ANIL KURTULDU
Bu yazımda İzmir’in Karataş semtinde bulunan tarihi Asansör'ü daha önce hiç duymadığımız yönleriyle anlatacağım. Asansör’ün sokağında yürürken tesadüfen tanıştığım Atakan Avcı sayesinde hikayenin detaylarına ulaştım. Asansör ile ilgili çalışmalarını ve planlarını dinledim.
Atakan Asansör ile hikayesinin 2018 yılında başladığını söylüyor. 5 senedir aklına düşen bu fikri gerçeğe dönüştürmek için çok çalıştığını anlattı ve edindiği güzel tecrübelerinden de bahsetti. Şimdi hikayeyi onun dilinden aktarmaya başlayalım. Atakan’ın hayali Tarihi Asansör’ü girişimcilerle yatırımcıların buluştuğu bir cazibe merkezine dönüştürmek. Asansörün bir kültürel miras ögesi olarak yaratıcılığı tetikleyen bir unsur olduğunu düşünüyor. Dünyayı kurtarmak isteyen gençlerin, sanatçıların buraya geldiğinde asansörün büyüsüne kapılarak ilham alabileceğini ve aynı zamanda asansörün yapılma hikayesinin de kent sorunlarına çözüm üretme aşamasında rol model alınabileceğini düşünüyor.
Şimdi gelelim hikayenin çıkış noktasına. Atakan iki konunun Asansörü çok özel yaptığını iddia ediyor.Bu iki konudan dolayı asansör dünyanın girişimcilik ve sanat merkez olmalı diye de ekliyor. Birinci konu bir metafor “asansör konuşması’, İkincisi ise asansörün kendi sosyal girişimcilik hikayesi. İlk kısım metafor demiştik. Tüm dünyada girişimcilik, film sektörü ve benzer yaratıcı endüstrilerde kullanılan bir metafor;“Asansör Konuşması – Elevator Pitch”. “Dünyayı kurtaracak bir fikrin vardır. Fakat bu fikre sermaye gereklidir ve bir yatırımcıyı tanırsın, bu fikrini anlatmak istersin. Şans eseri plazanın önünde yakaladığın yatırımcı aceleyle giderken önünü kesersin ve fikrini anlatmaya çalışırsın. Acelesi olan yatırımcı da derki, ‘çok acelem var, yukarıda bir toplantıya yetişiyorum, asansörde konuşalım mı?’ İşte o sırada girişimcinin sınavı başlar. Dünyayı kurtaracak cesareti vardır fakat bunu anlatmak için asansörle yukarı çıkacak kadar vakti vardır.” İşte buna asansör konuşması metaforu denir. Atakan diyor ki bu metaforu gerçek hayatta bir asansörde uygulayalım. Hem de kentin en önemli sembollerinden biri haline gelmiş tarihi bir asansörde. İnsanlar gerçekten asansörde konuşsun. Senaryolarını, iş fikirlerini, hayallerini, dertlerini anlatsınlar. Tabi burda metafor asansörün içini kastediyor ama İzmirliler için asansör aynı zamanda bir buluşma noktası ve bir sokak. İnsanlara dertlerini anlattıkları ortamı vermişken aynı zamanda dinleyecek birileri de olmalı.. İşte bu noktada bu ihtiyaç aynı zamanda başka bir ihtiyacı da tamamlayabilir diye düşünüyor Atakan. Asansör tıpkı Silikon Vadisi gibi, Palo Alto gibi.. girişimcilerin, senaristlerin yatırımcı ve yapımcılarla karşılaştığı bir alana dönüşebilir. Dönüşmeli diyor. Atakan genç bir arkadaşımız ama şehir için çizdiği vizyona bakar mısınız?
