BBC Türkçe'de yer alan haber şu şekilde:
İstanbul'un, ağaçların sıralandığı sessiz bir bölgesindeki yürüyüşün ardından, bej renginde, kapalı devre (CCTV) kamerlarla çevrelenmiş bir villaya yaklaştım.
Bir yıl önce, sürgünde yaşayan Suudi gazeteci de aynı yolu katetmişti. Cemal Kaşıkçı CCTV kameralarına da yakalandı. Bu, onun sön görüntüsü olacaktı.
Kaşıkçı, Suudi Konsolosluğu'na girdi ve bir infaz timi tarafından öldürüldü.
Ancak konsolosluk Türkiye istihbaratı tarafından dinleniyordu. Cinayetin planlanma ve infaz aşamaları kaydedildi. Ses kayıtları çok az kişi tarafından dinlendi.
Ses kaydını dinleyenlerden ikisi, BBC'nin Panaroma programına konuştu.
Bu kişilerden biri, İngiliz hukukçu Barones Helena Kennedy:
"Bir kişinin sesini dinlemenin dehşeti, o kişinin sesindeki korku ve yaşanan bir olayı dinliyor olmanız... Bunların hepsi ürpermenize neden oluyor."
Kennedy, Suudi infaz timi arasında geçen konuşmalardan detaylı notlar da aldı:
"Güldüklerini duyabiliyorsunuz. Kan donduran bir iş. Bu adamın içeri gireceğini, öldürüleceğini ve parçalara ayrılacağını bilerek orada bekliyorlar."
Kennedy, Kaşıkçı cinayetini soruşturan BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard'ın yönetimindeki ekibe katılması için davet aldı.
İnsan hakları uzmanı Callamard bana, BM'nin uluslararası soruşturma başlatmak için isteksiz davrandığında, cinayeti araştırmak için kendi yetkisini kullanma konusundaki kararlılığını anlattı.
Agnes Callamard'ın, Arapça tercümanları ile birlikte, kendisinin ve Kennedy'nin ses kayıtlarını dinlemesine izin verilmesi için Türkiye istihbaratını ikna etmesi bir haftasını almış. Callamard, "Türkiye'nin bana erişim sağlamaktaki niyeti açık bir şekilde, beni (cinayetin) planlı olduğu ve önceden düşünüldüğü konusunda ikna etmekti" diyor.
Hayati önemdeki iki günden derlenen 45 dakikalık ses kaydını dinleme imkanları olmuş.
Cemal Kaşıkçı öldürülmesinden önceki birkaç haftayı, Orta Doğu'daki rejim muhaliflerinin uzun zamandır sığınabildikleri İstanbul'da geçirmişti.
59 yaşındaki 4 çocuk babası Kaşıkçı yakın zamanda Hatice Cengiz ile nişanlanmıştı.
Kaşıkçı ve Cengiz, bu kozmopolitan şehirde hayatlarını kurmayı umuyorlardı ancak tekrar evlenebilmek için Kaşıkçı'nın boşanma evraklarına ihtiyacı vardı.
28 Eylül'de, Belediye'ye gittiler ancak Suudi Konsolosluğu'ndan belgelere ihtiyaçları olduğu söylendi.
Hatice Cengiz ile bir kafede buluştuğumda bana, "Burası başvurabilecekleri son yerdi. Resmi olarak evlenebilmemiz için, ülkesine gidemediğinden, konsolosluğa gidip bu belgeleri alması gerekiyordu" diyor.
Cemal Kaşıkçı her zaman ülkesinde "istenmeyen adam" olmamıştı. Onunla 15 yıl önce Londra'nın Mayfair bölgesindeki Suudi Arabistan Büyükelçiliği'nde bir araya gelmiştim. O zamanlar Suudi Arabistan'da müesses nizamın kalbindeydi Kaşıkçı. Büyükelçi'nin yardımcısıydı. Net konuşuyordu.
El Kaide'nin kısa süre önce düzenlediği bir terör eylemi hakkında konuşmuştuk. Kaşıkçı örgütün Suudi liderini, Usame Bin Ladin'i on yıllardır tanıyordu. Başta El Kaide'nin Orta Doğu'daki otokratik rejimleri yıkma hedefine sempatiyle bakıyordu. Ancak sonra daha liberal görüşleri ve demokrasiyi benimsemeye başladı, örgütü zalimce uygulamaları nedeniyle eleştirdi.
