BIST 100 9.550 DOLAR 34,54 EURO 36,01 ALTIN 3.005,46
8° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

CHP'li Bülent Kuşoğlu: Paralarını yurt dışına kaçıranların başında AKP'liler geliyor

CHP'li Bülent Kuşoğlu: Paralarını yurt dışına kaçıranların başında AKP'liler geliyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, yaptığı çıklamada, "Paralarını yurt dışına kaçıranların başında AKP'liler geliyor." dedi.

Odatv'den Nurzen Amuran'a röportaj veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, paralarını yurt dışına kaçıranların başında AKP'lilerin geldiğini söyledi.

İşte o röportaj;

Nurzen Amuran: Sayın Kuşoğlu, uzun yıllar Maliye Bakanlığında önemli görevlerde bulundunuz. Bu hafta sizinle, vergiler üzerinde konuşmak istiyoruz. Bir zamanlar vergi vermek yurttaşın namusudur diye bakılırken bugün nereye savrulduk? Vergi ahlakı denilen bir kavram vardı, vergi yetimin hakkıdır denilirdi. Bir ülke için en önemli konu. Alınan verginin nereye harcandığı da vergi vermek kadar önemli… Başkentgazı'ın Kızılay üzerinden Ensar Vakfına büyük meblağda para aktarması tartışmalara yol açmıştı. 8 milyon dolar olan aktarılan para sayesinde, Başkentgaz büyük oranda vergi indirimi almıştı. Bu konuyu sorgulayacağız ama önce bu tartışma sırasında bir gerekçe ortaya atılmıştı. O bana daha da önemli geldi. Kızılay Başkanı'nın bu işlemi savunurken dile getirdiği gerekçe: "Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır?" Bu söylem teknik açıdan ne anlama geliyor?


Bülent Kuşoğlu: Vergi devletlerin egemenlik güçleriyle aldıkları bir temel gelirdir. Bir ülkenin vergi geliri, o ülke vatandaş ve firmalarının kazanç, işlem ve harcamalarına, işlem, kazanç ve harcamalar ise yine o ülkenin üretimine bağlıdır. Üretim, kazanç, emek, harcama kavramlarıyla iç içe olan vergi kavramı, mutlaka adil olmak zorundadır.

Üretim, adalet, kazanç, emek, eşitlik, devlet gibi kavramların olduğu bir alanda, yani vergi dünyasında ise mutlaka toplumsal ve bireysel ahlak olmalıdır. Bu ahlak anlayışı ise vergi bilinci sorunsalı oluşturarak ülkelerin gelişmişlik seviyeleriyle paralel hale gelir.

Türkiye, gelişmiş bir ülke olma yolunda birçok çağdaş önemli kavram yanı sıra vergiyi de içselleştirme uğraşı içindeyken, özellikle son yıllarda çok sık çıkan vergi afları ve bir çağdaş devlete yakışmayan vergi uygulamalarıyla vergi ahlak ve bilincinden uzaklaşmıştır. Erdoğan iktidarı döneminde vergi denetimleri, kadroları, organizasyonu, mevzuatı, ahlakı ve bilinci günden güne bozulmuş ve olumsuz anlamda değişmiştir.


Bugün maalesef Maliye Bakanlığı’nda, genel anlamda devlette ve toplumda vergi konusunda ki tahribat anormal boyutlardadır ve ayrıca incelenmesi gereken düzeydedir. Gelelim vergiden kaçınma ve vergi kaçırılması kavramlarına; Vergiden kaçınma yasaldır ve yasalara aykırı davranmadan daha az vergi ödemektir. Örneğin, kazancın çok olduğu yıllarda yatırıma yönelerek, vergi planlaması yaparak veya bağışta bulunup sosyal sorumluluk projelerine katkı vererek vergi matrahını azaltmak gibi… Vergi kaçırma ise vergi verilmesi gereken yer ve zamanda vergi beyanında bulunmamak ve ödenmesi gereken vergiyi cebe atmaktır.

