Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

CHP'li Emir'den şehir hastanelerine tepki

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, sağlık sisteminde yaşanan problemlerle ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. Şehir hastanelerinin bakanlığın bütçesini neredeyse kara deliğe çevirdiğini ifade eden siyasetçi, "İktidara geldiğimizde bunların tamamını kamulaştıracağız" dedi.

Geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan ilaç skandalı, Türkiye'nin sağlık kurumlarına olan güvenin yeniden sorgulanmasına neden oldu. Sağlık alanında birçok sorunun yaşandığı, hastane randevusu bulmanın neredeyse imkansız olduğu, doktorların çalışma koşullarının hayatlarını zorlaştırdığı, kur krizi nedeniyle birçok ilaca ulaşmanın gittikçe zorlaştığı ülkemizde son olarak kanser hastalarına sahte ilaçların verilmesi halk sağlığının ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu gösterdi.

Gerçek Gündem'den Elif Ünsal'ın haberine göre, sağlık sistemine tepki gösteren isimlerden biri de CHP Ankara Milletvekili Murat Emir oldu.

Murat Emir'in açıklamaları şu şekilde:

"Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı iş ve işlemlerin hem yargısal denetiminin eksik olduğunu görüyoruz hem de kamuoyu denetiminin neredeyse hiç olmadığını görüyoruz. Biz muhalefet partisi olarak zaman zaman orada fark ettiğimiz kimi delilleri ve ipuçlarını yakaladığımızda yolsuzluk ve usulsüzlükleri gündeme getiriyoruz. Ama bunlar tabii muhalefet milletvekillerinin tek başına yapabileceği şeyler değil, mutlaka savcılıkların harekete geçmesi gereken durumlar. Özellikle de bakanlığı yönetenlerin, başta Sayın Bakan olmak üzere, bu tip iddialar karşısında savunmacı olmak yerine özellikle teftiş kurulunu gerçekten çalıştırması gerekiyor. Biz bunların olmadığını görüyoruz, bal tutan parmağını yalıyor. Ve dolayısıyla da bu tip iddialarla sık karşılaşıyoruz. İddialar zaman zaman da somut delillerle ortaya konuyor. Yine öyle bir durumla karşı karşıyayız.

Gerçekten de Türkiye'de sahte ilaç skandalı tek başına alanın nasıl yönetilmediğini, başıboş bırakıldığını ve birilerinin yolsuzluğuna nasıl malzeme yapıldığını görüyoruz. Oysa özellikle sağlık alanında, hele hele ilaç söz konusu olunca daha özenli olmak gerekiyor. İlaç sahteciliğinin söz konusu olması, ruhsatlandırmadaki usulsüzlükler ve bunları yapanların siyasi bağlantıların ortaya çıkması aslında bir gözü dönmüşlüğü de ortaya koyuyor. Kâr hırsının nerelere geldiğini, talan hırsının nerelere geldiğini gösteren çarpıcı örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Biz tabii şaşırmıyoruz ama bunları kanıksayacak da değiliz. Bunların hepsini mutlaka değiştirmek lazım baştan sona.

Devlet liyakatle yönetilmediği zaman zaten hem devlet güçsüzleşiyor ve kurumlar çürüyor hem de devlet yapması gereken temel hizmetleri ve işlevleri görmekte zorlanıyor hatta yapamıyor. Bunun örneklerini de her alanında görüyoruz. Ama AKP iktidarı geldiği günden beri devleti kendisini destekleyen gruplar arasında ve özellikle tarikatlar arasında pay etmeyi bir alışkanlık haline getirdi. Bunun en çarpıcı örneğini 15 Temmuz'da gördük. Biz yıllarca devletin FETÖ'ye teslim edildiğini, yargının, ordunun teslim edildiğini söylerken onlar ortaklarına teslim ediyor olmanın hatta onlarla iş birliği yapıp cumhuriyetin temel kurumlarını yerle bir etmenin keyfini yaşıyorlardı. Ama canavar o kadar büyüdü ki bir gün onlarla iktidar yarışına girdi ve bildiğimiz darbe girişimi gerçekleşti. Bu nedenle biz darbe girişiminin nedeninin ve birinci elden yardım ve yataklık edenin AKP iktidarı olduğunu haklı olarak söylüyoruz. Ama bundan ders almadıkları gibi şu anda da bakanlıkların kadroları yine benzer yapılar içerisinde pay ediyorlar. Tabii tarikat dediğimiz yapılanmalar aslında şu haliyle dünyevi işlerin dışında, manevi alanda dinini en iyi şekilde yaşamanın bir yolu olmaktan öte daha çok siyasete ve ticarete konu edilen, araç edilen yapılanmalar olarak görülüyor.