2007 yılında, hükümet yanlısı Al Watan gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapmak için Suudi Arabistan'a geri döndü. Ancak 3 yıl sonra görevden alındı. "Suudi toplumu içerisindeki tartışmanın sınırlarını zorladığı" gerekçesiyle kovulduğunu söyledi.
2011 yılına gelindiğinde, Arap Baharı'nın verdiği ilhamla Kaşıkçı, baskıcı ve otokratik olarak gördüğü Suudi rejimini açıkça eleştiriyordu. 2017 yılında daha fazla yazması yasaklanan Kaşıkçı, gönüllü olarak ABD'ye taşındı. Eşi kendisini boşamaya zorlandı.
Cemal Kaşıkçı, Amerikan Washington Post gazetesi için yazılar kaleme almaya başladı. Ölümünden önce 20 sert makale yazdı.
Kaşıkçı'nın arkadaşı olan, Washington Post'un dış politika yazarı ve araştırmacı gazeteci David Ignatius, "Suudi Arabistan'da editör olarak çalışırken kırmızı çizgileri geçti. Cemal'de gördüğüm şey, aklından geçenleri söyleyerek başını derde soktuğuydu" diyor.
Kaşıkçı'nın eleştirilerinin çoğu Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a yönelikti.
Muhammed bin Selman'a Batı'daki pek çok kişi hayranlık duyuyordu. Bin Selman, bir reformcu ve ülkesini yeni bir vizyonla modernize eden kişi olarak görülüyordu.
Ancak Muhammed bin Selman ülkesi Suudi Arabistan'da muhaliflere baskı uyguluyordu ve Kaşıkçı da Washington Post'taki sayfalarında bunlara dikkat çekiyordu.
Bu, veliaht prensin oluşturmak istediği imaja tersti.
Suudi Arabistan'ı düzenli olarak ziyaret eden ve bu ülkenin siyaseti hakkında yazılar yazan Ignatius, "Bence bu özellikle veliaht prensi sinirlendirdi ve Muhammed bin Selman yardımcılarına Cemal sorunuyla ilgili birşeyler yapmaları gerektiğini söyleyip durdu" diyor.
İstanbul'da Suudilere Kaşıkçı ile ilgili "birşeyler yapma" imkanı sunuldu.
Cemal Kaşıkçı konsolosluğu ziyaret ettiği ilk gün, Hatice Cengiz dışarıda beklemek zorundaydı.
Cengiz, Kaşıkçı'nın konsolosluktan yüzünde bir gülümsemeyle çıktığını hatırlıyor. Kaşıkçı, Cengiz'e, yetkililerin onu görünce şaşırdıklarını ve ona çay ve kahve ikram ettiklerini anlatmış:
"Korkulacak hiçbir şey olmadığını söyledi. Ülkesini çok özlemişti ve benzer bir havayı solumak ona kendisini çok iyi hissettirmişti."
Cemal Kaşıkçı'ya birkaç gün içinde geri dönmesi söylendi.
Ancak Kaşıkçı gider gitmez, Riyad arandı ve konuşmaların hepsi Türkiye istihbaratı tarafından kaydedildi.
Callamard, "Bu telefon görüşmesi hakkında ilginç olan, Kaşıkçı'dan aranan kişilerden biri olarak bahsedilmesiydi" diyor.
İlk telefon görüşmesiyle, Muhammed bin Salman'ın iletişim ofisini yöneten güçlü danışman Suud el Kahtani'nin gelişmelerden haberdar edildiği sanılıyor.
Callamard, "İletişim ofisinden bir kişi özel göreve onay verdi. İletişim ofisinden bahsetmeyi, Suud el Kahtani'den bahsetmek olarak anlayabiliriz" diye konuşuyor ve ekiyor:
"Bireylere yönelik pek çok başka kampanyada doğrudan onun adı geçiyor."
El Kahtani Suudi Arabistan'da uzun süredir, yasak kalkmadan önce araç kullanmaya cesaret eden kadın aktivistlere ve ihanetle suçlanan üst düzey muhaliflere yönelik gözaltılarda ve yapılan işkencelerde rol oynamakla suçlanıyordu.
Kaşıkçı yazılarında, El Kahtani'yi, "insanları veliaht prens adına kara listeye almakla" suçladı.