Kentin en önemli kültürel miras öğelerinden biri olan bir yapıyı sıkça kullanılan uluslararası bir metaforla eşleyerek, kent ekonomisi ve yaratıcılığı için bir kaldıraç ya da bir markaya dönüştürmek. Atakan bu yatırımcılardan birini bulmuş..İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer ile İzmir 7 startup kurucusunu 22 Aralık 2021’de Tarihi Asansörde bir araya getirmiş. Tunç Bey sırayla bu girişimci gençlerle asansöre binmiş ve yukarı çıkana kadar onları dinlemiş. Ufak bir bilgi Asansörün yukarı çıkması tam 1 dakika sürüyor. Başkanın 7 sunumu da beğendiğini biliyoruz. Şimdilerde ise buna benzer yeni organizasyonlar düzenlemeyi planlıyor Atakan. Gelelim hikayenin ikinci kısmına, Asansörün kendi hikayesine. Günlerden 15 Ocak 1905, Yer İzmir, Karataş. Farklı toplulukların huzur ve barış içinde yaşadığı çok kültürlü bir yer. Hikayemizin ana karakteri ise 1849 İzmir doğumlu Nesim Levi. İzmir bilindiği üzere zamanında Avrupa’dan göç etmek zorunda kalan Sefarad Yahudilerine kucak açan ve bir yuva haline gelen ve nice toplulukların da benzer şekillerde kendisi için yuva olarak adlandırdığı bir coğrafya, bir memleket. Bilindiği üzere Nesim Levi İzmir’de ticaretle uğraşan, taşımacılık, tekstil ve uluslararası ticaret ile uğraşan bir iş insanı. Rivayete göre İzmir’de ondan varlıklı olanların sayısı bir elin parmaklarını da geçmiyor. Ve Eski İzmir limanı dediğimiz bölgede oldukça aktif bir ticaret yürütüyor. Bu farklı topluluklar bugünkü Halil Rıfat Paşa caddesi ve Mithatpaşa caddesi arasındaki bölgede yaşıyor. Fakat günlük işler ve sosyal ilişkiler sebebiyle sürekli Mithatpaşa caddesi ve eski Basmane bölgesine de gidip geliyorlar.
Bu iki bölge arasında yüksek bir kot farkı var. günümüzde bile bu bölgelerde ara ara görebileceğiniz yüksek sayıda basamaklardan oluşan merdivenler var. Yukarı mahallede yaşayan insanlar bu merdivenler aracılığıyla ulaşımlarını sağlıyorlar. Takdir edersiniz ki bugün bile bu merdivenleri kullanarak çıkmak oldukça zor ve yorucu. Ayrıca tehlikeli. Günlerden soğuk bir kış günü ve Nesim Levi’nin çok yakın aile dostu olan Devidas ailesinin en büyükleri bu merdivenlerden inerken düşüyor ve bacağını kırıyor. Demiştik ya çok tehlikeli diye, bu ilk olay da değil. Bunun üzerine bu işin böyle gitmeyeceğini düşünen Nesim Levi derin derin düşünüyor ve bu işin böyle gitmeyeceğini kabul ediyor. Burada toplumu etkileyen bir sorun var ve bunu çözmek gerek diyor. Tıpkı bir girişimci refleksiyle düşünmeye başlıyor ve bir çözüm buluyor. Hikaye bu ya Nesim Bey bu kot farkında kaynaklanan yüksekliğe “bir asansör yapmak gerekir” diyor ve başlıyor çalışmaya. Bir kaç aylık çalışma sonucunda nasıl bir asansör inşa edeceklerini ve inşa malzemelerini nasıl tedarik edeceklerine karar veriyorlar. Asansörün dış cephesini ve temelini Marsilya da ki mimar arkadaşlarından tedarik ettiği turuncu tuğlalarla kaplıyor. Asansörün kendisini ise bir Alman firmasının(bu bilgi Nesim Levi’nin torunun torunundan alınmıştır) kullanmadığı sağlam kabinleri olan bir asansör firmasından tedarik ediyor. 2 yıllık çalışma sonucunda bu asansörü inşa ediyorlar.
