Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni “Ucube” olarak niteleyen Sabih Kanadoğlu Sözcü'den Saygı Öztürk'ün sorularını şöyle cevaplandırdı. Dikkat çeken açıklamalarda bulunan Kanadoğlu yargının durumuna ilişkin şu açıklamaları yaptı:
“Eğer o hükümetin başkanı belirli kişilerin tutukluluğunun devam edeceğini söylüyorsa, önceden belirli bir pazarlıklar sonucu bazı kişiler onun sözü üzerine serbest bırakılabiliyorsa, hakim ve savcıların bütün tayinlerinin yapıldığı HSK için yapılan seçimlerde o egemense herhangi bir şekilde bağımsız bir yargıdan, adil yargılamadan bahsetmek mümkün değildir.”
DEMOKRASİ CEPHESİ
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen bu ucube sistemin kaldırılabilmesi yani halkın tercihinin bu şekilde ortaya çıkabilmesi için bir demokrasi cephesine ihtiyaç vardı. Bu demokrasi cephesi birliğinin doğması için altı siyasi partinin bir araya gelmesi, çok eksiği olmasına rağmen büyük bir adım olarak kabul edilebilir. Mutabakat metninde Atatürk'e, İsmet Paşa'ya da eleştiri var. Örneğin 1921 Anayasası'nı kapsayıcı olarak kabul edeceksin, ‘1924 Anayasası'nı dar kalıplar içine soktu' diyeceksin. Bu Atatürk'e, İsmet İnönü'ye haksızlıktır. Çünkü gerçekte 1961 Anayasası'nın ana mimarlarından biri İsmet Paşa'dır. Neden? Çünkü CHP'nin 1959'daki ilk hedefleri beyannamesi aynen hayata geçirilmişti. Anayasa Mahkemesi orada vardır. Yargı bağımsız, orada vardır. Yani gerçekte tutup bunu o tarihteki yürütmenin yöneticilerin beceriksizliğini, onların başarısızlığını getirip Anayasa'ya yüklemek insafsızlıktır.”
SIZMA DEĞİL
Laikliğin gerçekte din ve vicdan özgürlüğünü sağladığını, laikliğin dinin siyasete alet edilmesini önlemenin temeli olduğunu kaydeden Kanadoğlu açıklamasını şöyle sürdürdü: Fethullahçılar'ın devlete sızdığı söyleniyor. Hayır onlar sızmadı. Beraber yola çıktılar. Beraberce gelip, beraberce devleti teslim aldılar. Bu yargı içerisinde Fethullahçı diye itham edilenler ‘Hayır ben Fethullahçı değilim, başka bir tarikattanım' diye savunma yapıyor. Böyle bir yargı düşünülebilir mi? ‘Yani onun için işin temeli laiklik konusudur. Laiklik konusunda ödün vermeye devam ediyorsanız bunun sonu yoktur. Onun için hani çekine çekine hareket etmenin de hiçbir anlamı yok.
VEDALAŞMANIN ÖNÜ
Helalleşmeler, vedalaşmanın önüdür. Yani helalleşirsiniz ve ondan sonra da vedalaşırsınız. Ama sizin her şeyden önce bu devletin kurucusunun temel noktası olan laiklik konusunda ödün veremezsiniz. Bunu verdiğiniz anda sonu yoktur. O halde siz her şeyden önce laiklik konusunda Atatürk neyi savunduysa onu savunmak durumundasınız. Yani oturduğunuz yer onları savunma zorunluluğu size yükler. Laikliği savunmadan, demokrasiyi savunamazsınız. Laiklik olmadan temel hak ve özgürlükleri elde edemezsiniz. O halde her şeyden önce savunacağınız şey laikliktir.
KURTULMAK LAZIM
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen bu ucube sistemden kurtulmak lazım. Önümüzdeki seçim Türkiye için kader seçimidir. Biz çağdaş bir demokraside düşüncelerini açıklayabilen, yargısına güvenen bir vatandaş, yurttaş olarak mı yaşayacağız? Yoksa belirli bir şekilde bir tek adama biat etmiş, kul haline mi geleceğiz? Bu tercihi yapma zaten bir kader seçimi, değişimin sebebidir.
SEÇİM GÜVENLİĞİ
Seçim güvenliğinin mutlaka sağlanması lazım. Seçmen kütüklerini hazırlama olayı Yüksek Seçim Kurulu'ndaydı eskiden. Bunu Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyor. Kimin Tork vatandaşı yapıldığını bilmiyoruz. Daha enteresan tarafı şu: YSK seçmen kütüklerinin asılması ve ilanını da soyada göre değiştirdi. Herkesin birbirini kontrol etmesi, denetlemesi olanağı da ortadan kaldırdı. Yani seçim güvenliği aslında işin üzerinde durulabilecek en büyük olay. En önemli nokta.