Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

Boykot, Ahmet, CNN, vesaire…

CNN Türk’te dün akşam duygusal ve kibar bir çağrı yapıldığını duydum.

Tarafsız Bölge programının sunucusu ve aynı zamanda Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na (mealen) şöyle seslenmiş:

“Gelin, şu kurumsal boykotu sona erdirin. CHP’liler de gelip bizim CNN Türk’ün programlarında yeniden konuk olabilsinler.”

Olayın tarihçesini kısaca hatırlatmak gerekirse, 6 Şubat 2020 günü, o zaman CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Meclisi Üyesi görevlerinde olan halen Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, parti adına yaptığı açıklamada, söz konusu TV kanalının yayın politikası ve CHP’ye yönelik tutumu nedeni ile CHP yöneticileri ve her kademede üyelerinin, CNN Türk kanalında programlara çıkmayacağını bir boykot uygulanacağını duyurmuş ve vatandaşların da, çocuklarının da bu kanalı izlememelerini tavsiye etmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi ile uzaktan yakından bir ilgim, kurumsal ya da gönülden bir bağım yok. 40 yılı aşkın bir süredir medyanın her alanında profesyonel olarak çalışmış bir gazeteci olarak herhangi bir medya kuruluşuna yönelik siyasi bir boykota ilke olarak tabii ki karşıyım. Ama, ben de o gün meslekten arkadaşım-dostum olan milletvekili Tuncay Özkan’ın bu çağrısını destekler bir açıklama yapmış, CNN Türk’ün yayın politikasına yönelik eleştirilerine katıldığımı duyurmuştum. Daha da öteye giderek, benzer tavır içindeki öteki yayın organlarının (da) neden boykot edilmediğini söyleyerek CHP’yi eleştirmiştim.

Nedenini de şöyle izah etmiş ve savunmuştum. Bugün de aynı noktadayım. Şöyle ki:

Adı geçen TV kanalı ve aynı tavır içindeki medya kuruluşları, görevlerinin ve işlevlerinin “Toplumu bilgilendirmek, haber vermek, kurumsal ya da konuklarının yorumları ile adil ve sağlıklı kanaat oluşmasını sağlamak” olduğunu unutarak, iktidarın propaganda aygıtının bir makinesi, bir aracı, bir maşası olarak görev yapmaktadırlar.

Bir yayın organının (gazete, dergi, TV, radyo, ajans) gündemi, dünyayı, olayları değerlendirmek bağlamında belli bir görüşü olabilir. Belli bir ideolojinin ya da siyasi çizginin de takipçisi olabilir. Yani “tarafsız” olmayabilir. Ama adil olmak zorundadır. Tarafsızlık ve adil olmak iki ayrı durumdur. Belli bir kitleye değil, toplumun geneline yayın yapmak (ve genelde tüm kamuoyu tarafından izlenmek) gibi bir iddiası varsa, bu iddiaya uygun davranmalı, adil olmalıdır. Olmadığı takdirde, sadece belli bir görüşün, bu durumda da körü körüne iktidar (hükümet – bu durumda AKP – Recep Tayyip Erdoğan) yanlısı yayın yaptığında da “yandaş” sıfatını hak etmektedir.

Oysa CNN Türk benzeri kanallar adil olmak bir yana, belli bir siyasi partiye (veya partilere) yönelik hasmane bir tutum içinde davranarak, o partinin propaganda faaliyetlerine gözlerini kulaklarını kapatmak, seçim çalışmalarına sırt çevirmek, sadece AKP genel başkanı ve sözcülerini görüp dğier lider konuşmalarını görmezden gelmek, tartışma programında sürekli olarak belli bir partinin aleyhinde konuşan yorumcuların “çoğunluk” oluşturmasını sağlayarak “dengeyi-adaleti” bozmak gibi bir tavır içindedir.

Özellikle seçerek çağırdıkları “öteki taraftan” konukları da kendileri belirleyip, iktidar yanlısı yorumcuların karşısında (benzetmek gibi olmasın) dayak yiyecek konumlara düşürerek, sahte bir “denge” gösterisi yaptıkları da gözden kaçmamaktadır.

Dahası, örneğin CHP’li milletvekillerini konuk olarak çağırdıkları programlarda, bunların karşısına AKP’li, MHP’li vb. “muadillerini” çağırmayıp, parlamenterleri “Yandaş yazar-çizer, yorumcu, anketçi, akademisyenler” ile muhatap edip siyasal teamülleri ihlal de etmektedir.

Tartışmaları yönetirken de, “adalet”ten her defasında uzaklaşıp, iktidar cenahını kollayıcı tavırları ile yukarıda saydığım çizgiyi sürdürerek, amacını iyice ortaya koymaktadır.

Meseleyi kişiselleştirmek amacı ile değil ama bir gerçeğin vurgusunu yapmak için söylüyorum. Bu alemde, yani radyo-TV yayıncılığı aleminde, CNN Türk’ü yönetenlerin de orada ekranda görev yapanların da çoğundan (Ahmet Hakan dahil) daha uzun bir süredir bu piyasada profesyonel olarak çalışmaktayım. Konuklu programlara konuk seçimi (bir yerlerden empoze edilen konuk listeleri. Kara listeler vb.) daveti ve onlara yapılan muamele meselesinin iç yüzünü hepsinden iyi bildiğimi iddia edebilecek düzeyde deneyimli sayılırım.

Yani, kimse bize “La Fontaine’den Masallar” anlatmasın.

Şimdi Ahmet Hakan isimli sunucunun “Buyrun gelin artık ya. Bitsin bu tatsızlık” demesine kim inanır? Bilemem. Ama, çizgi değişmeden, tavır değişmeden, Türkiye’de iktidar ve bu iktidarın yönetim-iletişim anlayışı değişmeden böyle bir boykotun kalkmasını CHP’den kimse beklememeli.

Yukarıda da değindiğim üzere, benim CHP’nin kurumsal yapısı ile de karar alıcıları ile de en ufak bir bağım söz konusu değil. Karar onlara ait. Ben karışamam. Boykot kararını alırken de bana kimsenin danışacak hali yoktu. Şimdi vazgeçecek olsalar da, kendi bilecekleri iş. Sadece oturur bekler ve tabii ki kendi görüşümü dile getirir, gerekirse eleştiririm.

Ben, bu Yandaş-Yalaka-Besleme medya düzeni devam ettiği ve CNN Türk dahil belli kanallar muhalefetin sesini kısmaya, duymazdan gelmeye onlara adaletsiz muamele ettiği müddetçe, CHP’nin de öteki muhalefet partilerinin de bu boykotu genişleterek sürdürmelerinden yanayım.

Adaletten ayrılan, onurlu gazetecilik ilkelerinden “şaşan” bunun bir bedelini ödemeli ve gerek kurumsal gerekse kitlesel boykotlarla cezalandırılmalıdır.

Ahmet Hakan ve kurumu, gazetecilik standartlarını ve hasmane tavırlarını gözden geçirmeli. İktidarla aralarına mesafe koyabilmeli, gerçek yayıncı gibi davranmayı öğrenmelidir. Yoksa tarih onları bu utanç verici sicilleri ile anımsayacaktır.

- - - - -