNİ BARINDIRIYOR”

İki yıl gecikmeli yayınlanan Uluslararası Göç İstatistikleri, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinden Türkiye’ye yönelik göçün yüzde 117 arttığını, Iraklı ve Afganların başı çektiğini gösteriyor. Türkiye’den yurt dışına göç edenler ise ağırlıkla gençlerden, nitelikli-eğitimli insanlarımızdan oluşuyor. İktidarın ‘açık kapı’ politikaları, orta ve uzun vadede radikal bir demografik değişim riskini barındırıyor.

Pek çok ülke, gayrimenkul alımı veya yatırım-girişim sermayesi karşılığı oturma-çalışma izni, vatandaşlık verdiği yabancılara seçme-seçilme hakkı vermiyor. İktidarın gayrimenkul karşılığı vatandaşlık uygulamasında ise 400 bin dolarlık gayrimenkul alıp vatandaşlık verilenler, anında tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyla eşit haklara, seçmen olmaya hak kazanıyor. Özellikle Ortadoğu ülkeleri ve Afganistan’dan gelen geniş, kalabalık aileler, bir gayrimenkul alımıyla topyekun vatandaş ve seçmen oluyor. Seçimde bu yolla vatandaş olarak oy kullanacak yurt dışı doğumlu yabancı seçmen sayısı 1,3 milyon.

“DIŞ TİCARET AÇIĞINDAKİ PATLAMANIN YARATTIĞI BÜYÜK TEHLİKEYİ, YÜKSELEN CARİ AÇIK RİSKİNİ GİZLİYOR”

Dış ticaret açığı mart ayında büyümeye devam ederek 8,6 milyar dolar olurken ocak-mart dönemi açık toplamı 35 milyar dolara yaklaştı. Ticaret Bakanı, aylık ihracat rekoru kırıldığını öne sürerken ithalattaki ve dış ticaret açığındaki patlamanın yarattığı büyük tehlikeyi, yükselen cari açık riskini gizliyor.

Yakın dönemde yaklaşan turizm sezonu ve turist sayısında artışla birlikte turizmden sağlanacak döviz gelirlerinin artmasıyla açıkların kısmen telafi edilmesi dışında ciddi ve somut bir seçenek görünmüyor. Buna karşılık, yaklaşan seçim ve iktidar değişikliği olasılığının gerçekleşmesiyle oluşacak güven ortamı, döviz girişleri ve sermaye akışı için oldukça önemli ve ciddi bir başka olumlu alternatif.

“EN YÜKSEK KAZANCI KÜLÇE ALTININ SAĞLAMASI, ALTINA OLAN TALEBİ VE ALTIN İTHALATINI PATLATTI”

Politika faizinin enflasyonun altında ve negatif düzeyde tutulması, dövizin Merkez Bankası rezervlerini eksiye düşürme pahasına arka kapı satışlarıyla baskılanması, ihracatçının dövizinin yüzde 40’ına el konulması altını ön plana çıkarttı. Yatırım araçlarının aylık getirisinde en yüksek kazancı külçe altının sağlaması, altına olan talebi ve altın ithalatını patlattı.

Geçmiş yıllardaki ithalatın tamamına, 2002’deki ithalatın yarısına yakın bir altın ithalatının bu yıl üç ayda gerçekleşmesi, iktidarın faiz-döviz politikalarına karşı korunma ve güvence olarak altına yönelmede patlama yaşandığının göstergesi. Aynı zamanda üretken olmayan bir alana milyar dolarların akıtılması, iktidarın ekonomi modelindeki iflas ve çöküşün bir başka somut kanıtı.

“MART AYI ENFLASYON RAKAMLARI, TÜİK’İN VERİLERİNİN GÜVENİLİRLİĞİNİ YENİDEN TARTIŞMAYA AÇTI”

Mart ayı enflasyon rakamları, TÜİK’in verilerinin güvenilirliğini yeniden tartışmaya açtı. Market, pazar ve yaşam gerçekleriyle örtüşmeyen bu veriler, iktidar tarafından ‘enflasyon düşüyor’ iddiasına malzeme yapılıyor. TÜİK, aylık yüzde 2,29, yıllık yüzde 50,51 oranında enflasyon açıkladı. TÜİK’in mahkemeye verdiği ENAG’ın enflasyon oranı ise aylık yüzde 5,08, yıllık yüzde 112,51.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın enflasyonun düştüğü ve daha da düşeceği açıklamaları, sanal bir dünyada halktan ve gerçeklikten uzaklaşmanın dışa vurumundan öte bir şey değildir. Herkesin bildiği gibi, enflasyondaki rakamsal gerileme, tamamıyla baz etkisinden kaynaklıdır. İktidar, bunu çok iyi bildiği halde algıya oynamayı tercih ederek bu durumu ekonomi modelinin başarısı olarak sunmaya çalışmaktadır.

