Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2025KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

Rakip kaybetsin!

Süper Lig’de sezon başından bu yana süregelen taktiksel savaş, artık son düzlüğe girdi. Ligin son 10 haftasında şampiyonluk yarışı, yalnızca saha içindeki oyunla değil, aynı zamanda saha dışındaki psikolojik hamlelerle de şekilleniyor. “İşimize bakalım” anlayışına sahip olan Okan Buruk, evvelce alışkın olduğumuz medya hamleleri ve baskıyı rakibe yıkma girişimlerinde genelde başarılı olan Jose Mourinho’ya karşıydı. Bu iki farklı tarzdaki yapı ustasının kendi binasını inşa etmesi artık yetmeyecekti. Rakibin kolonlarını da sarsmak gerekliydi.

Türk futbolunda yeni bir teknik direktör jenerasyonunun öncüsü olan Okan Buruk, oyunun sadece sahada değil, akıllarda, algılarda ve duygularda da oynandığını derinden hissetti. Bu mental satranç oyununu hem doğru oynamalı hem de bunu oyuncularına aktarış dili ve şekli, yarışın görünmeyen cephesiydi onun için. 62’lik Mourinho ve tecrübesiyle mücadele etmek kolay değildi. Zira ilerleyen günlerde Fenerbahçe’nin şampiyon olamaması durumunda, kulüp yönetiminin bile Mourinho ile baş etmesi, onu başarısız olduğuna ikna etmesi kolay olmayacaktı.

“Rakip Kaybetsin” Psikolojisi

Son 10 haftaya girilirken, birçok futbolseverin ve yorumcunun da dikkat çektiği ortak bir nokta var: Takımlar artık sadece kendi maçlarını kazanmaya değil, rakibin puan kaybetmesine de umut bağlamış durumda. Bu noktada teknik direktörlerin motivasyon dili de değişiyor. Basın toplantılarında, oyuncularla soyunma odasında ya da taraftarla kurulan iletişimde, rakibin üzerindeki baskıyı artırmak için söylemler dikkatle seçiliyor. Bu konuda Mourinho’nun yapacağı hamleler konusunda önceden plan yaptığına eminim. Okan Buruk’un ise sakin kalma stratejisini bozup karşı atağa geçmeye çalışırken verdiği mesajlar, futbol kamuoyu tarafından yanlış yerlere çekildi. Halbuki yakın zamana kadar vermiş olduğu derin mesajlarla takımının direncini diri tutup yarışta her açıdan önde gidiyordu.

Farklı Tarzlar, Ortak Hedef

Mourinho’nun “kazanma makinesi” anlayışı, çoğu zaman pragmatizme dayanıyor. Kontrollü oyun, detaycı analizler, duyguların yerine disiplinin öne çıktığı bir futbol dili… Okan Buruk ise topa sahip olan, hücumda zengin varyasyonlar üreten ve genç oyuncuları parlatan bir sistem inşa etti. Ancak her iki teknik adam da artık planlarını sadece kendi takımları üzerine kurmuyor — rakibin maç fikstürü, psikolojik durumu ve olası puan kayıpları üzerine de hesap yapıyor. Bu yüzden her ikisi de GS-FB derbisinde risk alamadı, gole gitmedi, galibiyete oynayamadı. İlerleyen haftalarda “Rakip Kaybetsin”e oynadı ve oynattı.

Son 10 Hafta: Sadece Oyun Değil, Sinir Savaşı

Bu noktadan sonra şampiyonluk yarışını belirleyecek olan, yalnızca taktiksel doğrular değil — aynı zamanda kriz anlarını yönetecek soğukkanlılık, rakibin kayıplarını doğru okumak ve her galibiyetin psikolojik etkisini maksimize etmek olacak. Mourinho’nun basın üzerinden verdiği mesajlar ya da Okan Buruk’un oyuncularına verdiği “Biz değil, onlar baskı altında” duygusu, her bir haftanın motivasyon dozunu belirleyecek.

Sonuç: Kimin Planı İşleyecek?

Şampiyonluk sadece puan tablosunda değil, teknik direktörlerin zihin oyunlarında da kazanılıyor. Mourinho’nun tecrübesi mi yoksa Okan Buruk’un dinamik enerjisi mi bu yarışı önde tamamlayacak?

Bu sorunun cevabını önümüzdeki 10 hafta verecek. Ama şimdiden net olan bir şey var: Yapılan bu ince hesaplarla 0,5-0’lık skor ile de olsa galip gel yeter mottosunun sonucu ortaya çıkacak futbol, taraftarları memnun etmeyecek.