Kızılay Başkanı’nın ifadesine atıfta bulunarak bir konuyu açıklamalıyım; Hiç bir kamu kurumu vergi kaçınma veya vergi kaçırma organizasyonu içerisinde bulunamaz. Mükelleflerin vergi kaçırmaları gibi vergiden kaçınmalarını da organize edemez. Kaldı ki Kızılay maalesef Başkanın açıklamalarından anladığımıza göre vergi kaçakçılığına aracılık etmiştir.

Amuran: Bağış yapan şirket diyor ki, "Kızılay ile Ensar'a bağış yapma arasında bir fark yok. Bu işin şerefiyesi Kızılay'a ait olsun. Bağış da bizden kaynaklansın istedik." Yanıt neden kamuoyunu tatmin etmedi?

Kuşoğlu: Katiyen doğru değil bu ifade. Doğrusu şu; Her firma istediği gibi bağış yapabilir. Ancak, o yılki kazancından indiremez. Vergi mevzuatımıza (Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 10) göre, bir firma eğer, kamuya yararlı bir dernek veya vakfa bağışta bulunursa kazancının yüzde 5’i kadarını indirim konusu yapar. Bağış yapılan kurum Kızılay veya Yeşilay ise kazancının tamamı kadar bağış tutarını o yılki kazancından indirme hakkı vardır. Ensar Vakfı kamuya yararlı vakıf statüsünde bir kuruluştur ve kendisine yapılan bağışların yüzde 5’i vergi avantajından yararlanır.

ŞARTLI BAĞIŞ HUKUKA VE AHLAKA AYKIRI OLAMAZ

Amuran: Kızılay üzerinden yapılan bu bağışla devlet ne kadar vergi gelirini kaybetti. Çünkü yapılan bağış biraz önce dediğimiz gibi 8 milyon dolar. Sizin de dediğiniz gibi, genel kanı, "yapılan iş, Kızılay’ı kullanılarak organize ve planlı şekilde vergi kaçırma ve kaçakçılık suçu niteliğindedir." Maliyede Başhesap uzmanı olduğunuz yıllarda böyle bir olayla karşılaşsaydınız, yapılacak işlem ne olurdu?

Kuşoğlu: Demin kaldığım yerden devam edersem konu daha iyi anlaşılır. Ensar Vakfına yapılan bağışın yüzde 5’i, Kızılay’da ise yapılan bağışın tamamı avantajdan yararlanır. Rakamlarla ifade etmek gerekir ise Başkentgaz’ın 2017’deki Kızılay’a bağışı 8 milyon dolar yani o günkü kurdan 30 milyon liranın üzerinde bir rakamdır. Kazancı yeterli ise bağışın tümü yani 30 milyon lira vergi avantajından yararlanmıştır.

Başkentgaz, Kızılay’a 8 milyon dolar bağış yaptıktan ve yüzde 100 vergi avantajına hak kazandıktan sonra ayrıca bir yazı ile bağışın 75 bin dolarının Kızılay’ca kullanılmasını, kalan 7 milyon 925 bin dolarının yurt inşaatında kullanılmak üzere Ensar Vakfına aktarılmasını istemiştir. Bu muvazaadır. Bağış işleminin kayıtlarda olduğundan farklılaştırılmasıdır. Kendi aralarında yapmış oldukları böyle bir yazışmayla; bağış işleminin mahiyeti şirket kayıtlarında olduğundan tamamen farklı bir hale dönüşmüştür. Kızılay’a bağışımı şu bölgedeki deprem mağdurlarına gönderin şeklinde şartlı bağış yapabilirisiniz fakat bağışımı vergi avantajı sonrası başka bir yardım kurumuna gönderin şeklinde şartlı bağış yapamazsınız. Şartlı bağış hukuka ve ahlaka aykırı olamaz.

Başkentgaz ve Kızılay yetkililerinin açıklamalarından öğrendiğimize göre yapılan işlemde muvazaa ve perdeleme vardır. Gerçek durum gizlenmiştir. Vergi kanunlarına göre vergisel olaylarda gerçek durum esastır. Yapılan bağış tutarının 30 milyon liradan fazla olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla 6 milyon lira civarında kurumlar vergisi az ödenmiştir. Oysa bu meblağ doğrudan Ensar Vakfı’na yapılsa benzer koşulda eğer kazanç da 30 milyon liraysa 1 milyon 500 bin lira indirim konusu yapılacak ve yaklaşık 300 bin liralık bir vergi avantajı sağlanabilecekti.

