Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

Özel'den Erdoğan'a yanıt: Erkeklerimiz çürük, kadınlarımız sürtük değil mi?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında CHP'lilere çağrıda bulunan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'a yanıt verdi. Özel, "Sayın Erdoğan, geçen sene Mayıs ayının 14'üne kadar terör sevici, hain, terörist değil miydi? Erkeklerimiz çürük, kadınlarımız sürtük değil mi? Bu ne yüzsüzlük kardeşim" dedi.

CHP lideri Özgür Özel partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

İliç'e ilişkin konuşan Özel, gerekli uyarıların bölge halkı tarafından defalarca yapıldığını belirterek "Nasıl bir felaketin daha kenarından geçtiğimizin de hepimizin bilincinde olması lazım. Bu mesele aslında herhangi bir demokraside turnusol kağıdı gibidir ve bu yaşandığında iktidarın özrü, özeleştirisi onu kurtarmaz. Başka ülkede bakan, başbakan istifa eder" diye konuştu.

İYİ Parti lideri Meral Akşener'in isim vermeden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik kullandığı ifadelere ilişkin de konuşan Özel, "Canı sağ olsun" dedi.

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığında yola Lütfü Savaş ile devam edeceklerini de söyleyen Özel, "Örgütümüzün talepleri doğrultusunda dün gece saat 03.00'e gelirken CHP olarak özeleştiri yaparak Lütfü Savaş'ın ilk günlerde kullandığı bazı kelimelerden kendisinin de duyduğu üzüntüyü, özeleştiriyi not ederek ama bir yandan da Hatay'ı ele geçirip demografisini değiştirmek isteyen ve o tüm dinlerin beraber yaşadığı Hatay'ı alıp da AKP'nin alıp Hatay'ı Hatay olmaktan çıkaracaklara karşı bütün veriler, bilgiler, talep ve inançlara baktığımızda Hatay'da yola sayın Lütfü Savaş ile devam etmeye karar verdik" ifadelerini kullandı.

Satırbaşları şöyle:

Erzincan İliç'teki altın madeninde 9 emekçimizin toprak altında kalmasının üzerinden tam bir hafta geçti. CHP olarak başta Erzincan milletvekilimiz sayın Sarıgül olmak üzere bölgeye derhal 2 genel başkanımız ve 3 milletvekilinden oluşan bir heyet görevlendirdik. Raporlarını yazdılar. İki milletvekilimiz bölgeyi takip ediyor. Haberi bir toprak kayması, heyelan, kaçınılmaz bir felaket gibi göstermeye çalışan iktidar medyası var. Orada yaşanan bir heyelan değildir. Orada yaşanan işlenen madenden arta kalan yığınların liç halinde üst üste koymasından oluşan yapay bir dağın çökmesi, kaymaya başlaması ve önüne kattığı her şeyi altına alarak 9 canı ölüme sürüklemesidir. Orada üst üste parayı istifleyenlerin, insan hayatını hiçe sayarak maden atıklarını bir yerde istiflemesinin sonucudur. 9 vatan evladı şu anda durdurulan arama-kurtarma çalışmalarıyla, ümitlerin neredeyse tükendiği bir noktada bu para kazanma hırsının kurbanı olmuşlardır. Oradaki etkisizliği ve çaresizliği gözlerimizle gördük. Milletvekillerimizin hazırladığı ön raporu okuduğumda geçmişte yaşadığım bir felaketin travmasıyla bir kez daha tanışmış oldum. Soma'da 301 madencimizi kaybettiğimizde 4 gün boyunca maden ocağının ağzında acılı anneler, eşler, çocuklar, babalar ile beklerken ağlamaların arasında şunları duyuyorduk; 'Söylüyordu, söylüyordu. Maden çok sıcak, çizmelerim yarıya kadar ter doluyor. Akşam geliyor uyuyor ama uykusunu alamıyordu. Bu maden bir gün başımıza bela olacak diyordu' sözleri kulağımdayken ön raporu açtık. Son günlerde basına, sivil toplum örgütlerine konuşmaların yasak olan ailelerin söyledikleri; 'Bu dağ bir gün başımıza bela olacak'. Bunları görünce ve orada zaman zaman 600-700 kişinin çalıştığı düşünüldüğünde 9 kayıp çok büyük ama nasıl bir büyük felaketin kenarından geçtiğimizin, bu sefer belki iki Soma faciasından son anda kurtulduğumuzun farkında olmamız lazım.

Dilemiyorlar ama özür de onları kurtaramaz. Değil bir bakan, başka bir ülkede olsa başbakan, cumhurbaşkanı istifa etse ancak yeridir. İliç'teki altın madeni yılların çevre mücadelesinin tehlikeye dikkat çektiği bir yerdir. Siyaset haklı çıkanın karşılığını gördüğü, haksız çıkanın da hesabını verdiği bir müessesidir esasen. Öyle bir medya düzeni, öyle haksız şekilde gündemin değiştirilmesiyle karşı karşıyayız ki ilk dakikalarda bunları ifade etmeyi çok önemli görüyorum.

Yaklaşık 3 yıl önce siyanür sızıntısı oldu, o zaman geçici olarak kapatıldı ancak şirkete para cezası kesildi ve sadece aylar sonra bu şirkete de vergi affı getirdiler. 16 milyon TL ceza kestiler, 222 milyon TL vergi affı uyguladılar. İliç'i zehirlenmenin, siyanürü sızdırmanın, insanların hayatına kastetmenin cezası 16 milyon TL, birkaç ay sonra kendilerine yapılan kıyak 222 milyon TL. Recep Tayyip Erdoğan'ın haberi olmadan 2 milyon Türkiye'de el değiştiremez.

