Deniz GEZ / KRT TV
Erken seçim yok dense de Türkiye’de rüzgar erken seçim ritminde esiyor. Siyaset seçime göre alevleniyor, ittifaklar o aleve göre şekilleniyor. Öyle ki muhalefetin önemli iki partisi İYİ Parti ve CHP erken seçim mitingleriyle sahada kalabalıklarla buluşuyor. Peki o kalabalıklara verilen sözlerin tutulması mümkün mü?
Siyasiler arasında polemiğe dönüşen, liderlerin vaatleri arasında yer alan birçok konuyu Anayasa hukuku profesörü Osman Can ile konuştuk.
Anayasa Mahkemesi’nin eski raportörü ve AKP’de bir dönem milletvekili olarak siyaset yapan Osman Can’a göre 50+1 değiştirilirse seçimlere de gerek kalmaz, kendi deyişiyle “Mevcut sistemin en mantıklı ve doğru kısmı yüzde 50+1 kuralı”
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamu çalışanlarına yönelik uyarısının, eleştirildiği gibi tehdit içermediğine vurgu yapan Can, kamuyu zarara uğratan her çalışmanın, zaman aşımına uğramadan yargının konusu olabileceği görüşünde. Buna Geçiş garantili yol ve köprüler, Mega projeler, ihaleler ve özelleştirmeler de dahil.
CHP’nin kapatılabileceğine yönelik söylemlerin hukuki bir gerçekliğe dayanmadığına dikkat çeken Can “Hukuki olarak HDP ve CHP’nin kapatılma ihtimali bile yok” diyor. HDP’ye açılan kapatma davasıyla seçime parti olarak girmesinin engellenmek istendiği görüşünü savunuyor ve bunun iktidarın lehine bir tablo yaratacağını ifade ediyor.
"50+1 OLMAZSA SEÇİME DE GEREK YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu ile görüşmesinde dillendirdiği 50+1 kuralı, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’in “50+1 sorun çıkarıyor” sözleriyle kamuoyunda tartışmaya açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kararın TBMM’de alınabileceğini söyleyerek topu muhalefete attı ancak iktidar ortağı Devlet Bahçeli konuyu kendi açısından kesin bir dille kapattı.
Peki 50+1 mevcut sistem için ne anlama geliyor, düşürülmesi nasıl sonuçlara yol açar?
Anayasa Profesörü Osman Can’a göre 50+1’in değiştirilmesi seçimleri anlamsız hale getirecek.
"Yüzde 50+1 kuralı 2017 yılında getirilen sistemin tek mantıklı ve doğru kısmı. Eğer başkanlık sistemi gibi bir şey olacaksa ve başkan da meşruiyetini halktan alacaksa, en az yüzde 50+1'in onayını alması gerekiyor. Tek kişi için yapılacak bir seçimde yüzde 50+1 meşruiyet için önemli. Eğer bu kural olmazsa seçime de gerek yok. Seçimler basit çoğunluk sistemine dayanır. Sistem değişikliğinde getirilen tek doğru nokta bu kuraldı. O da ortadan kalkarsa zaten gerisini konuşmamıza gerek yok."
“KILIÇDAROĞLU’NUN SÖZLERİNDE TEHDİT YOK”
“GEÇİŞ GARANTİLİ YOLLAR, DEV PROJELER, İHALELLER İPTAL EDİLEBİLİR”
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 18 Ekim’i milat göstermiş kamu görevlilerine “Size kanun dışı her ne yaptırılıyorsa durun, emir aldım diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız” demişti. Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri kamu görevlilerine yönelik tehdit olarak tartışmaya açıldı hatta konu yargıya taşındı.
Peki CHP’nin iktidara gelmesi halinde kamuda yürütülen işlemleri yargıya taşıması mümkün mü, sözler tehdit mi yoksa hukuki bir zemine mi işaret ediyor?
