Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, bakanı olduğu Ticaret Bakanlığı'na kendi şirketinden dezenfektan satan Ryhsar Pekcan'ın dosyası kapatılırken ulaştığı fişleme belgelerini yazdı. Terkoğlu, "Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kendi bakanlığına dezenfektan satan eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın dosyasını kapatma kararı aldı. Ben de tam bu sırada, Pekcan’ın bakanlığından sorgusuz sualsiz atılan memurlara denk geldim" dedi.
'BİR GÜNDE TERÖR BAĞLANTILI SAYILDILAR'
Terkoğlu, "Devletin çeşitli birimlerinde görev yaptıktan sonra seçilerek gümrüğe alınmışlardı. Yıllarca gümrüklerde çalışmışlardı. Haklarında bugüne kadar herhangi bir soruşturma açılmamıştı. Bir günde fişlemeyle “terör bağlantılı” sayılmışlar, işlerinden olmuşlardı" ifadelerini kullandı.
Terkoğlu'nun yazısı şu şekilde:
Şimdi sabah erken kalkan “milli kurtuluş savaşı” başlatıyor. Oysa bir asır önceki, yalnız dışarıya karşı bir bağımsızlık hamlesi değildi. Aynı zamanda millet olma süreciydi. Atatürk, daha Cumhuriyet bile kurulmadan, 27 Ekim 1922’de, Bursa öğretmenlerine anlatıyordu: “İtiraf edelim ki biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu. Üç buçuk senedir tamamen millet olarak yaşıyoruz.”
Peki, millet neydi?
Dünya faşizme giderken, 1931’de, Medeni Bilgiler ders kitabında, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” demişti. Millet üzerinden yapılan her türlü ayrımcılığa da erkenden tavır almıştı. Haliyle, yüz yıllık ders: Milleti bölen, milleti ayrıştıran, bunu da en tepeden yapan kişi “milli mücadele” veremez.
BAKAN AKLANDI YA MEMURLAR!
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kendi bakanlığına dezenfektan satan eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın dosyasını kapatma kararı aldı. Ben de tam bu sırada, Pekcan’ın bakanlığından sorgusuz sualsiz atılan memurlara denk geldim.
Önce şunu söyleyeyim. Devlet, kamuya ait üniformayı, bir şeyhten, bir örgüt liderinden emir alan kimseye vermemeli. Öte yandan, bu kriter somut olgulara, delillere göre yapılmalı. Kişiler, düşüncelerine, inançlarına, etnik kökenlerine, yaşam tarzlarına bakarak damgalanmamalı. Konuştuğum memurlarsa, kendilerine karşı, bu ilkelerin tam tersine ayrımcılık yapıldığını söylüyordu.
İlginçtir, tamamı Kürt kökenliydi. Üniversite mezunuydular. Devletin çeşitli birimlerinde görev yaptıktan sonra seçilerek gümrüğe alınmışlardı. Yıllarca gümrüklerde çalışmışlardı. Haklarında bugüne kadar herhangi bir soruşturma açılmamıştı. Bir günde fişlemeyle “terör bağlantılı” sayılmışlar, işlerinden olmuşlardı.
FİŞLEME BELGESİ ORTAYA ÇIKTI
Diyeceksiniz ki belgesi var mı?
Ben de bunu sordum. Görevden atıldıktan sonra haklarını aramaya karar vermişlerdi. Yetmemiş, savcılığa giderek kendileri hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı. Aklanmışlardı, hatta haklarında göreve dönme kararı çıkmıştı. Gelgelelim, çoğu artık kurumuna küsmüştü. Bu hak arama sürecinde, bakanlık içinde fişlendiklerini anlamışlardı.
Şöyle anlatayım. OHAL sürecinde Ticaret Bakanlığı’nda da “temizlik” dedikleri bir süreç yaşandı. Önce memurlara “Bildiğiniz kişiler hakkında ihbarda bulunun” denildi. Sonuç vermeyince gümrüklerde bir birim oluşturuldu. Anlattıklarına göre, bu birim AKP-MHP tandanslı isimlerden seçilmişti. Bunlar da somut olgulara değil, duyumlara dayanarak bir rapor hazırladılar. Ve bu rapor, tam bir fişlemeydi. Memurların hak arama sürecinde bir mahkeme dosyasına girmiş ve böyle ortaya çıkmıştı.
‘FIRSAT BULURSA HAİN OLUR’
7 Kasım 2016 tarihli, üç müdür ve amirin imzasını taşıyan raporu okudum. Bazı ifadeler şaşırtıcıydı.
Örneğin PKK bağı bulunamayan Kürt kökenli M.E. isimli gümrük memurunun adının karşısında şu ifadeler yazıyordu:
“PKK terör faaliyetleri kapsamında, en ufak bir güç gösterisinde veya fırsat bulduğunda, devlete hainlik yapacağı ehliyetine sahip olduğu tahmin edilmektedir.”
Fişleme niteliğindeki rapor, memurun niyetini okuyor, onun hainlik potansiyeli taşıdığını söylüyordu.
Mardin’de kalabilmek için Mardin Belediyesi’ne tayin başvurusu yapmayı düşünen memur G.D. için ise şu ifadeler kullanılıyordu: “PKK terör örgütü sempatizanı, bu oluşum içinde geçmiş dönemde Mardin Belediyesi tarafından geçiş ve talep yazısı yazıldığına dair duyumlar alınmıştır.”
Raporu hazırlayanlara göre, Mardin Belediyesi PKK’nindi. Bu belediyeye tayin olmayı düşünen memur da PKK sempatizanıydı.
İşin ilginci, “çözüm süreci” denilen ortamda, “HDP’ye oy verdiği duyumu” da memuriyetten atılma sebebiydi. Y.A’nın karşısında şu yazıyordu:
“7 Haziran 2015 seçim döneminde HDP ve söz konusu partiye yakın terör örgütünün propagandasını yaptığı, PKK terör örgütü sempatisi bulunduğu duyumları alınmış…”
Sahiden de sadece duyumlarla, Kürt kökenli yurttaşlar hain ilan edilmişti. Kriterler açıkça fişleme nitelikliydi. Nitekim yargı da bu ifadeleri ciddiye almamıştı. Ama kendilerine verilen soruşturma görevini başka görüşteki, etnisitedeki, anlayıştaki memurları tasfiye için kullanan bir grup, hem insanları işinden etmiş hem de devleti lekelemişti.
Kürt düşmanlığı aynı zamanda Türk düşmanlığıdır. Millet olma fikrine açılmış savaştır. Yüz yıl önce “ulusal kurtuluş” sayesinde cemaatten millete geçtik. Yüz yıl sonra ulus devrimini yıkanlar sayesinde paramparça edildik. Kendi şahsi ikbalini “milli dava” diye satanlarla mücadele, belki de asıl kurtuluş mücadelemiz olacak.