Danışman hakkında araştırma yapan Ignatius, "El Kahtani alışılmadık hizmetlerde bulunmaya başladı. Bunlar gizli operasyonlardı" diyor ve ekliyor:
"Bu portföyünün bir parçası haline geldi ve o da bunu özel bir acımasızlıkla idare etti."
Konsolosluk ve Riyad arasında 28 Eylül'de yapılan en az dört telefon görüşmesine dair kayıt var. Bunlar, Başkonsolos ve Dışişleri Bakanlığı'ndaki güvenlik müdürü arasındaki, çok gizli bir "milli görevin" planlandığına dair görüşmeleri de içeriyor.
Kennedy, "Bunun üst düzeyin yaptığı, ciddi, son derece organize bir görev olduğuna dair kafamda hiçbir şüphe yok. Bu kenarda köşede yapılan başına buyruk bir operasyon değildi" diyor.
Bundan tam 1 yıl önce 1 Ekim 2018'de öğle vakti, 3 Suudi istihbarat yetkilisi İstanbul'a uçtu. Bu kişilerden 2'sinin veliaht prensin ofisinde çalıştığı biliniyordu.
Callamard, keşif görevinde olduklarına inanıyor:
"Muhtemelen konsolosluk binasını değerlendirdiler, ne yapılıp yapılamayacağını belirlediler."
İstanbul'da Boğaz'a bakan sessiz ve gölgeli bir terasta, 27 yıllık tecrübesi olan eski bir Türk istihbaratçıyla buluşuyorum.
Metin Ersöz, Suudi Arabistan uzmanı. Bu ülkenin özel operasyonlarının da uzmanı aynı zamanda. Muhammed bin Selman, veliaht prens seçildikten sonra Suudi istihbarat servislerinin daha saldırgan olmaya başladığını söylüyor.
"Kaçırma operasyonlarına ve muhalifleri baskı uygulamaya başladılar" diyor Ersöz ve ekliyor:
"Kaşıkçı tehdidi algılmakta ve önlem almakta geç kaldı. Bunun bedeli ağır olacaktı."
2 Ekim 2018'de günü erken saatlerde, özel bir jet İstanbul'da bir havaalanına indi.
Uçakta 9 Suudi vardı. Adli tıp uzmanı Dr. Salah Al Tubaigy de bu kişiler arasındaydı.
Kimliklerini ve altyapılarını inceledikten sonra Callamard, bu kişilerin Suudi infaz timi olduğuna ikna olmuş.
Callamard, "Operasyon devlet yetkilileri tarafından yürütüldü, resmi yetkileri dahilinde hareket ediyorlardı. İki tanesinin diplomatik pasaportları vardı" diyor.
Ersöz bu tür bir görevin - özel operasyonun - Suudi Kralı'nın ya da veliaht prensin onayını gerektireceğini söylüyor.
Suudiler, Konsolosluk'tan 5 dakika yürüme mesafesi uzaklıktaki Mövenpick Otel'e yerleştiler.
CCTV kayıtları, saat 10:00'dan hemen önce, bir infaz timinin Suudi Konsolosluğu'na girdiğini gösteriyor.
Ses kayıtlarından anladığı kadarıyla Kennedy, operasyonu Maher Abdulaziz Mutreb'in yönettiğini düşünüyor.
Mutreb, veliaht prens ile düzenli olarak seyahat ederken görülüyor, arka planda, güvenlik ekibinin bir parçası olarak...
Kennedy, "Başkonsolos ve Mutreb arasındaki görüşmelerde, 'Kaşıkçı'nın Salı günü geleceği bilgisini aldık' sözlerine referans yapılıyor" diyor.
2 Ekim sabahının ilerleyen saatlerinde, Cemal Kaşıkçı belgelerini alması için telefonla konsolosluğa çağrılıyor.
Kaşıkçı ve Hatice Cengiz konsolosluğa doğru yürürken, Mutreb ve Dr. Al Tubaigy dehşet verici bir telefon görüşmesi yapıyor.
Kennedy, "Otopsileri nasıl, ne zaman yaptığı hakkında konuşuyor. Güldüklerini duyabiliyorsunuz. 'Kadavraları keserken genellikle müzik dinlerim. Bazen elimde kahve ve puro da olur' diyor" diye konuşuyor.
Kennedy'ye göre, ses kayıtları doktorun kendisinden ne beklendiğini bildiğini gösteriyor.