"Hukuku hatırlatmak tehdit değildir. Parlamenter sistemde bürokratların hukuka aykırı davranması durumunda onu koruyabilecek bir mekanizma yoktu. Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı ‘Ben uygun gördüm atıyorum’ diyor. Bu bürokrasinin, yürütmenin politik bir aygıta dönüştüğüne işaret eder. Ancak bu durum açıkça hukuka aykırı emirlerin yerine getirilmesinin gerekçesi değildir. Çünkü Anayasa’da hüküm açık; Kanuna aykırı emir yerine getirilemez. Bu konuda bürokrasi sorumluluktan kurtulamaz."
“İHALELLER, ÖZELLEŞTİRMELER, DEV PROJELER İPTAL EDİLEBİLİR”
"İhaleye giren ve kazanan hiç kimse orada hukuka, devlet kurallarına güven içerisinde hareket ettiğini iddia edemiyor. İhalelerin partizanca dağıtıldığı konusunda hepsi bilgi sahibi. Ortalama bir tüccar, ortalama bir yatırımcı bunun bu şekilde işlediğini bilir. Bildiği için de daha sonra iptal işlemiyle ya da uyarlama davasıyla karşılaşabilir. Ve ‘Ben devlete, hukuka güvenerek işlem yaptım’ diyemez, ‘Devlet başkanının değişmesi bunun hukuka aykırılığına yol açmamalı’ gibi bir iddiada bulunamaz. O yüzden ihaleler, özelleştirmeler, hazine garantili projeler konularıyla ilgili olarak ölçüsüz, abartılı, bariz şekilde kamu çıkarına aykırı olabilecek sözleşmelerin geçerliliğini iddia edemeyeceklerdir. Burada da bir zaman aşımı yoktur."
“TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ ORTADAN KALKABİLİR”
Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi Türkiye’ye kasım ayı sonuna kadar süre verdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki kararına uyulmasını istedi, aksi halde yaptırım uygulayabileceğini ifade etti.
Süre doluyor Türkiye karara uymamakta direniyor, peki bunun sonucu ne olur, Komite Türkiye’ye nasıl bir yaptırım uygulamayı planlıyor?
Anayasa hukukçusu Osman Can, Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyelik sürecinden çıkarılabileceğine dikkat çekti.
"Türkiye demokratik olmayan otoriter rejimler kulvarına girdi. Avrupa Birliği açısından ‘Bakın gördünüz mü Türkiye zaten üyelikle ilgili unsurlarını yerine getirmiyor, böyle bir ülkeyle görüşmeler yapılamaz’ diyebilir. Harekete geçerek Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinin ortadan kaldırılması ya da adaylık başvurusunun reddedilmesi yönünde karar alabilir.”
“KAVALA VE DEMİRTAŞ BIRAKILABİLİR”
Karar öncesi iki ismin de serbest bırakılma ihtimalini hatırlatan Can, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konutunun fotoğrafını çektiği için gözaltına alınan İsrailli çifti, Gazeteci Deniz Yücel’i ve Rahip Brunson'u örnek gösterdi.
"İsrailli çift, Deniz Yücel ve rahip Brunson nasıl serbest bırakıldıysa Demirtaş ve Kavala'nın da serbest kalması mümkündür. Artık konu hukukla ilgili değil, buradaki yargılamaların hukuki olmadığını biliyoruz, AİHM de bunu teyit etti; “Bunlar Keyfi olarak, yargı yetkisinin politik amaçlarla kullanıldığı davalardır" demişti. Dolayısıyla böyle bir ihtimal var."
Bazı gazeteciler CHP’nin kapatılması gibi bir söylemi kamuoyuna duyurdu, HDP örneğini düşündüğümüzde hukukun konusu olan gelişmelerin önce siyasette ya da kamuoyunda dillendirilmesi bir anlamda hukukun arkadan gelmesi nasıl bir hukuk sistemine işaret ediyor?
"Türkiye'de hukukla siyaset ilişkisi içinde bir denge söz konusu değil. Türkiye'nin mevcut sisteminde hukukun üretimi problemlidir, demokratik değildir. Yargısal karar oluşturma biçimleri hukuk devleti ilkelerine çok fazla uygun değil. Maalesef bu konularda ciddi şekilde geriledik. O yüzden “Önce ufak bir tartışma ortaya atalım, ardından zaten bütün mekanizmaları harekete geçiririz” şeklinde bir senaryo maalesef Türkiye'de olabiliyor.”
