Laf olsun torba dolsun diye siyasiler dillerine demokrasi ve insan haklarını doladılarsa, işimiz iş.
Washington Post’un yayıncısı Fred Ryan, “Öyle olmadığını söyle, Joe” manşetini attığı dünkü yazısında tam da böylesi bir hayal kırıklığından bahsediyordu.
Amerikan Başkanı Biden, seçim kampanyasını yürütürken, Cemal Kaşıkçı’nın cinayete kurban gittiğine ve bedeninin parça parça edildiğine ve Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bu işin emrini verdiğine inandığını söylemişti.
Ryan, bir de Biden’ın şunu dediğini hatırlattı yazısında: "Bedelini ödeyecekler ve bunun sonucunda hak ettikleri gibi dışlanacaklar."
Amerikan istihbaratının geçen hafta yayınlamasına izin verilen raporunda da son derece diplomatik bir dil kullanılarak Veliaht Prens’in bu cinayetin emrini verdiği yönündeki şüphe yoğunlaştırılmıştı.
Ryan, Biden yönetiminin bu istihbarat raporunun yazımına gösterdiği titizlik ve MBS’e karşı etkin bir eylem planının eksikliğinden belki de yola çıkarak, “Başkan Biden, bir kampanya vaadiyle ilgili ilk büyük sınavıyla karşı karşıyadır ve öyle görünüyor ki başarısız olmak üzeredir,” diye yazdı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price da dün MBS’i doğrudan sorumlu tutmama yönündeki kararlılıklarını savundu. Price, Biden yönetimi MBS'e karşı yaptırımlar uygulayarak doğrudan hedeflense idi "daha dramatik ve daha sert bir şey" yapmış olsaydı, Riyad'da ABD’nin etkisinin "büyük ölçüde azalacağını" belirtti.
Cemal Kaşıkçı, Suudi vatandaşı ve Washington Post yazarı bir gazeteciydi. Ekim 2018’de, Türk nişanlısı ile evlilik işlemlerini tamamlamak için İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğuna gitmişti. Bir daha da canlı göreni olmadı.
Türk istihbaratının, yabancı elçilikleri ve konsoloslukları dinlediği de bu vahim cinayetin aydınlanma sürecinde ortaya çıktı. MİT’in, Amerika dahil diğer istihbarat örgütleri ile bu ses kaydını paylaştığı söylendi. Sonuçta, Kaşıkçı’nın, kendi memleketinin konsolosluğunda öldürüldüğü şüphe götürmez şekilde sabitlendi.
85 yaşındaki babasından sonra Suudi Krallığının “tek sesi” olmaya hazır bekleyen MBS ise tekin olmayan bir karakter. Vukuatı bol. Hesap verebilirliği, sıfır.
Biden yönetimi, uluslar arası ilişkilerde demokrasi ve insan haklarını öncelik edeceği mesajını verirken ilk sınav olarak kendine Kaşıkçı cinayetini seçti. Trump yönetimi, bu meseleyi hasır altı etmişti. İstense, pas geçilebilirdi. Bir oldu bitti durumuna alışılmıştı.
İsteyerek, bilerek bu dosya açıldı. Ne oldu?
Henüz olan, olmakta olandan daha beter gibi duruyor. Trump, alışılmadık parametrelerde yaşayan ve benzeri görülmedik bir başkan profili çizen biri olarak zaten pek de muteber bir karakter olarak algılanmıyordu. Biden ise yerleşik düzenin fiziken beliren yüzü gibi karşımızda. MBS’in, Kaşıkçı’nın öldürülmesinden mesul olduğunu bilip ve bu olayın üzerine gidip bir istihbarat raporu paylaşıldıktan sonra kenara çekilmek ... hakikaten ne denir ki buna!!!
Washington Post’un yayıncısının dediği gibi Biden bu işte başarısız olursa, korkarım ki Amerika’nın demokrasi ve insan hakları söylemi bundan sonra dikiş tutmayacaktır. Zira 11 Eylül’den itibaren bölgemizde Amerika’nın olumlu bir izine zaten pek rastlanmıyor.
İran’la nükleer anlaşmaya dönmek için yapılan bir manevra olduğu yönündeki yapılan yorumlar da dahil olmak üzere tüm bu yapılan açıklamaları kakafoni kıvamı dinlediğimi de söylemek isterim.
Bakın burası önemli! Bir insan öldürüldü. Emri kimin verdiğini dünya alem biliyor ve fakat hiçbir şey yapılamıyor. Bu, korkunç bir durumdur. Metaforlar kurup bir şeylerle denklemeye çalışıp, anlamlar yüklemeye veya yorumlar yapmaya gerek yok. Eğer ki MBS’e dokunulmayacaktı ise Biden’ın bu çıkışı yapması Trump’ın siyasetinden daha beter olmuştur.
Biden, bu durumu değiştirecek bir adım atmadan demokrasi ve insan hakları gündemi ile konuşmasa yeridir.
- - - - -