Kısaca, yaklaşık 5.7 milyon liralık bir vergi kaçırılması söz konusu olabilir. Daha da kötüsü vergi kaçakçılığı ve hileli vergi suçu oluşmuş olabilir ve bazı sorumlular için hapis cezası dahi gerekebilir. Bunu anlayabilmek, doğrulatabilmek ve kamuoyunun bilgi sahibi olmasını sağlayabilmek amacıyla CHP Grubu olarak verdiğimiz önerge maalesef AK Parti oylarıyla reddedilmiştir.

Üzülerek ifade ediyorum; Devleti itibarsızlaştıran, toplum vicdanını yaralayan bir olay araştırılmadan örtbas edilmeye çalışılmıştır.

Amuran: Kızılay bizim için geçmişine saygı duyduğumuz çocukken Kızılay kumbaraları yoluyla küçücük harçlıklarımızı paylaştığımız saygın bir kurumdur. Bu tür uygulamalar kurumun saygınlığına zarar vermez mi kuruma duyulan güveni sarsmaz mı?

Kuşoğlu: Konuyu sadece bir vergi kaçakçılığı veya basit bir yolsuzluk olarak görmemek gerekir. Kızılay sonuçta bir kamu kuruluşudur. Kamu kuruluşları bakanlıklar, KİT veya A.Ş şeklinde kurulabilir. Kızılay’da dernek olarak kurulmuş bir buçuk asırlık bir kamu kuruluşudur. Burada sorun bir kamu kuruluşu ve bir yardım kuruluşu olarak Kızılay’ın bir vergi kaçırma/kaçakçılık organizasyonu içerisinde bulunmasıdır. Bu durum devlet itibarı ve egemenliği ile ilgilidir. Bu durum toplum vicdanı ile ilgilidir. Bu durum bir adım daha ileri bir söylemle milletin birlik, beraberlik ve ahlaki duygularıyla oynamaktır.

Konu basit bir vergi kaçakçılığı olarak değil toplumsal ve kurumsal boyutu ile görülmelidir. Bizim CHP olarak üzerinde durduğumuz yaklaşımda budur.

Amuran: Ensar Vakfı’nın aldığı bu paraların TÜRGEV'in New York'taki yurduna harcanacağı iddia edildi. Bu iddia ne kadar doğru bir araştırma yaptınız mı? Ayrıca, ABD'ye giden bir öğrenci maddi olanaklarına ya da kazandığı bursuna güvenerek gider. Oysa ülkemizde FETÖ yurtlarına FETÖ evlerine muhtaç olan yoksul gençlerimizin ne durumlara düştüğünü gördük. O para Türkiye de nasıl değerlendirilebilirdi?

Kuşoğlu: Ülkemizde yurt sayısı çok eksik. Her yıl yüz binlerce öğrenci açıkta kalıyor, yurt bulamıyor. Öncelikle Türkiye’de yurt yapımına şiddetle ihtiyaç var. Yurt dışında özellikle NewYork’ta Türk öğrencilerin bir yurda ihtiyaçları olduğunu hiç duymadım. Manhattan, zaten NewYork’un en pahalı bölgesi, öğrenci yurdu için uygun bir yer değil. Orada bir bina yapılıyor ama bir öğrenci yurdu olacağını asla düşünmüyorum.

Diğer taraftan CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan’da Ensar Vakfından bu yurt için harcanmak üzere böyle bir meblağın ABD’deki vakfın kayıtlarına göre bulunmadığını bildirdi.

Sanırım yeni bir rezaletle karşı karşıyayız. Ancak AK Parti bu rezaleti “milli” ve “dini” bahanelerle yine örtbas etmeye çalışacaktır.