“EN YÜKSEK ENFLASYON ARTIŞI GIDADA YAŞANIYOR”

Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayınlanan mart ayı verilerine göre, küresel gıda fiyatları 12 aydan bu yana kesintisiz şekilde düşüyor. Türkiye’de ise tam tersine, en yüksek enflasyon artışı gıdada yaşanıyor. FAO enflasyon endeksinde küresel et fiyatları geçen ay yüzde 0,9 artarken Türkiye’de bunun 22 katı düzeyinde ve yüzde 19,99 oranında artış gerçekleşti.

Tüketici Hakları Federasyonu, Cumhuriyet tarihinde böyle bir gıda pahalılığının yaşanmadığını, son bir yılda 40 temel gıdadaki ortalama fiyat artışının yüzde 190 olduğunu açıkladı. Yayınlanan gıda listesine göre bir yılda kuru soğan yüzde 659, dana eti yüzde 204, süt yüzde 234, limon yüzde 209, beyaz peynir yüzde 251 zamlandı. Bu tablo, iktidarın TL’yi değersizleştiren, gelir dağılımında adaletsizliği pekiştiren, ülke ekonomisinin yanında özellikle tarım ve hayvancılığı çökerten yıkım ve ihmal politikalarının sonucudur.

“TÜRKİYE, RUSYA, İRAN, SURİYE DIŞİŞLERİ BAKAN YARDIMCILARI TOPLANTISINDAN SOMUT BİR SONUÇ ÇIKMADI”

3 Nisan’da Moskova’da yapılan Türkiye, Rusya, İran, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcıları toplantısından somut bir sonuç çıkmadı. Suriye, Türkiye ile normalleşme için TSK’nın tümüyle çekilmesi olmak üzere masaya sürdüğü koşullardan geri adım atmadı. Toplantı sonrası Rusya Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyareti, muhtemelen Esad’ın talepleri doğrultusunda iktidarın TSK’yı kısmen Suriye’den çekmesi mesajını içeriyor.

Suudilerin Mısır tarafından da desteklenen bu daveti, Esad’ın bölgedeki ve Arap ülkeleri arasındaki konumunu yeniden güçlendirdiği gibi, Rusya ve İran’ı da arkasına alan Suriye liderinin siyasi, askeri ve ekonomik kazanç hanesine yazılabilir. Gelinen aşamada, 2011’den bu yana devrilmeye çalışılan Esad’ın, sürecin kazananı olarak bölgedeki gelişmelerde önemli bir aktör haline geldiği söylenebilir.

“ÇİN’İN ARACILIĞIYLA PEKİN’DE BAŞLATILAN SUUDİ ARABİSTAN-İRAN MÜZAKERELERİ, BÖLGEDE ÇİN’İN ROLÜNÜ VE AĞIRLIĞINI PEKİŞTİRDİ”

Çin’in aracılığıyla Pekin’de başlatılan Suudi Arabistan-İran müzakereleri, geçen hafta iki ülke Dışişleri Bakanlarının bir araya gelmesi ve imzaladıkları diplomatik-ekonomik mutabakatla yeni bir aşamaya geçti. ABD’nin tepkisine neden olmasına rağmen varılan bu anlaşma, bölgede Çin’in rolünü ve ağırlığını pekiştirdi.

ABD, İran’a karşı İsrail’in yanı sıra uzun süredir Suudiler, BAE, Kuveyt, Bahreyn gibi körfez ülkeleriyle ittifak halindeydi. BAE ve Bahreyn, İsrail ile İbrahim Anlaşmaları imzalayarak ilişkileri normalleştirdi. Suudiler, anlaşma imzalamasa da destek verdi. Şimdi Çin’in bölgeye ağırlığını koyması, İran-Suud normalleşmesi, İran’ın da elini güçlendirecek. ABD tecridini zayıflatacak. Bölgede ve Körfez’deki dengeleri değiştirecek.”

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER