Şunu baştan söylemek isterim: Erdoğan’ın yanlış iç ve dış politikalarının toplamını, Joe Biden’ın “soykırım” demesinin yegane nedeni olarak görmüyorum. Olsa olsa kolaylaştırıcı bir etkisi olmuştur. Makul bir bahane olarak arkasına rahatça saklanılabilir diye hesap edilmiştir. Ülkenin zafiyetleri kaçınılmaz bir fırsat yaratmıştır. Ve fakat Biden’ın açıklaması, Erdoğan’ın çok ötesinde “yedi ceddimizi bağlayan” bir kanaatin sonucudur.
“Her yıl bugünde, Osmanlı dönemi Ermeni soykırımında ölenlerin yaşamlarını hatırlıyor ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz,” diyerek lafa başlıyor Biden, Amerikan Başkanı olarak yayınladığı ilk gelenekselleşmiş Ermeni Anma Günü açıklamasında ve şöyle devam ediyor: “24 Nisan 1915’te Osmanlı yetkililerinin Constantinople’da Ermeni entelektüellerini ve cemaat liderlerini tutuklayarak başlattıkları (süreçte) bir buçuk milyon Ermeni sınır dışı edildi, katledildi veya soyları sonlansın diye ölümüne yürütüldüler. Büyük Felaket’in kurbanlarını saygıyla anıyoruz ki yaşanan korku tarihte kaybolmasın. Ve nefretin her halinin yıkıcı etkisine karşı her daim tetikte kalmak için hatırlıyoruz.”
Biden, Amerikan tarihinin en yaşlı başkanı olarak işbaşı yaptı. Yaklaşık elli yıldır da aktif olarak siyasetin içinde. Siyasi kariyerinde de ağırlıklı olarak dış politika konularına odaklandı. Baba Bush’tan bu yana bu konulardaki en deneyimli başkan. 2003 Irak müdahalesinden sonra bu ülkenin 3’e bölüneceğini öngörmüştü. Irak, teknik olarak bölünmedi ama bir bütün olarak da sağlıklı işlediği söylenemez. Arada bir yerde can çekişiyor. Biden’ın karnesi de işte böyle alacalı-bulacalı. Ancak ve lakin, Ermeni halkının soykırıma uğradığına olan inancında samimi. Ermeni lobisinin bastırması ile bu şekilde düşünmüyor. Bu şekil düşünür hale gelmiş bir birey. Tarihi böyle okuyor. Aynı Amerikan halkının, genel anlamda kanaatinin de böyle olduğu üzere. Belki yaşına istinaden; belki bir ikinci dönemi yaşayamayacağına duyduğu tedirginlikten, fırsat eline geçmişken kendisi için doğru olanı yaptığına inanarak bu kararı verdiğine şüphe yok. Bunu teslim etmek gerekli...
Dahası, Biden, “Amerika geri döndü” dediğinden bu yana ilginç bir güç gösterisi ve kazanımı da elde etmişe benziyor. Putin’e, Ukrayna ve Navalny üzerinden çıkışıyor; Çin’i, Uygur Türklerine karşı soykırım yapmakla suçluyor ve bize karşı dedikleri de ortada ve fakat Erdoğan dahil bu diğer iki lider de geçtiğimiz hafta Biden’ın öncülük ettiği İklim Zirvesine sanal ortamda da olsa katıldılar. Bu kadar ağır ithamlar ortada iken, tarafların bu “kriz eşiği gerilimini” idaresinin hali dikkat çekici.
Kongre’deki karar tasarılarına karşı savunma
Amerikan başkentinde gazeteci olarak çalıştığım on-iki yıl boyunca Kongre’ye bu karar tasarıları ya her sene ya da sene aşırı gelmekteydi. Lobi firmalarına akıtılan paraların önemli bir kısmı bu karar tasarılarının kabul görmemesi için harcanıyordu. Hiç unutmam, 2007 yılında Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde yapılan oturumda tasarı geçerse Türkiye İncirlik üssünü kapatacağını söyleyerek rest çekmişti. O yıl da Irak’ta kan gövdeyi götürüyordu. Amerika’nın Irak günahı bir kenara, Türkiye’nin insanlık suçu işlediğine dair uğradığı bir ithama karşı kendini koruma refleksi, sıcak ateş altındaki NATO müttefiki Amerikan askerlerinin gıda, su ve yakıt ihtiyaçlarını kesmek olduğunu duyunca irkilmiştim. Zira Türkiye, kendini esastan savunmuyordu. Adeta coğrafyasının önemine dayanarak şantaj yapıyordu.