ŞİMDİKİ SİSTEMDE MUVAZAA YAPILIYOR

Amuran: Yeni sistemle birlikte artık hükümet tasarı hazırlamıyor. TBMM, milletvekillerinin yasa önerilerini görüşüyor. Ancak bazı düzenlemelerin Saray'dan geldiği ve AKP milletvekillerine imza ettirilerek teklif olarak Meclis Başkanlığına sunulduğu öne sürülüyor. Bu uygulamanın hukuki sorumluluğu yok mu?

Kuşoğlu: Bazı düzenlemeler değil tüm kanun teklifleri Saray’dan veya bakanlıklardan geliyor. Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Bu dönem yani 27’inci Yasama Dönemi’nde komisyonumuzda görüşülen 19 teklifte Saray’dan yani yürütme erkinden geldi. Bunların ikisi bütçe, ikisi kesin hesap kanunu, mecburen yürütmeden gelecek fakat diğer 15 teklifte yürütme erki tarafından hazırlanan, AK Partili milletvekillerince imzalanan düzenlemeler. Güya Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminde tüm yasal düzenlemeler milletvekilleri tarafından hazırlanacaktı. Yürütme erki, ne Meclis’e gelecek ne de yasa teklifi verecekti. Tam bir saçmalık; yasa teklifleri bir ihtiyaç duyularak hazırlanır. Bu ihtiyacı da en iyi bilecek bakanlardır, yani yürütme erkidir. Yasa ihtiyacı talebi onlardan gelmeli, yasanın nasıl olması gerektiğine Meclis karar vermelidir. Yani yasayı yapacak olan yer parlamentodur. Yasa teklifi ile ilgili tüm kamu kuruluşlarının, meslek örgütlerinin, akademik dünyanın, STK’ların da görüşleri önceden alınarak teklif hazırlanmalıdır. Ülke yasaları en çok titizlik göstermemiz gereken alandır. Ancak, ilgili komisyonların görüşleri dahi alınmıyor ve torba yasa rezaleti maalesef artarak devam ediyor.

Tabii yasa yapılırken bakanlar, yani yürütme erki de aynı zamanda yasa konusu olan işlem ve kurumlarla ilgili bilgilendirme yaparlar ve parlamento denetim görevini de yerine getirmiş olur.

Şimdiki sistemde muvazaa yapılıyor. Yasayı yapan yürütme erki, imzalayıp sunan ve savunan ise iktidar milletvekilleri. Yasa çalışmaları sırasında çok komik durumlar oluyor. Yasa teklifini anlamayan, anlatamayan, savunamayan hatta imzaladığı halde katılmadığını beyan eden milletvekilleri dahi oluyor. Kısaca kendi kendimizi kandırıyoruz. Bakanlar TBMM’ne gelmiyor, gelmeleri mümkün olsa dahi siyasi iradeleri yok, seçilmiş değil atanmışlar. Zaten parlamentoya karşı hiçbir şekilde sorumlulukları yok. Dolayısıyla da yürütme erki üzerindeki parlamento denetimi yok edilmiş durumda.

Bu durum Anayasa’ya aykırı… Anayasa’ya aykırı fakat Anayasa’nın da üzerinde olan güç böyle istedi. Kim eksiğini dillendirecek, akademik dünyadan, kanaat önderlerinden, medyadan, sivil toplumdan veya iktidar kanadından?

Amuran: Yeni vergiler geldi. AKP tarafından vergi paketinin hazırlanma gerekçesi şöyle özetlenmişti: "Esas amaç gelir değil, adalet." Bu gerekçe size inandırıcı geldi mi? Aslında mevcut vergi düzenlemelerinde vergi ödemede kolaylıklar getirilse etkin vergi denetimi yapılsa vergi kaçakçılığına engel olunsa vergi afları gündeme getirilmese yeni vergilere ihtiyaç var mı?

Kuşoğlu: Vergi reformu yapısal reformlarımız arasında en acil olanlardan biri. Kazanç üzerinden beyana dayalı bir şekilde çağdaş usulle vergi alamayan bir maliyemiz var. Alınan verginin beyana ve kazanca dayalı olanı yüzde 13 kadar. Yani Maliye Bakanlığı’nın masrafını çıkaramadığı bir durumdayız neredeyse… Artık, Maliye Bakanlığı’nın o ünlü, etkin ve saygın denetim kurulları da yok. Vergiyi harcamalar üzerinden toplayan bir sistem var. Bu durum ve başka birçok benzer gerekçe çok derin toplumsal adaletsizlikler yaratıyor.

