Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

AYM’den ‘Madımak’ kararı: Tahliye yolu

Anayasa Mahkemesi, Sivas katliamında yangının çıkmasına sebep olan çakmağı çaktığı belirtilen sanık Yunis Karataş’a, tahliye yolu açan karar verdi. 

Anayasa Mahkemesi, Sivas’ta 2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Oteli'nin yakılması ve aralarında yazar ve sanatçıların bulunduğu 33 kişinin hayatını kaybetmesi ile ilgili davada önce idam cezasına mahkum edilen, ancak idamın kaldırılmasından sonra cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Yunis Karataş’a koşullu salıverme yolunu açtı. Karataş’ın yangının çıkmasını sağlayan çakmağı çakan kişi olduğu ileri sürülmüştü.

Sivas katliamı için “Kamuoyunda Madımak olayları olarak bilinen ve 35 kişinin ölümü ile sonuçlanan hadise” ifadesi kullanılan Anayasa Mahkemesi’nin kararında, bu “hadise” nedeniyle “anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etme suçundan başvurucu Karataş’ın mahkûmiyetine ve idam cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği belirtilerek şöyle denildi:

İDAM CEZASI AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBETE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

“Yargıtayın bu kararı onaması ile mahkûmiyet hükmü kesinleşmiştir. Ek kararla başvurucu hakkında verilen idam cezası, müebbet ağır hapis cezasına çevrilmiş; daha sonra ağır ceza mahkemesinin kararıyla müebbet ağır hapis cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülmüş ve hükmün bu şekilde infazına karar verilmiştir. Başvurucunun 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'ndan yararlanma talebi, ağır ceza mahkemesinin ek kararıyla reddedilmiş; bu karar Yargıtay tarafından onanmıştır. Müddetnamede, başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığı ve infaz türünün 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun kapsamında olduğu belirtilmiştir.

"HERHANGİ BİR ÖRGÜT BAĞI YOK"

Başvurucu; herhangi bir örgüte bağlı olarak suç işlemediğini, hakkında koşullu salıverilme hükümleri uygulanmadan hazırlanan müddetnamenin hatalı olduğunu, 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesi gereğince infazın yapılması gerektiğini belirterek müddetnamedeki hatanın giderilmesini talep etmiştir. İnfaz hâkimliği, infaza konu ilamın terör suçu olması nedeniyle aldığı ceza itibarıyla koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamayacağını belirterek başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir. Başvurucu, dile getirdiği iddialara ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadan gerekçesiz bir şekilde talebinin reddine karar verildiğini belirterek infaz hâkimliğinin kararına itiraz etmiştir. Ağır ceza mahkemesi, infaz hâkimliğinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmadan müddetname düzenlenmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.”

AYM: TERÖR SUÇLUSU BAŞKA, TERÖR SUÇU BAŞKA

Anayasa Mahkemesi, somut olaydaki meselenin, başvurucu hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı olduğunu belirterek mevzuata göre “koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanıp yararlanmama hususunda önemli olanın, işlenen suçun terör suçu olması değil suçu işleyen kişinin terör suçlusu olması” olduğu savunuldu. 3173 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na göre terör suçu ile terör suçlusu kavramlarının birbirinden farklı şekilde tanımlandığı ileri sürülen kararda “3713 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre terör suçlusu tabiri, bu Kanun'un 1. maddesinde belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da bu amaçlar doğrultusunda diğerleriyle beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişileri, yine terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenleri kapsamaktadır” denildi.

TERÖR SUÇU İŞLEDİLER AMA TERÖR SUÇLUSU DEĞİLLER!

Kararda şunlar ifade edildi:
Dolayısıyla terör suçlusundan söz edebilmek için kişinin ya 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olması ya da bu örgütler adına suç işlemesi gerekmektedir. Ancak somut olayda başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı incelendiğinde başvurucunun herhangi bir örgütün üyesi olduğu veya herhangi bir örgüt adına suç işlediği sonucuna varılmamıştır. Suçun planlayıcısı veya işleyeni olarak bir örgütün adına atıf yapılmamış, başvurucunun herhangi bir örgütle somut bağından söz edilmemiştir. 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinden verilen mahkûmiyet kararında ve daha önce verilen ilk mahkûmiyete ilişkin Yargıtay bozma kararında söz konusu eylemlerin bir organizasyon dâhilinde gerçekleştirildiği belirtilse de somut olarak bir örgütün varlığına ilişkin tespitte bulunulmamış, örgüt bulunmadığına dair ilk mahkûmiyet kararındaki tespitleri geçersiz kılacak bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Bilakis bu kararlarda 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinde düzenlenen suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş, silahlı olsun veya olmasın bir örgüt ya da çetenin bulunmasında zorunluluk olmadığı ifade edilmiştir.

Öte yandan başvurucu hakkında 3713 sayılı Kanun kapsamında açılan davada başvurucunun da aralarında bulunduğu sanıkların 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde aynı amaç etrafında birleşmek suretiyle örgüt oluşturdukları ileri sürülmüş ise de mahkûmiyet kararında bu kanuni düzenlemeden yola çıkılarak böyle bir örgüt değerlendirmesi yapılmamıştır.

LEHE KANUN UYGULANSIN

5237 sayılı Kanun'un 220. maddesi çerçevesinde örgütün varlığı için hiyerarşik bir yapı ve devamlılık bulunmalıdır. Örgüt kavramının değişen yeni tanımının 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesindeki eski tanıma nazaran başvurucunun lehine olduğu açıktır. Zira somut olayda mahkûm edilen kişiler arasında hiyerarşik bir ilişki tespit edilemediği gibi eylemi gerçekleştiren kişiler tek bir anayasal düzeni değiştirme suçunu işlemek için bir araya gelmiştir. Dolayısıyla lehe kanunun geçmişe yürümesi ilkesi uyarınca başvurucunun mahkûm olduğu olayda, bu anlamda bir örgütün bulunup bulunmadığının tespit edilmesi başvurucunun koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağının belirlenmesi açısından elzemdir. Ancak infaz hâkimliğince bu hususlarla ilgili hiçbir açıklama yapılmamış, koşullu salıverilme imkânından yararlanıp yararlanmama hususunda ve ilgili Kanunlarda öngörülen terör suçlusu tabiri maddenin özüyle çelişen ve öngörülemez bir şekilde yorumlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.”

ŞARTLI TAHLİYE EDİLECEKLER

İdam cezasının kaldırılmasından sonra kanunda yapılan değişiklikle terör suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların ölene kadar cezaevinde kalmaları düzenlenmişti. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı doğrultusunda Karataş hakkında yeni bir müddetname düzenlenecek ve şartlı tahliye hükümlerinden yararlanarak tahliye edilecek."

"PERDEYE ÇAKMAK ÇAKIYOR..."

Sivas katliamı sanıklarının avukatlarından Yüksel Köse, 2008 yılında verdiği bir mülakatta Yunis Karataş'ın "çakmağı çakarak yangını çıkaran kişi" olduğunu ileri sürmüştü. Katliama neden olan yangının bidon ile benzin getirilerek çıkarıldığı iddialarını yalanlayan Köse şöyle demişti:

"Tahlil yaptılar, sonradan ortaya çıktı ki o su bidonuymuş. Otelin üzerinde yangın yok. Otelin alt zeminindeki halıfleksler tutuşuyor. O da plastikten yapılmış. Birisi perdeye çakmak çakıyor, rüzgârdan bir türlü yanmıyor. O çakan çocuğun ismi Yunus Karataş. Bu duman üst kata çıkıyor. Çatı katında yoğunlaşıyor. Misafirler yukarıya çıkıp tavana sığınıyor. Yanmış deniyor. Halbuki ölenlerin büyük çoğunluğu duman zehirlenmesinden ölmüş."

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER