Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

Oscar’ı bir Kızılderili alır mı?

Oscar Ödülleri 11 Mart gecesi sahiplerini bulacak. Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından 1929'dan bu yana verilen ve film dünyasının enlerinin seçildiği Oscar’da, bir sürpriz olmazsa Dolunay Katilleri (Killers of the Flower Moon) ve Oppenheimer arasında ödüller paylaşılacak.
Dolunay Katilleri’ni, sinemanın yaşayan efsanesi, Martin Scorsese yönetiyor. 81 yaşındaki yönetmen üretmeye devam ediyor ve ustalık eseri diyebileceğimiz bir filmle karşımıza çıkıyor.

4 saat süren filmde sadece Amerikalıların petrol için Kızılderililere yaptıklarını değil aynı zamanda FBI’ın (ABD'nin en büyük soruşturma ve güvenlik kuruluşu) doğuşunu izliyoruz.

Robert De Niro ve Leonardo Di Caprio’nun yer aldığı filmde önümüzdeki günlerde adını sıkça duyacağımız kadın oyuncu Lily Gladstone var. Mükemmel bir oyunculuk sergileyen yerli oyuncu, Oscar’ın en iyi kadın oyuncu adayları arasında. Eğer En İyi Kadın Oyuncu ödülü alırsa bir ilk gerçekleşecek.

Hatırlayacaksınız Marlon Brando, Baba (The Godfather) filmiyle 1973 yılında kazandığı Oscar ödülünü reddetti. Brando, ABD film sektörünün Kızılderilileri, barbar ve cani göstermesini protesto ederek kendisine verilen ödülü reddettiğini açıklaması için törende 26 yaşındaki Kızılderili Sacheen Littlefeather’in sahneye çıkmasını istedi. Brando’nun protestosunun öznesi olarak sahneye çıkan Littlefeather, yuhalamalarla ve ırkçı söylemlerle karşı karşıya kaldı. Bu lincin başını çekenler arasında yıllarca pazar sabahları izlediğimiz kovboy filmlerinin yıldızı John Wayne de vardı.

Akademi, 50 yıl sonra Sacheen Littlefeather’dan özür diledi. Geç gelen bu özür, Lily Gladstone’a verilecek En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ı ile belgelenebilir mi? 50 yıl sonra özür dileyen akademi, 96 yıl sonra Kızılderili bir kadın oyuncuya ödül verir mi? Birlikte göreceğiz.

Nolan mı? Scorsese mi?

İlk atom bombasının babası olarak anılan esrarengiz bilim adamını ve atom bombasının keşfini anlatan ‘Oppenheimer’…

Christopher Nolan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu film, insanlık suçuna neden olan atom bombasının yaratıcısı Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer’ı anlatıyor.

ABD'nin 6 Ağustos'ta Japonya'nın Hiroşima kentine, 9 Ağustos'ta ise Nagazaki'ye atom bombası atmasının üzerinden 79 yıl geçti. Binlerce kişinin ölümüne ve etkisi yıllarca sürecek bu katliamın öznesi, atom bombasının üretim aşamasının anlatıldığı ‘Oppenheimer', tüm dünyada en çok izlenen yapım olurken 717,8 milyon dolar hasılat yaptı.

Nolan’ın olağanüstü bir atmosfer yarattığı yapımda, Oppenheimer ellerini ovuşturarak Truman’a “Sayın Başkan, ellerimde kan olduğunu hissediyorum.” demesi akıllarda kalan sözler arasında.
Neyse ki atom bombasının yıkımını, bir fizikçinin omuzlarına yüklemeyecek bilinçteyiz ya da Hollywood’dan medet umarak bir Amerikan eleştirisi bekleyecek kadar saf (!)

Yıllar önce Christopher Nolan, 'Göklerin Hâkimi' filmi üzerinde çalışırken bu proje Martin Scorsese'e verilmişti. Nolan, Scorsese’den sonra en başarılı yönetmen olarak görülüyor. Bakalım boynuz kulağı geçecek mi?