Doktorun, "Hayatımda ilk kez, parçaları yerde ayırmak zorunda kalacağım. Kasap bile olsan, kesebilmek için hayvanı asarsın" dediğini de ekliyor Kennedy.
Konsoloslukta üst katta bulunan bir ofis hazırlanmış. Zemin plastik örtüyle kaplanmış. Konsolosluğun Türk çalışanlarına izin verilmiş.
Kennedy, "Kaşıkçı'nın ne zaman geleceği hakkında konuşuyorlar ve 'Kurbanlık koyun geldi mi?' diyorlar. Ondan bu şekilde bahsediyorlar" diyor.
İngiliz hukukçu not defterinden bazı satırları bana okuyor. Dehşeti sesinden hissetmek mümkün.
CCTV görüntüleri, Kaşıkçı'nın saat 13:15'te konsolosluk binasına girdiğini gösteriyor.
Hatice Cengiz, "Oraya el ele yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Konsolosluğun önüne vardığımızda Cemal bana cep telefonunu verdi ve 'Görüşürüz sevgilim, beni burada bekle' dedi" diyor.
Kaşıkçı telefonlarının girişte alınacağını biliyor ve Suudilerin özel bilgilerine erişmesini istemiyor.
Ses kayıtları, bir karşılama komitesi tarafından karşılandığını ve kendisine hakkında Interpol aracılığıyla verilmiş uluslararası tutuklama emri olduğu ve Suudi Arabistan'a dönmesi gerektiğinin söylendiğini ortaya koyuyor.
Kaşıkçı'nın, oğluna, iyi olduğuna dair mesaj atmayı reddettiği de duyuluyor.
Ardından Cemal Kaşıkçı'yı susturma girişimi başlıyor.
Kennedy, "Kaşıkçı'nın kendine güvenen bir insandan; korku dolu, kaygının ve dehşetin arttığı bir kişiye dönüştüğünü ve sonra ölümcül birşeyler olacağını anladığını duyabildiğiniz bir an oluyor" diyor ve ekliyor:
"Sesin değişiminde kesinlikle dehşet verici bir şeyler var. Ses kayıtlarını dinlerken zalimliği hissedebiliyorsunuz."
Callamard, Kaşıkçı'nın Suudilerin planlarını ne kadar bildiğindense emin değil:
"Öldürülebileceğini düşündü mü bilmiyorum ama kesinlikle onu kaçırmaya çalışabileceklerini düşünüyor. 'Bana iğne mi yapacaksınız' diye soruyor. 'Evet' yanıtını alıyor."
Kennedy, Kaşıkçı'nın iki kez kaçırılıp kaçırılmadığını sorduğunu ve daha sonra "Bu bir elçilikte nasıl olabilir?" dediğini duyduğunu söylüyor.
Callamard, "O andan sonra duyulan sesler boğulduğuna işaret ediyor. Muhtemelen kafasına geçirilen bir plastik torbayla. Ağzı da şiddet yoluyla kapatılmıştı. Belki bir el ya da başka bir şey tarafından..." diyor.
Kennedy, bundan sonra ekibin liderlerinden aldığı emirler doğrultusunda adli tıp uzmanının devreye girdiğine inanıyor:
"Bir sesin 'Bırak kessin' dediğini duyuyorsunuz ve bu kişi kulağa Mutreb gibi geliyor.
"Sonra başka biri 'Bitti!', bir diğeri de 'Onu çıkar, onu çıkar. Kafasına bunu tak. Bağla!' diye bağırıyor. Başını gövdesinden ayırdıklarını tahmin ediyorum."
Short presentational grey line (transparent padding)BBC
Hatice Cengiz için ise Cemal Kaşıkçı'nın onu konsolosluğun önünde bırakmasının üzerinden yarım saat geçmiş.
Cengiz, "Bu süreçte, geleceğimle ilgili hayaller kuruyordum - örneğin düğünümüzün nasıl olacağıyla ilgili. Ufak bir tören planlıyorduk" diyor.
CCTV görüntüleri, saat 15:00 civarında konsolosluk araçlarının bölgeden ayrıldığını ve araçların iki sokak ötedeki başkonsolosun rezidansına ulaştıklarını gösteriyor.
Callamard, 3 erkeğin taşıdığı valizlerde ve plastik torbalarda vücut uzuvlarının olabileceğine inanıyor.
Daha sonra bir araç uzaklaştı, Kaşıkçı'nın cesedi hala bulunamadı.