“CHP KAPATILABİLİR DEMEK HUKUK YOK DEMEKTİR”
“CHP VE HDP’NİN KAPATILMASI İHTİMALİ BİLE YOK”
“Mevcut anayasal hükümler ışığında CHP ile ilgili kapatma davasının açılabilmesi tabii ki mümkündür. Hukuki kurallara göre değerlendirme yapacaksak, CHP için kapatma davası açmayla ilgili ortada bir gerekçe yok. İhtimal dahilinde bir şey de yok. HDP için de aynı şeyi söylüyorum, hukuki bir zemin yok. CHP ile ilgili bir kapatmadan bahsetmek demek artık hukuk diye bir şey yok demektir. Bu memlekette olmayacak şey yok. Yapılan bu değerlendirmeler politik bir manevra."
“HDP DAVASINDA BAŞTAN VERİLMİŞ BİR KARAR VAR”
Gündemdeki konulardan bir diğeri de HDP'nin kapatılması davası. HDP savunmasını mahkemeye verdi. Bundan sonra nasıl bir süreç işleyecek?
"Savunma, şimdi başsavcılığa gidecek. Savcılık bunun ardından esas hakkındaki görüşünü yazacak. Ki bu muhtemelen hazırdır. Yani bu davanın açılma biçimine bakıldığında başsavcılığın esas hakkındaki görüşünü dile getirmek için HDP'nin argümanlarını dinlemesine gerek yok. Çünkü burada baştan verilmiş bir karar var. O, Anayasa Mahkemesi'ne geldiğinde esas hakkındaki savunma da HDP'ye gönderilecek. Parti de bu defa esas savunmasını yapacak."
Burada ne kadarlık bir süreçten bahsediyoruz?
"Anayasa Mahkemesi'nin karar iradesini erteleme yönünde olmadığını varsayarsak önümüzdeki yılın ortalarına kadar sürebilir."
Bunu şunun için soruyorum. Önümüzde 2023 seçimleri var, anketlere bakıldığında HDP seçimlerde kritik bir öneme sahip. Bu dava seçimlere kadar sonuçlanmazsa HDP'nin seçimlere katılması noktasında bir engel teşkil eder mi?
"Hayır etmez, Anayasa Mahkemesi bu konuda tedbir taleplerinin tamamını reddetti. O nedenle seçimlere girebilir, adaylarını belirleyebilir."
“KAPATMA DAVASINDA AMAÇ; HDP’NİN SEÇİME GİRMEMESİ”
Kararın seçime yakın çıkması ve kapatma yönünde olması nasıl bir tablo oluşturur?
"Bu durumda seçime girmesi sorun olacaktır. Zaten HDP'nin kapatılması davasının açılmasının temelinde yatan esas motif bu. Yani HDP'nin parti olarak seçime girmesinin engellenmesi. Engellendiğinde yüzde 11-12'lik bir sandalye dağılımı iktidar partisi lehine değişmiş olacak. Eğer HDP bağımsız adaylarla seçime girmeye çalışırsa 80 değil en fazla 35 milletvekili sayısına ulaşabilir. Bu da nereden bakarsanız bakın 40 ya da 50 milletvekilinin iktidar hanesine yazılması demek. Amaç zaten bu. Bu olduğu içinde onu zorlamaya çalışacaklardır. Ama Anayasa Mahkemesi'nin o irade doğrultusunda hareket edeceğine ben ihtimal vermiyorum."
“KHK YARGILAMALARI YENİDEN ELE ALINMALI”
CHP Lideri KHK’lılar, barış akademisyenleri ve AK Parti döneminde görevden alınan kesimlere göreve iade konusunda bazı taahhütlerde bulunuyor, AK Parti döneminde görevinden alınanların iadesi için hukuki süreç işletilebilir mi, nasıl yürür?