Gerçek sevgi, sırlar üzerine kurulabilir mi?

Şöhret, kimlik ve karmaşık bir evlilik üzerine şekilleniyor Maestro.
Bradley Cooper’in Leydi Gaga ile birlikte oynadığı “Bir Yıldız Doğuyor” filminden sonra ikinci yönetmenlik denemesi “Maestro”…

Amerika'nın ilk yerli, dünyaca ünlü şefi olarak ün kazanan Maestro Leonard Bernstein ve oyuncu eşi Felicia Bernstein’ın hayatını anlatan film, kusursuz bir sanat yönetimiyle karşımızda. Ancak idealize edilen ailenin aşırı romantizme edilmesi bazı soruları beraberinde getiriyor.
Filmde biseksüel Orkestra Şefinin “temkinli” hayatı anlatılırken bir yalanın içine hapsolması ve bunu gerçek sevgi olarak nitelendirilmesi çok gerçekçi durmuyor.

Felicia Bernstein’a hayat veren Carey Mulligan, kendisinden yaşça büyük bir kadını oynarken öğretilmiş kadın edilgenliğini sade bir oyunculukla mükemmel sergiliyor. Mulligan, bu performansıyla En İyi Kadın Oyuncu adayları arasında.

Bradley Cooper’ın senaryosunu, ‘Spotlight’ın Oscar’lı senaristi Josh Singer ile birlikte yazdığı film, En İyi Erkek Oyuncu ve Yönetmen dallarında da Oscar’a aday. Oscar Ödül Töreni’nde bir sürpriz gelecekse bu filmden gelebilir. Ancak Cooper’ın En İyi Erkek Oyuncu adayları kategorisinde işi zor görünüyor çünkü rakipleri arasında Oppenheimer - Cillian Murphy var.

Bir Düşüşün Anatomisi (Anatomy of a Fall)

Birinin özel hayatı başkasının cehennemidir” fikrinden yola çıkan “Bir Düşüşün Anatomisi” Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin sahibi. Oscar’ın da iddialı yapımları arasında. Bir evliliğin dinamiklerini mercek altına alan film, Sandra Hüller’in gerçekçi oyunculuğuyla kendine hayran bırakıyor.

Feminist Barbie değil, Ken aday

Hepimiz sıra dışı, feminist Barbie’i izlediğimizde heyecanlandık. Barbie’nin bu anlatımı hepimizin hoşuna gitti; erkek hegemonyası, kapitalizm ve bu ikisinin kesişimi hakkından gelmesi büyük başarıydı.
Ancak sekiz dalda aday gösterilen filmin, reji hataları ve eleştirdiği tüketim toplumun öznesi haline dönüşüp yine bir Barbie akımı yaratması büyük bir tezatlığa dönüştü. En iyi film dalında en zayıf yapım diyebiliriz.

Gelelim sekiz dalda Oscar’a aday gösterilen filmin başrol oyuncusu Margot Robbie’nin En İyi Kadın Oyuncu ödülüne aday gösterilmemesine…

Margot Robbie’i kusursuz bir güzelliğe sahip olsa da onu “Barbie” canlandırmaya layık görmeyenler de vardı. 33 yaşındaki oyuncuyu yaşlı bulanlar, zorbalık derecesine varan eleştiriler yöneltti.
Akademi bu eleştirileri mi dikkate aldı bilinmez ama Margot Robbie’yi değil, Ken’i oynayan Ryan Gosling’i, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında aday gösterdi.

Eril zihniyetin, bir kadını kategorize edip bedeni üzerinde tahakküm kurmasına ise en güzle cevabı yine sinema seyircisi verdi: Barbie, dünyada en çok izlenen yapımlardan biri oldu.

Bu yıl Oscar’ı kim kazanır hep beraber göreceğiz ama bana göre bu yılın kazananı kadın oyuncular.

Oynadıkları filmlerde bir yıldız gibi parlamalarının yanı sıra oyunculuk performanslarıyla göz doldurdular. Akademin işi bu yıl oldukça zor görünüyor…