Tarikat, siyaset, ticaret üçgeni içerisinde büyüdükçe büyüyorlar. Bunun da tabii en önemli ayağı devlet kurumlarına yerleşmek ve devlet kaynaklarını, kamu kaynaklarını o tarikata aktarmak. Bunun da altında yatan şey iktidarı paylaşmak, devleti bu yolla talan etmek aslında. Biz bunu tamamen bitireceğiz. Bizim özel olarak bir tarikatı hedef almak gibi bir niyetimiz yok ama devletin her şeyinin şeffaf olması, denetlenebilir olması çok önemli. Kadrolar atanırken mutlaka liyakatli kadrolar atanacak ve kamu kaynakları kullanılırken de şeffaf, açık, dürüst, hesap verebilir olunmasına çok dikkat edilecek. Böyle olduğu zaman da ben inanıyorum ki gerçekten bir tarikatta gönülden bulunan dindar vatandaşlarımız da aslında daha çok daha rahat edecekler. Çünkü tarikatlara gerçek anlamda bağlı olan vatandaşlarımızın aradıkları işlevi görme noktasında beklentileri karşılanacak.

Özgürlük, demokrasi, adalet olmadan kimse kendisini hem güvende hissetmiyor hem de çocuklarını böyle bir ülkede büyütmek istemiyor. Dolayısıyla bizim bunları bir an evvel çözmemiz gerekiyor.

Sağlığın daha erişilebilir ve daha nitelikli olduğu, Milli Eğitim'in gerçekten işlevini gördüğü ve devletin çocuklarımızın dünya kalitesinde nitelikli eğitimi verdiği bir düzen istiyorlar. Dolayısıyla bunlar olmadan kimse kendini Türkiye'de maalesef rahat hissedemiyor.

Özellikle Ankara örneğinde kimi kapatılacak hastanelerde bakanlık bizim ve toplumsal muhalefetin sıkı direnci sonrasında geri adım attı ve kimi hastaneler kapanmıyor. Türkiye'de tabii özellikle şehir hastaneleri söz konusu olduğunda büyük bir kaynak israfını ve devlet eliyle birliğinin zengin edildiğini görüyoruz. Türkiye'nin elbette yeni ve modern hastanelere ihtiyacı var. Ama bunları kamunun kendisinin yapması çok daha ucuz ve çok daha kolay oluyor. 25 yıllığına müteahhitlere yedi liraya vereceğinize bir liraya hastaneyi yapabiliyorsunuz. Böylelikle de bizim geleceğimizde çığ gibi büyüyen ve böyle giderse üç dört yıl sonra altından kalkamayacağımız borçların altına girilmemiş oluyor.

Maalesef şu anda özellikle şehir hastaneleri, Sağlık Bakanlığı bütçesini neredeyse kara deliğe çevirmiş durumda. Ve biz de bu hastanelerle ilgili bu sürecin böyle sürdürülemeyeceğini görüyoruz. İktidara geldiğimizde bu hastanelerin tamamını kamulaştıracağız. Çünkü bu kadar yükün taşınması mümkün değil, üstelik de burada büyük bir soygun düzeni var. Biraz önce ifade ettim; devlet kendisinin bir liraya yapacağı bir hastane için özel sektöre yirmi beş yıl boyunca toplam yedi lira kira ödeyecek. Kalan altı lira da milletin parası aslında. Dolayısıyla milletin parasını elbette ki bir avuç müteahhide peşkeş çektirmeyeceğiz. Bu düzenin böyle gitmesine izin veremeyiz

Nitekim zaten AKP de bunun taşınamaz boyuta geldiğini fark ettiği için 2021’den sonraki o şehir hastanesi projelerini durdurdu ve kamu kaynaklarıyla yapma yoluna gitti. Bunun dışında tabii sağlık alanında bütünlüklü bir yaklaşım gerekiyor. Çok fazla sorun var. Özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi çok önemli. Koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi çok önemli. Hastanın müşteri gibi görünmesinden vazgeçilmesi lazım. Sağlık temel bir anayasal haktır ve nitelikli ve erişilebilir sağlık hizmetini kamu bütün vatandaşlarına sağlamak zorundadır. Bunu da Türkiye'nin yapması mümkündür. Ama bunu yapabilmek için gerçekten organize olmuş bir sağlık sistemi ve kamu kaynaklarını gerçekten halkın sağlığı için harcayan, bir avuç müteahhidi zengin etmek için harcamayan bir siyasi anlayışa ihtiyaç var."

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER