Independent Türkçe’nin haberine göre; Arazi kullanımı ve tarım ilişkisi hakkında şuna kadar hazırlanmış en kapsamlı çalışma olan rapora göre insanların neden olduğu sera gazı emisyonları topraklara eşi benzeri görülmemiş zararlar veriyor ve gıda güvenliğini tehdit ediyor.
Toprakların büyük bir baskıyla karşı karşıya olduğunu ve bu baskının iklim değişikliğiyle giderek daha da fazla derinleştiğini gösteren çalışma, aynı zamanda sürdürülebilir arazi yönetiminin iklim krizinin çözümüne büyük katkı sağlayabileceğini de ortaya koydu.
Türkiye’ye dair önemli bulguların da yer aldığı raporun başyazarları arasında, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de yer aldı. Aynı zamanda TEMA Vakfı Bilim Kurulu üyesi olan Türkeş, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu çölleşme riskini, Kaz Dağları’nda yaşananları ve IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Kullanımı Özel Raporu’nu Independent Türkçe’ye değerlendirdi.
Raporun önemine vurgu yapan Prof. Dr. Türkeş, “Rapor iklim değişikliği, arazi bozulumu ve çölleşmeyle savaşımı en geniş anlamıyla, çok disiplinli ve çok sektörlü olarak ele alıyor” diye konuştu.
Türkeş’e göre diğer ülkelerle birlikte Türkiye'nin de raporu dikkate almasında yarar var. Çünkü bu aynı zamanda, ekosistemlerin, insan sağlığının, su kaynaklarının ve gıda güvenliğinin güvence altına alınması açısından da çok önemli.
Ülkemiz kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya
İklim değişikliği, çölleşme riskini her geçen gün artırıyor. Bilim insanları, dünyanın geri kalanında olduğu gibi ülkemizde de kuraklığın şiddetinin giderek arttığını söylüyor.
IPPC’nin dün yayımladığı arazi kullanımı raporuna göre, küresel ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre bir derece eşiğini aştı.
Türkiye’de ise ortalama sıcaklık artışı 1,5 dereceyi şimdiden geçti. Bu sıcaklık artışı ve iklim değişikliğinin etkileri, Türkiye’de kuraklık ve çölleşme riskini her geçen gün daha da artırıyor.
Daha önce, Çölleşmeyle Mücadele İlerleme Raporu da Türkiye’deki çölleşme tehdidini gözler önüne sermişti. 2018 yılında yayımlanan raporda, Türkiye topraklarının %25,5’i yüksek, %53,2’si ise orta derecede çölleşme riski ile karşı karşıya olduğu belirtilmişti.
Prof. Dr. Türkeş’e göre, IPCC'nin söz konusu raporunda çok açıkça hem çölleşmeyle hem arazi bozulumuyla hem de iklim değişikliğiyle savaşta arazi temelli uygulamaların, önlemlerin, politikaların olumlu sonuç verebileceği söyleniyor.
Türkeş, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:
Türkiye, iklim değişikliğiyle ve çölleşmeyle mücadelede doğru adımlar atarsa, yani ormanlarını korursa, arazi tahribatını ve amaç dışı tarım alanlarının açılmasını önlerse, iklim değişikliğiyle mücadeleyi sera gazı salımlarını azaltmanın yanında arazi temelli verirse çölleşme riskini azaltabilir, başarılı olabilir.
En önemli nedenlerden biri ormansızlaşma
Raporda iklim değişikliğiyle mücadeleye fayda sağlayabilecek bir dizi arazi temelli girişim önerisi bulunuyor. Bunlardan en önemlileri arasında ormansızlaşmanın önlenmesi ve ekosistemlerin onarılması gibi önlemler var.
TC. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın hazırladığı Türkiye İklim Değişikliği Eylem Planı 2011 – 2023 adlı raporda da arazi kullanımına dair şu hedefler yer alıyor:
Ormansızlaşma ve orman zararlarını 2020 yılına kadar 2007 yılı değerlerine göre %20 azaltmak (...) 2013 yılı sonuna kadar arazi kullanımı ve ormancılık konularında iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik gerekli yasal düzenlemeleri yapmak…
Öte yandan Prof. Dr. Türkeş bu hedeflerin ne ölçüde başarılabildiğinden emin değil.
Söz konusu hedeflerin ne kadarının gerçekleştirildiğine dair somut bilgilerinin olmadığını söyleyen Türkeş konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
Türkiye'de ormansızlaşmayla ilgili olup bitenlere ve uygulamalara baktığımızda madencilik, termik santraller, otoyollar, yol ve köprü yapımlarında doğal ormanların yok edildiğini biliyoruz. Bunu söyleyebilirim.
Kaz Dağları’ndaki ormansızlaşma
Çevreci aktivistler bir süredir, Çanakkale’nin Kaz Dağları bölgesinde yer alan Kirazlı-Balaban'da ciddi boyutlarda ağaç kıyımı yaşandığını söylüyor.
Bölgedeki ormansızlaşmaya karşı 26 Temmuz’dan beri nöbet tutan çevreciler, arazide altın arayan Kanadalı madencilik şirketi Alamos Gold’un yerli ortağı Doğu Biga Madencilik’i protesto ediyor.
"Su ve Vicdan Nöbeti" için 5 Ağustos'ta kitlesel bir yürüyüş düzenlenmiş ve yürüyüşün hedefi, söz konusu şirketlerin bölgedeki şantiyesi olmuştu. Bu yürüyüşle birlikte bölgedeki madencilik faaliyeti ülke gündemine oturmuş, madencilik çalışması da çok sayıda sanatçı ve politikacı tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Madencilik faaliyeti kapsamında kaç ağacın kesildiği henüz belirsizliğini koruyor. ÇED raporunda 45 bin 650 ağacın kesildiği söylenmesine rağmen TEMA Vakfı’nın verilerine göre bu sayı tam 195 bin.
Prof. Dr. Türkeş’e göre Kirazl-Balaban'da 195-230 bin arasında ağaç kesildi. Bu kesimlerin yasa dışı olduğunu söyleyen Türkeş, “Ağaçların kesilmesiyle ilgili suç duyuruları yapıldı ve diğer ÇED'e aykırı, yasalara aykırı konularda da bu suç duyuları sürecek” diye konuştu.
“Yargıda süren davalara rağmen orman kesimi yapıldı ve orman kesildikten, işler bittikten sonra ruhsatı verildi” diyen Türkeş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Çanakkale'de şu anda protestoların sürdüğü Kirazlı-Balaban çok özel bir konu. Bölgede Kanadalı maden şirketi Alamos Gold'un yapmak istediği siyanürlü altın-gümüş madenciliği, 2017-2018'de yaşa dışı orman kesilerek, ruhsatı ancak iki yıl sonra alınarak gerçekleşti.
“Türkiye su fakiri bir ülke olmaya yaklaşıyor”
IPCC'nin yayımladığı raporda, iklim değişikliğinin Türkiye’de su arzında azalmaya ve su kalitesinde düşüşe neden olduğunu belirtildi. Buna göre Türkiye her geçen yıl su fakiri bir ülke olmaya daha da yaklaşıyor.
Şu an yaklaşık bin 500 metreküp olan kişi başına düşen su miktarının 2030’da yaklaşık bin 100 metreküpe düşeceği, 2040’larda ise 700 metreküpe kadar gerileyebileceği öngörülüyor.
İklim değişikliğinin yanında su fakirliğinin en önemli sebeplerinden biri de su kaynaklarının bilinçsizce tahrip edilmesi.
Örneğin Kaz Dağları'ndaki maden faaliyetiyle Çanakkale'nin biricik su kaynağının tehlikeye atıldığını söyleyen Türkeş, “Şu anda Çanakkale'nin biricik içme suyu kaynağı olan Sarıçay akarsuyunun su toplama havzasının üst bölümü tümüyle açılmış durumda. Yani buradaki doğal ve biyolojik çeşitlilik açısından zengin orman ekosistemi yok edildi. Ve burası demin de söylediğim gibi Çanakkale'nin biricik içme su kaynağını besleyen yukarı havzada bulunuyor” diye konuştu.
“Çanakkale açısından ciddi bir risk var. Hem susuz kalma hem de içme, kullanma suyunun azalması, zehirlenmesi bunlardan bazıları” diyen Türkeş, sözlerine şöyle devam etti:
Kirazlı-Balaban ayrıca, Kaz Dağları'yla birlikte yörenin başlıca akarsularını besleme havzası rolü üstlenmiş durumda. Yani bir yandan orman ekosistemi tahrip ediliyor ve biyolojik çeşitlilik yok ediliyor, bir yandan da su kaynakları üzerinde çeşitli madencilik etkinlikleri özellikle siyanürlü altın-gümüş madenciliği bir yandan da termik santrallerle ciddi çeşitli riskler oluşturuluyor.
Buna göre Akdeniz bölgesinde hava sıcaklığı ve yağış rejimlerinde yaşanan değişiklikler önemli miktarda tarımsal ürün kaybına neden oldu. Raporda ayrıca, kentsel alanların büyümesinin özellikle Akdeniz iklimlerinde çölleşmeye yol açtı belgelendi.
Raporda risk altındaki Akdeniz iklimi ülkeleri arasında Türkiye’nin yanı sıra İspanya, İtalya ve Yunanistan da sayıldı.