"KHK'lılarla ilgili kararların şekli hukuki ve maddi hukuki iki boyutu var. Şekli olarak baktığımda ben görevden almaların hukuki olduğunu düşünmüyorum. Ama Türkiye bir darbe yaşadı. Bu darbenin arkasında belli bir yapılanma vardı. Bu yapılanmaya mensubiyeti kanıtlanmış kişilerin de zaten kamu görevinde olmaması gerekiyor. Ama bunların görevlerinden alınmasında hukuka uygun prosedürler by-pass edildi, bu yüzden şeklen hukuka aykırı. Ama KHK'lıların hepsine haksızlık yapıldı deme hakkımız da yok. Çünkü anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, gayri meşru yollarla iktidarı ele geçirme amacında olan bir yapılanma vardı ve o yapılanmaya mensup insanlar da vardı. Ama KHK yargılanmalarının şeklen hukuka uydurulması gerekir. Yeniden, ince eleyerek ve sık dokuyarak adaletsizlik ve ölçüsüzlük boyutlarını tasfiye etmek suretiyle yeni bir değerlendirme yapılmalıdır.”
“BARIŞ AKADEMİSYENLERİNİN GÖREVDEN ALINMASI HUKUKA AYKIRI”
“BARIŞ AKADEMİSYENLERİ GÖREVE İADE EDİLMELİ”
“Barış akademisyenlerinin durumları biraz daha farklı. Barış akademisyenleri devletin, toplumun bir kesiminin hoşuna gitmeyen, onları kışkırtıcı mahiyette olan bir metnin altına imza attılar. Metnin içeriğini kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Bu politik bir meseleydi, politik bir görüş açıklaması vardı. Bu nedenle akademisyenlerin görevden alınması hem şekli hem de maddi anlamda açıkça hukuka aykırıdır. Anayasa Mahkemesi de bunun bir düşünce açıklaması ve akademik özgürlük içerisinde olduğunu belirtti. Dolayısıyla bunların görevlerine iade edilmesi ve uğradıkları zararların da tazmini gerekir."
“HESAPLAŞMA PARTİLERİN DEĞİL HUKUKUN İŞİDİR”
Peki yeniden yargılama süreci başlatılırsa bu hukukta bir ikilik yaratmaz mı?
"Almanya'daki 1945 öncesi ve 1945 sonrası yargılamaları hatırlayalım. Orada da yeniden yargılama yapılması gerekiyordu. Buna Nazi yargılaması ve sonrası yargılaması diyemeyiz. Çünkü bir tarafta hukuksuzluk var. Ondan sonra hukuksuzluğu ortadan kaldırmaya yönelik hukuki adımlar var. Hukuki bir zemin oluşunca yargılama süreçlerinin yeniden yapılması gerekiyor. Eğer ideolojik olarak yeniden yargılama yapılırsa o zaman biz bir daha düzlüğe çıkamayız. Eski ile hesaplaşma hukukun yapacağı iştir, partilerin değil."
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI DAVA AÇILMADI”
Kulislerde Anayasa Mahkemesi'nin sistem değişikliği düzenlemelerini iptal edeceği ve bir şekilde parlamenter sistemin kapısını açabileceği konuşuluyor. Mahkemenin böyle bir yetkisi var mı?
"2017 değişikliğine dair bir hususun Anayasa Mahkemesi'nin önüne gelmesinin tek bir yolu vardır. O da Anayasa değişikliği yürürlüğe girdiği tarih itibariyle 10 gün içinde mahkemeye dava açılması. Bu dava açılmadı. Öyleyse Anayasa Mahkemesi neyi inceleyecek? Böyle bir başvuru yok.”
“Bireysel başvuru üzerinden Anayasa Mahkemesi'ne gelmiş olabilir mi? Böyle bir yol da yok. Anayasa değişikliklerine karşı bireysel başvuru yoluna gidilemez. Hadi diyelim birileri çok zorladı, Anayasa Mahkemesi'ne gitti. Mahkemenin yapacağı şey, giden kişinin hak kaybına uğrayıp uğramadığını tespit etmek. “
“Öyle ki Anayasa Mahkemesi'nin verdiği iptal kararı daha önce kalkmış olan bir düzenlemeyi kendiliğinden yürürlüğe sokmuyor. Hadi zorlamanın da ötesine fantastik bir kurguya geçelim. Anayasa Mahkemesi 2017 paketini iptal etti. İptal ettikten sonra geriye ne kalıyor. Hiçbir şey. Çünkü Bakanlar Kurulu yok. İptal eski hale getirmiyor, boşluk yaratıyor.”
“ERDOĞAN’IN ADAY OLUP OLAMAYACAĞI HUKUKİ TARTIŞMADIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevcut sistemde yeniden aday olamayacağı yönünde hukuk çevrelerinde süregelen bir tartışma var, siz bu konuda hangi görüştesiniz?
"2017 Anayasa değişikliği sistemin uyarlanmasından başka bir şey değil. Eğer sistem Erdoğan'a göre uyarlandıysa yeniden aday olamaması gerekiyor, çünkü zaten cumhurbaşkanıydı, yani varlığını devam ettiriyordu. Cumhurbaşkanı sıfatı değişmedi, değişiklikler yapıldığı zaman buna ilişkin bir kural konmadı.”
“Anayasa değişikliği ile yapılan şey aslında mevcut yetki haritasında bazı yetkilerin alınıp mevcut cumhurbaşkanına devredilmesi şeklinde gerçekleştirildi. Burada bir süreklilik var. Eğer süreklilik var diyebiliyorsak, bu durumda cumhurbaşkanının ikinci görev süresi 2018 yılında başlamış demektir. Eğer Cumhurbaşkanı parlamento seçimlerinin yenilenmesine karar vermezse yeniden aday olma ihtimali yoktur. Ama bunun tam tersini savunmak da hukukidir. Çünkü bu konuda bir netlik yok. Bu konuda karar merci Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu’dur."
“SORUNLARI HÜKÜMET MODELLERİ DEĞİL İKTİDARLAR ÇÖZER”
“BAŞKANLIK SİSTEMİ SORUN ÜRETİYOR”
Türkiye muhalefet partilerinin öncülüğünde bir sistem değişikliğini tartışmaya başladı. Güçlendirilmiş ya da iyileştirilmiş parlamenter sistem çalışmaları yapılıyor. Sizce parlamenter sistem Türkiye'nin kurtuluş reçetesi mi?
“Hükümet modelleri ülkelerin sorunlarını çözmez. Sorunları çözecek olan iktidarlar, parlamento kompozisyonları, siyasi ekiplerdir. Anayasal düzen bunun yollarını ve usullerini öngörmelidir. Mevcut başkanlık sistemi sorun çözmüyor. Mevcut sistem kişisel iktidara, dolayısıyla otoriterizme izin veren bir sistem. Böyle olduğu için de sorun çözmez, sorun üretir. Parlamenter sisteme geçmek değil, demokratik, rasyonel, yani kararları gerçekten toplumun almasını öngören bir düzen inşa etmek Türkiye’yi düzlüğe çıkarır.
“DEMOKRATİK OLMAYAN PARTİLER DEMOKRASİ İNŞA EDEMEZ”
Siz bir anayasa hukukçusu olarak parlamenter sisteme bir omurga oluşturmak isteseniz nereden başlarsınız?
“Türkiye demokrasisinin en temel problemi, parti içi demokrasinin yokluğudur. Bunu tüzükler vasıtasıyla tespit ediyoruz. Siyasi partiler, parti içi demokrasiyi zorunlu hale getirmedikleri sürece, demokrasiyi inşa edemezler. Bu konuda yeteri kadar deneyim kazandık. Bizi bu noktaya getiren şey parti içi demokrasinin olmaması. Bu nedenle siyasi partiler kişiselleşmiş otoritelere dönüşüyor. Demokratik olmayan partilerin demokrasiyi inşa etmeleri mümkün değil. “
Bana göre üç temel adım vardır, bunlar yerine geldiğinde zaten düzen değişir;
• Birinci olarak parti içi demokrasinin zorunlu hale getirilmesi.
• İkincisi Seçim Kanunu değişiklikleri ile ön seçim zorunlu hale getirilmeli, parti hiyerarşisi önemli ölçülerde azaltılmalı, halkın iradesi ön plana çıkmalı.
• Son olarak parlamentonun, gerçekten işlevini yerine getirecek bir yapıya kavuşturulması. Bu da iç tüzük değişikliği ile mümkündür.
Bunları değiştirin gerisi gelir. Eğer bunlar değişmezse bugün yaşanan sorunları daha farklı şekillerde yaşarız. “