Peki Kaşıkçı'nın vücudunu parçalamak için kullanılan kemik testeresine nerede?
Kennedy, ses kayıt cihazında bu tür bir ameliyat aletinin sesine benzetilebilecek bir ses duymadığını söylüyor. Ancak kısık bir uğultu duyduğunu belirtiyor.
Türk istihbarat yetkilileri ise bunun testerenin sesi olduğuna inanıyor.
CCTV görüntüleri, saat 15:53'te infaz timinin iki üyesinin konsolosluktan ayrıldığını gösteriyor.
Bir kişi Kaşıkçı'nın kıyafetlerini giymişti ancak farklı ayakkabılar giyiyordu. Başka bir kişinin yüzü ise kapşondan tam görülmüyordu. Bu kişi beyaz ve plastik bir torba taşıyordu.
İstanbul'un ünlü Sultanahmet Camii'ne doğru yol aldılar. Yeniden ortaya çıktıklarında, Kaşıkçı'nın kıyafetlerini giyen kişi üzerini değiştirmişti.
Otellerine dönmek için bir taksi çağırdılar, Kaşıkçı'nın kıyafetlerini taşıdığı düşünülen torbayı yakınlardaki bir çöpe attılar. Ardından metroya girerek, Mövenpick Otel'e döndüler.
Callamard, "Kaşıkçı'ya zarar verilmediği algısını yaratmak için geniş düzeyde bir planlama yapılmıştı" diyor.
Bütün bu süreçte, Hatice Cengiz ise konsolosluğun dışında bekliyordu:
"Bekledim, bekledim ve bekledim. Konsolosluğun kapandığını anladığım 15:30'a kadar bekledim. Konsolosluğa doğru koşmaya başladım. Cemal'in neden dışarı çıkmadığını sordum. Bir koruma bana neden bahsettiğimi bilmediğini söyledi."
Hatice Cengiz, saat 16:41 itibarıyla kendisini çaresiz hissediyordu. Eski bir arkadaşını aradı. Bu kişi (Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı) Yasin Aktay'dı. Kaşıkçı, tehlikeli bir durumda, araması için Cengiz'e, Aktay'ın numarasını vermişti.
Aktay, "Bilinmeyen bir numaradan arandım. Beni arayan sesi çok endişeli hanımefendiyi tanımıyordum" diyor. Cengiz, Aktay'a "Nişanlım Cemal Kaşıkçı Suudi Konsolosluğu'na girdi ve çıkmadı" demiş.
Yasin süratle MİT Başkanı Hakan Fidan'ı aramış ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ofisini gelişmelerden haberdar etmiş.
Saat 18:30'da, infaz timinin üyeleri Riyad'a gitmek için özel jete biniyor. İstanbul'a varmalarından 24 saatten az bir süre sonra.
Ertesi gün, Suudi Arabistan ve Türkiye hükümetleri konsoloslukta neler olduğuna dair çelişkili ifadeler veriyor. Suudi Arabistan, Kaşıkçı'nın konsolosluktan ayrıldığı konusunda ısrarcı. Türkiye de onun halen içerde olduğunda...
Türk istihbaratı konsolosluk kayıtlarını inceliyor. Kaşıkçı kaybolmadan dört gün öncesine ait olan kayıtlar da bunlara dahil.
Peki Türk istihbarat görevlileri o zaman Kaşıkçı'nın hayatının tehlikede olduğunu biliyorlar mıydı? Öyleyse, neden onu uyarmadılar?
Callamard, "Bildiklerini sanmıyorum. Olan biteni canlı dinlediklerine dair bir kanıt yok" diyor ve ekliyor:
"Bu tür istihbarat düzenli olarak toplanır. Ses kayıtlarına başvurmaları için bir tetikleyicinin olması gerekir. Ses kayıtlarına başvurmalarının nedeni Kaşıkçı'nın öldürülmesi ve kaybolmasıydı."
Ersöz, eski istihbarat birimi arkadaşlarının ses kayıtlarını geriye dönerek dinlediklerini ve önemli günleri, Callamard ile Kennedy'ye sundukları 45 dakikayı bulabilmek için 4 bin ila 5 bin saatlik materyalin üzerinden geçtiklerini söylüyor.
Kaşıkçı öldürüldükten dört gün sonra, İstanbul'a başka bir Suudi ekibi geliyor. Ona ne olduğunu bulmak için geldiklerini öne sürüyorlar.
