5-6 Aralık hafta sonunda Türkiye, insanlara “Sokağa çıkma yasağı” diye yutturulan bir “Pandemi kısıtlaması” yaşadı. Toplam 56 saatlik bu kısıtlama, giderek büyük bir yangın felaketini andırmaya başlayan pandeminin daha da fazla yayılmasını önlemeye yönelikti.
Peki, gerçekte böyle mi oldu?
Şimdi size önce “yakın bir gelecekte” yaşayacaklarımızı söyleyip, sonda yeniden 5-6 Aralık hafta sonuna döneyim.
Önümüzdeki günlerde Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanacak olan ve artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan istatistik tablolarında, “Bakın” diyecekler, “Aldığımız önlemler sayesinde pandeminin yayılmasını önledik. Vaka sayılarında ve ölüm sayılarında azalma yaşadık.” Bugüne kadar vatandaştan, utanmazca ve bilim dışı çarpıtmalarla diğer verileri nasıl gizledilerse, o verilerin de bir inandırıcılığı olmayacaktır. Ama her şeye rağmen, belki de sayılarda gerçekten bir miktar azalma olacaktır. Çünkü gürül gürül gelmekte olan bir selin önüne kum serpseniz de, bir miktar yavaşlama yaşanır. Ama seli engellemek mümkün olmayacaktır.
Nedenini anlatayım:
Bir kere şu bilimsel (fiziksel) gerçeği hatırlatmakta yarar var.
“Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür”
Yani, isterseniz 1 milyon çelik halkalı bir zincir imal edin, halkalardan bir tanesi bile plastikten imal edilmişse, o zinciri üretmek ve monte etmek için harcadığınız çaba, emek ve paraya yazık. Hiçbir işe yaramaz. Oradan kırar geçerler.
Sözünü ettiğim “Zayıf halka”, sokağa çıkma kısıtlamalarındaki istisnalardır. Ve sayıları o kadar çok ki. Benim günlerdir sosyal medya hesaplarımdan sürekli olarak bunlara örnek olarak gösterdiğim “Kuru yemişçi” bunlardan sadece bir tanesi. Mesele kuruyemişçi meselesi değil. Bir garezim de yok kuru yemişçiye. Sembolik bir örnek bu verdiğim.
Yani kuru yemişçi, manav, bakkal, kasap, market vb. tüm işyerleri açık olacak. Fabrikalar, şantiyeler, atölyeler, ticarethaneler açık olacak ve on milyonlarca emekçi oralara gidip gelecek. Yakın mesafede çalışacaklar. Turistler sokaklarda dolaşabilecek. Düzinelerle kalemden oluşan meslek erbabı sokaklarda gezinebilecek. Cumartesi pazar vakit namazları, kilise sinagog vb. ibadet yerlerinde ibadet yasak ama, toplu cuma namazları serbest olacak. Açılış törenlerinde iktidar partisinin propagandasını yapabilmek amacıyla katılımcılardan işçisine, yayın ekiplerinden destek personeline kadar yüzlerce insan görev yapacak. Cumartesi ve pazar günleri sadece İstanbul’da yüzde bir istisna olsa bile ortalıkta dolaşan ve çalışan 160,000 kişiden söz ediyoruz. Bunların yarısı araçla dolaşsa, İstanbul caddelerinde en az 80,000 araçtan sözediyoruz.
Şaka gibi değil mi?
Ve yukarıda sayamadığım bir yığın abukluk yaşanacak. Sonra siz millete dönüp, “Kısıtlama yaptık, virüsü önledik” diyeceksiniz. Tabii ki kendinizi kandıracaksınız. Yukarıda verdiğim “zincir” örneğine benzetmesine geri dönün şimdi. Haksız mıyım?
Kısıtlamalar arasındaki çelişkili ve abuk farklılıkları saymıyorum bile.
Mesela kuru yemişçinin açık olduğunu, ama eczanenin kapalı olmasını söylemiyorum bile. Gazoz alabilene serbest, alkollü içecek almak isteyene market reyonlarının kapalı olmasına değinmiyorum bile.
Kısacası… Böyle olmaz beyler. Kendimizi kandırıyouz.
Virüs böyle durdurulmaz. Virüs, ancak ve ancak “Virüsü taşıyan-taşıması muhtemel insanların dolaşımı tam olarak engellenirse” durdurulabilir.
Bunca zahmet ve sıkıntıya değmesi gerekir. Aklı başında tüm bilim insanlarının vurguladığı üzere, ez an 14 gün ve belki de daha fazla gün, “tam ve istisnasız” kapanma gerek. İstisnalar, sadece hayatın idamesi için tartışmasız biçimde gerekli hizmetlerde çalışanları kapsamalı. Başta sağlık, su, elektrik, ısınma, iletişim, güvenlik ve temel gıda maddeleri temininde çalışanlardan söz ediyorum.
Kendimizi kandırmayalım.
İşin şakası yok. Virüs can almaya, hem de Sağlık Bakanlığı’nca pompalanan yalanların haricinde onbinlerce insanın canını aldı almayı sürdürüyor. Oyun oynamanın vakti değil.
Esnafı patronları kollamak ya da yardım edemediğiniz için üretimlerine ticaretine imkan tanımak uğruna, virüsün yenilmesini engelliyorsunuz.
Farkında mısınız?
-