Biliyorsunuz geçenlerde “Değerli Konut Vergisi” diye bir vergi icat ettiler. İtirazlarımızı her zaman ki gibi dikkate almadılar. “Biz vergi adaleti sağlayacağız, değerli konutu olandan daha çok vergi alacağız” dediler. Aradan iki ay geçmeden bir gece TBMM Genel Kurul’unda değiştirmek zorunda kaldılar…

Sorunuzun son bölümüne şöyle cevap vereyim; Yeni vergilere ihtiyaç yok. Yeni bir vergi sistemine ihtiyaç var. Ancak Erdoğan iktidarın zihniyeti ile vergi reformu da yapılamaz.

DENİZDE YAŞAYIP DENİZİ BİLMEYEN BALIKLAR GİBİYİZ

Amuran: Bugün Türk Ekonomisi büyük bir krizin içinde. Yatırım yok, üretim durmuş, sanayici çiftçi emekçi, herkes sıkıntı yaşıyor… İşsizlik büyük sorun. Ancak siyasi iktidar farklı bir görüntü çiziyor. Yaşananlarla söylemler arasında uçurum var. Türkiye ekonomisinin şu andaki panoramasını çizer misiniz, bu durumdan nasıl kurtulabilinir, çözüme nereden başlamalı?

Kuşoğlu: Dediğiniz gibi gelinen noktada yatırımlar durmuş vaziyette. Bunun sebebi son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının yanlışlığı kadar ülkeye hakim olan psikolojik ortamdır. Eğer, gerçek rakamları bulabilsek, şeffaf bir yönetimimiz olsa özellikle son 5 yılda Türklerin, Türkiye’den fazla yurt dışına yatırım yaptıklarını görebilecektik. Bunun sebebi önemli. İş dünyası “Paramı tümüyle Türkiye’de tutmayayım, bir kısmını yurt dışına götüreyim güvencem olsun, her an bir sebep uydurulup el konabilir” psikolojisi içerisinde. Özellikle AK Parti iktidarında zengin olmuş kesim bu psikolojiyi daha da derin yaşıyor. Paralarını yurt dışına kaçıranların başında AK Partililer geliyor…

Yani güven sorunu var. Hukukun olmadığı, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdiği bir ülkeyiz. Herkes Trump’ın veya Merkel’in cezaevlerinden çıkarttığı Papaz veya Gazeteci kadar şanslı ve torpilli değil…

Ekonomiyi daha ayrıntılı anlatmama gerek var mı?

Denizde yaşayıp denizi bilmeyen balıklar gibiyiz. Ne kadar sıkıntılı, sorunlu olduğumuzun bile gerçek anlamda farkında değiliz…

İŞ BANKASI PATRONSUZDUR AMA SAHİPSİZ DEĞİLDİR

Amuran: Bu arada İş Bankası hisselerinin hazineye devrinin yeniden gündeme getirilmesinin temelinde hangi nedenler yatıyor, bu girişimle, İş Bankası'nın Varlık fonuna devredilme amacı mı güdülüyor, bu durumda CHP olarak nasıl bir yol çizeceksiniz?

Kuşoğlu: İş Bankası Türkiye’nin örnek alınması gereken patronu olmayan, gerçek anlamda kurumsallaşmış bir bankasıdır. Bankanın kösteklenmesi değil desteklenmesi gereklidir. Saray, sanırım İş Bankası’nı bir kupon arazi olarak görüyor ki iki de bir gündeme getiriyor. Gerçekten bu konunun gündeme getirilmesi Türkiye’ye ve İş Bankası’na zarar veriyor. Yazık ediliyor…