Callamard, bu kişilerin olayın üzerini örtmek için gönderildiklerini düşünüyor. Konsolosluk, uluslararası hukuka göre Suudi toprağı ve 2 hafta boyunca Suudiler Türk soruşturmacıların içeri girmesine izin vermiyor.
Callamard, "Kanıt toplamaya başlayabildiklerinde, orada hiçbir şey kalmamıştı, Kaşıkçı'nın DNA kalıntısı bile. Çıkarılacak mantıklı tek sonuç, orasının tamamen temizlenmiş olması" diyor.
O akşam, Türk yetkililer basına Kaşıkçı'nın Suudi Konsolosluğu'nda öldürüldüğünü söylüyorlar.
Cengiz, "Cemal bunu haketmedi. Çok daha iyi şeyleri hakediyordu. Onu öldürme biçimleri, hayatımdaki tüm umudu yok etti" diyor.
İstanbul'da diplomatik dokunulmazlığın olduğu bir konsoloslukta işlenen cinayet Türk yetkililerini ikileme düşürdü.
Suudiler haftalarca, Türklerin artan baskılarına rağmen, cinayeti itiraf etmeyi reddettiler.
İlk başta konsoloslukta bir "yumruklaşma" olduğunu söylediler. Daha sonra ise cinayetin kendilerinden habersiz işlendiğini belirttiler.
Türk yetkililerin stratejisi, bazı bilgileri yerel ve uluslararası medyaya sızdırmaktı. Daha sonra CIA'den ve seçtikleri birkaç istihbarat biriminden yetkilileri, Kaşıkçı'nın Suudi devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünü kanıtlayan ses kayıtlarını dinlemeleri için davet ettiler. Bunlara İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6 de dahildi.
CIA'in, "orta seviyeden yüksek seviyeye uzanan bir kesinlikle" cinayet emrini Muhammed bin Selman'ın verdiği sonucuna vardığı bildirildi. CIA yetkilileri, bulgular konusunda kuşkuya yer bırakmayacak şekilde Kongre üyelerini bilgilendirdiler.
Ocak ayında, Suudi hükümeti sonunda Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili olarak başkent Riyad'da 11 kişiyi mahkemeye çıkardı. Mutreb ve Dr. Al Tubaigy de bu kişiler arasındaydı. Ancak yargıç karşısındakiler arasında, cinayetin mimarı olduğu iddia edilen Suud el Kahtani yoktu.
Suud el Kahtani'ye karşı herhangi bir suçlama yöneltilmedi. Hatta el Kahtani ifade vermesi için bile mahkemeye çağrılmadı. Onun ailesi de dahil olmak üzere herkesten uzakta inzivaya çektirildiğini ancak veliaht prens ile halen iletişim halinde olduğunu duydum.
Callamard'ın BM İnsan Hakları Konseyi için hazırladığı rapor cinayetle ilgili olarak kesin bir sonuca varıyor.
Raporda, "Uluslararası hukuka göre, bu suç bir devlet cinayetidir. Başka bir şey olarak nitelendirilebileceğine dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır" denildi.
Kennedy, Kaşıkçı cinayetinin ses kayıtları sonrası harekete geçilmesi gerektiğini söylüyor, "Bu konsoloslukta haince ve korkunç bir şey oldu. Uluslararası toplumun üst düzey bir adli soruşturma isteme sorumluluğu var" diye konuşuyor.
Türkiye, yargılanmaları için olayda parmağı olanların iadesini istedi. Ancak Suudi Arabistan bu talebi reddetti.
Panaroma'ya röportaj vermeyi reddeden Suudi Arabistan hükümeti bu "menfur cinayeti" kınadı. Sorumlulardan hesap sormakta kararlı olduğunun ve veliaht prensin bu "iğrenç suçla kesinlikle hiçbir ilgisinin olmadığının" altını çizerek...
Bir yıl sonra, kafeden ayrılırken, nişanlısının hayatı vahşi bir şekilde erken sona erdirilen Hatice Cengiz'in acısını görebiliyorum.
Cengiz ise Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin asıl önemi hakkında beni uyarıyor:
"Bu sadece benim için bir trajedi değil. Aynı zamanda tüm insanlık için, Cemal gibi düşünen ve onun gibi bir duruşu benimseyen herkes için de bir trajedi."