Türkiye, 600 yılı aşkın süren bir imparatorluğun nasıl bittiğini anlatamadı. Erdoğan’dan önce de anlatamadı; Erdoğan’la da anlatamadı. Ve Amerikan siyaseti, Türk halkına, esastan, soykırım yapmış ataların torunlarısınız dedi. İtham ağır. Geçiştirilebilecek bir durum değil.
Erdoğan, Amerikan siyasetinin, tarihte yaşanmış bir olaya dair yargı verebilecek yetkisi olmadığını söylüyor. Haklı. Zira siyaset, bugünün işine bakar; bugünün sorunlarına çözüm bulmaya çalışır. Ama hepimizin malumu, son yirmi yıldır siyasi tarihimize dair o kadar çok şey duyduk-işittik ki yakında milletçe tarih üzerine ordinaryüs profesör çıkacağız – elbette Türkiye standartlarında!
Bir soykırım iddiasına karşı savunmanız jeostratejik öneme indirgendi ise zaten bu argümanı kaybetmiş ve bir gün yenilgiyi tatmanız kaçınılmaz olmuş demektir. Türkiye, kendi perspektifinden bildiği tarihi anlatamadıysa, eksiği olmuş. Ve fakat tarih bir yere kaçmıyor. Bugün bunu daha iyi yapabilecek bir yol bulunsa yapılır, ve yol alınır.
Biden’ın açıklamasını Erdoğan odaklı okursak konunun ciddiyetini ıskalamış oluyoruz kanaatindeyim. Bu memleket hepimizin. Muhalefetin böylesi bir konuda sorumluluğu alıp, daha iyi iş çıkarmasının önünde bir engel yok. Sürekli Erdoğan’ı suçlayarak veya devletin bu sorunlara çözüm bulmasını bekleyerek bu işler olmuyor. Geçen gün Psikiyatrist Vesile Şentürk Cankorur bir yayınımda bahsetmişti. Bizler hala imparatorluk geçmişimizden özgürleşip, bir işin sorumluluğunu alıp, kendimiz harekete geçemiyoruz; hala daha devletten bekliyoruz diye. Belki bu yaşanan biraz silkinmemize aracı olur.
Atalarımız, soykırım yapmadı ise konuyu esastan görelim. Aman şimdi sokaklarımızda bir şiddet yaşamayalım diye endişelenmeyeceğimiz bir toplum yaratalım. Tarihi verileri daha iyi, daha isabetli nasıl anlatırız diye kafaları yoralım. Herkesin, her dilde, rahatça anlayabileceği şekilde bu meseleyi gün yüzüne çıkartalım. Yaptığımız iş içimize sindiğinde, inanın jeostratejik önem veya iktidarın memleketi yönetememe durumları çok da önemli olmayabilir. Çok fena geri ve geç kaldık.
Ermeni lobisinin ise bundan sonra nasıl hareket edeceğini bilmiyoruz. Kaliforniya’da, bir dizi davanın açılmasına olası olarak bakılıyor. Bu davalar açılsa bile, buradan bir yere varılır mı kocaman bir soru işareti. Ancak şu kesin ki Türkiye’nin adı sürekli negatif gündemle dünya kamuoyunda yer alacak. Bu da idaresi kolay bir fırtına değil. Yargıçların önüne giden dosyalarda da Erdoğan’ın bu memleketi nasıl yönetemediğinin başlıkları (S-400/F-35; Halkbank, FETÖ vs) olmayacak. Dava dosyası ola ki kabul edilirse esastan görülecek. Ve esasta da Türkiye’nin argümanlarının Erdoğan’dan bağımsız ve sağlam olması gerekiyor. Eğer ki bu işi doğru idare edebilmesini başarırsak, bugünün hezimeti gibi gözüken bir açıklama en büyük nimetimiz bile olabilir. Adımızı temize çekebiliriz. Ermeni terörüne kurban verdiğimiz nice diplomatımızı da böylelikle daha anlamlı onurlandırmış oluruz. Ya da şu savrulmuş halimizle kalakalırız...
-