İş Bankası’ndan CHP’ye tek bir kuruş kar payı veya başka bir ad altında destek gelmez. Tüm kar payı Devlete, Hazineye, Dil ve Tarih Kurumlarına intikal eder. CHP sadece Atatürk hisselerini temsil eder. Atatürk’ün vasiyeti ve miras hukukunun gereği olarak bu hisselerin CHP’den alınması hukuken mümkün değildir. Saray’da bunu bilir, ancak Saray’ın anladığımız kadarıyla amacı CHP hisselerinden ziyade patronsuz İş Bankası’nın çoğunluk hisseleridir. İş Bankası’nın hedef olmasının sebebi itibarlı, karlı ve patronsuz oluşudur. Fakat unutulmasın İş Bankası patronsuzdur ama sahipsiz değildir…

Amuran: İş Bankasından söz edince Bankalar sistemine de büyük bir baskı olduğu söyleniyor. Faizler baskılanıyor döviz kontrol altına alınamıyor. Bankalar nasıl bir çıkmazda?

Kuşoğlu: Bankalar, özerk bir kurum olması gereken BDDK tarafından düzenlenmesi ve denetlemesi gereken kurumlardır fakat son dönemde “Ayar verilen” kurumlar olmuşlardır. Onlarca banka yöneticisi ve çalışanı talimatla işlerini kaybettirilmişlerdir. Çok karlı denilen bankacılık sektöründe aslında öz kaynakları ile kıyasladığımızda karlılık yüzde 10 civarındadır. Yani sektörün durumu hassastır, çok fazla hırpalanması ekonomide yeni sorunlara yol açabilecektir.

Geçen hafta Bankacılık Kanununda değişiklik yapan bir yasa teklifini görüştük. Bankaların görüşlerini de komisyon aşamasında almak istedik. Bankalar, ne resmi olarak nede gayrı resmi olarak görüş vermedi. Bankalarda bulunan arkadaşlarımız dahi “Başımıza iş çıkarmak istemiyoruz” dediler. Bankacılık sektörü çalışanlar ve kurumsal olarak bu psikoloji içerisinde maalesef…

Amuran: Son günlerde FETÖ tartışmaları yeniden gündemde. Ancak bazı tartışmalar hatta yargıda görülen bazı davalar FETÖ'yü daha da büyütür hale geldi. Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerindeki arkadaşlarımızın FETÖ'den yargılanması FETÖ darbesini kullanarak muhalif olanlar üzerindeki baskıyı fırsata çevirme ortamı yaratmadı mı? Bir anlamda bu darbe girişimi kullanılmadı mı? CHP olarak bu mücadele sizi neden tatmin etmiyor?

Kuşoğlu: Erdoğan ve çevresi, FETÖ’nün arkasında bir süper gücün ve bir istihbarat örgütünün olduğunu iddia etmişti. Bu örgüt sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarını ele geçirmiş ve bir darbeye teşebbüs etmiş durumdadır. Yani bir yabancı gücün fiili işgali düzeyinin hemen altında bir düzeyde tehlike söz konusu olmuştur. Ancak, bu düzeyde yani vatana ihanet düzeyinde bir suça sebebiyet verenler ortaya çıkarılmamışlardır. Konu yeterince araştırılmamıştır. Gerçek sorumlular hala üst kademelerde, yetkili seviyelerde bulunmaktadırlar. FETÖ’nün devleti ele geçirmesinin müsebbibi iktidarının 18’inci yılında bulunan Erdoğan yönetimidir. Suçluların tespit edilmemesinin ve gereğinin yapılmamasının da müsebbibi iktidardır.

TBMM Darbe Teşebbüsünü Araştırma Komisyonu Raporu hala açıklanmamıştır. Zaten bu Komisyona, gerekli kişilerle görüşmeler yaptırmayan da, raporu açıklattırmayan da iktidardır.

FETÖ’nün devleti ele geçirmesi aşamasında gösterilen zaaftan daha fazla zaaf FETÖ’nün özellikle siyasi ayağının tespit edilmesi ve suçluların cezalandırılması aşamasında gösterilmektedir.

Ancak kimse merek etmesin. Biz devlet geleneği olan bir ülkeyiz. Şu anda çalışmayan devlet aklı ve hafızası gün gelecek çalışmaya başlayacaktır…"