Bugün de olduğu gibi böylesine bir yapı inşa edildiğinde bir açılış ve lansman yapılıyor diye hayal ettik. Asansörün bitirildiği ve İzmirlilerin kullanımına açıldığı o ilk gün Nesim Levi Asansör’ün önünde kalabalığa bir konuşma yapıyor. “Evet bu asansör engelli kardeşlerimiz, hamile kadınlarımız, yaşlılar ve çocuklarımız için hatta yük taşıma için önemli bir hizmet. Umarım hayatlarınız bundan sonra daha da kolaylaşacak..” der. Atakan bu bilinen hikayeyi ve bilinmeyen detaylarını araştırarak ortaya çıkarmış. Bu hikayeden ötürü Nesim Levi’nin önemli bir sosyal girişimci olduğunu ve günümüz gençlerinin, girişimcilerinin onu rol model alabileceğini söylüyor. Ek bir bilgi; bu asansör literatürde sokak asansörü olarak geçiyor. Sokak asansörlerinden dünyada yalnızca 3 tane var. Atakan bunlara ‘3 Asansörler’ diyor. Çünkü hepsi birbiriyle bağlantılı. Bildiğimiz üzere İzmir - Tarihi Asansör (1907), Lizbon - Santa Justa(1902), Salvador - Elevador Lacerda(1873). İzmir’de ki asansörü Nesim Levi inşa ediyor, bildiğimiz üzere inşasında Eyfel kulesinin mimarı ve Levi’nin arkadaşı Gustav Eiffel De teknik danışmanlık veriyor. Bilmeyenler için küçük bir bilgi Gustav Eiffel İzmirdeki Konak Pier ve Basmane Garının da mimarı. Lizbon'daki asansör ise Gustav Eiffel’in atölyesinden çıkan bir mühendis Raoul Mesnier du Ponsard tarafından yapılıyor. Salvador’daki asansörü yapan mimar ise Antônio de Lacerda zamanında Lizbon’dan Brezilya Salvador’a göç etmiş bir aile. Tam bir Sunay Akın anlatısı gibi, bu bağlantıların ortaya çıkmasını da yine Atakan sağlıyor. İşte hayal kurmak, hayaline tutkuyla bağlı olmak böyle bir şey galiba. Şimdilerde İzmirdeki Saat kulesinin mimarı Raymond Pere ve Tarihi Asansörün mimarı Nesim Levi’nin ana karakterler olduğu bir çizgi roman yazmaya başlamış Atakan. Çizgi Roman 1899 Dünya Paris Fuarıyla başlıyor. İçerisinde Sultan Abdülhamid, Eyfel kulesinin inşası, Saat Kulesinin inşası, Payitaht, İttihat Terakki, Tarihi Asansörün inşası, bolca İzmir manzarası ve eski yapıları ve bolca 1900’lerdeki İzmir yaşantısından karelerin olacağını söylüyor Atakan. Ve ekliyor bu hikaye bir girişimcilik serüveni olarak ele alınacak. Atakan 5 yıldır bu hikayenin ve hayalin peşinde. Onunla tanıştığımızda Asansörün sokağındaki kafelerden birinde garsonluk yapıyordu. Kendisi, takip ettiği girişimcilik macerasındaki yolun bu kafeye çıktığını söyledi. Bu kafede çalışarak. Asansörün hikayesinin yanı sıra, orada yaşayan insanları, esnafı, mahallenin ağır abilerini, güleryüzlü ablalarını ve Gülay Teyzeyi ve Semra Ablayı bu sayede tanıyabilmiş. Ve bu kafede çalışırken o sokağa gelen yüzlerce turiste her gün asansörün gerçek hikayesini anlatıyor. Son olarak şunu aktarabiliriz; Atakan yakın zamanda buradabir ilham veren konuşmalar ve talkshow programı karışımı yeni nesil bir etkinlik serisi düzenlemeye başlayacak. Bu konuda anlatacak hikayesi olan konuşmacılar hem de finansman arıyor. Hayalin peşinden koşan bir genç görünce yazmamak olmazdı. Diyor ki asansöre dair hala yapılabilecek ve öğrenilecek çok şey var. Çağrısı şu; anlatacak derdi olanlar gelsin, Asansörde Konuşalım