Genel müdürün imzasında Bakan Kurum'u sorumlu olmadığını söylüyorsun. Genel müdür, Bakan Murat Kurum adına imza atıyor. Belge, bunun tek sorumlusunun Kurum olduğunu söylüyor. Eğer Bakan adına atılan imzayla İliç'te bunlar yaşandıysa ve hâlâ 'Bakan sorumlu değil' diyorsan ben bunu sizlerin vicdanınıza bırakıyorum.

Şimdi gelelim Tayyip beyin en sevdiği kısmına. Geçtiğimiz günlerde mezarı başında birinci ölüm yıl dönümünde sayın Baykal'ı andık. 1978'de Ecevit hükümetinin Enerji Tabii Kaynaklar Bakanıydı. Yaptığı bir iş CHP tarihindeki en önemli işlerden biriydi. Geçmişteki madenlerin talan edilmesi, yandaş şirketlere peşkeş çekilmesine Deniz Baykal 'dur' diyecek ve bütün madenleri kamulaştıracaktı. Seçimlerden sonra gelen ANAP hükümetinde madenlerde yavaş yavaş yeniden özel sektöre açılmaya başlarken 'Türkiye'de çıkarılacak her madende yüzde 10 devlet hakkıdır' diye madde konuldu. 2004 yılına kadar böyle devam etti. 2004 yılında AKP devlet hakkını yüzde 2'ye indirdi. Altın fiyatına göre, devlet hakkı yüzde 1 de 12 de olabiliyor. Bu hesaba göre eğer altının fiyatı düşüyorsa Türkiye'de devlet hakkı da düşüyor. Çıkaran şirket, 98 lirasıyla para kazanırken, altın fiyatları düşüşteyse benim yüzde 2'den sana fazlasını vereyim diyerek payımızı düşürüyorlar.

Bütün dünya piyasaları, ekonomistler 1 Nisan'dan sonra Türkiye'nin sıkı para politikası uygulayacağını yani kemerleri sıkacağını yani yoksulun daha da yoksullaşacağınız, vergilerin artacağınız, acı reçetenin garibana dayatılacağını ve o tarihten sonra Türkiye ekonomisinde yabancı yatırımcılar için yeni fırsatlar çıkacağını konuşuyor. Bu felakete doğru gidecek miyiz? Yoksa 1 Nisan meselesini 31 Mart akşamı kendi lehimize çevirecek miyiz? 31 Mart akşamının bambaşka bir önemi daha var. Yoksullar, emekçiler, emekliler için bu iktidar gücüne güç katacak olursa ya da beklemediği bir hezimetle cezalandırılıp sert bir uyarı almazsa, 1 Nisan'dan sonrası felakettir. İlk mesaj 31 Mart'ta verilirse herkes ayağını denk alacak. Vatandaşlarımıza, 4 yıl boyunca bir daha seçim olmaması, 4 yıl boyunca sömürülmeniz, 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşına mahkum edilmenizin önünde son gücünüz ve kullanırsanız son yetkiniz 31 Mart seçimleridir. Gücünüzü bu hükümete gösterin.

14 Mayıs seçimleri öncesi Recep Tayyip Erdoğan'ın, Bahçeli'nin, Cumhur İttifakı'nın temel söylemi 'Yoksulsun, işsizsin ama tehlike çok büyük. Bizimle gelmelisin, benim arkama geçmelisin yoksa ezanı susturacaklar, bayrağı indirecekler, ülkeyi bölecekler' oldu. Bu korku edebiyatıyla yüzde 51.5'a 48.5 gibi bir sonuçla yoksul, işsiz, güvencesiz yurttaşı korkuta korkuta oylarını aldılar. Aynı Hitler gibi. 'Ezanı susturacaklar, açlığa katlan' dediler. Buna inanan, inanmayan oldu ama herkes biliyor ki seçimin sonucuna çok ciddi etkisi oldu. Ezan susmasın diye oy atılıp da bu memlekette açlığa, yoksulluğa mahkum olanların dinlediği ezanı okuyan müezzinlerin çok ciddi hakkını yediler. Diyanet-Sen bir araştırma yaptırmış. Diyanet-Sen üyesi imam ve müezzinlerin tam yüzde 80'i Diyanet'te torpil olduğunu düşünüyor. Biz 'İktidar olursa ezanı susturur' dedikleri CHP, o ezanı okuyan müezzinin hakkını savunmaya, 'Vatanı böldürür' dedikleri CHP, canı pahasına nöbet tutan sözleşmeleri erin hakkını savunmaya her zaman hazırdır.

Sayın Akşener'in açıklamalarını dikkatle takip ettim. Ona vereceğim cevap çok sert ve iki kelime; canı sağ olsun. Biz geçtiğimiz seçimde cumhurbaşkanlığı yardımcılığına layık gördüğünüz belediye başkanlarımızın da, cumhurbaşkanlığına layık gördüğümüz sayın genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun liyakatlerine kefiliz, verdiğimiz her oy helal olsun.

Cumhuriyet'i hedef alan Yılmaz'a sert tepki

Şevki Yılmaz ile normal şekilde konuşulmaz. Bir foseptik kamyonu bulup ait olduğu yere taşıyacaksınız.

Erdoğan'ın CHP'lilere çağrısına yanıt

Sayın Erdoğan, geçen sene Mayıs ayının 14'üne kadar terör sevici, hain, terörist değil miydik? Erkeklerimiz çürük, kadınlarımız sürtük değil mi? Bu ne yüzsüzlük kardeşim.

Ey Erdoğan sen değil miydin Hatay'da 'Belediye başkanı benden olmazsa hizmet gelmez. Bakın Hatay mahzun kalmadı mı' diye. Bu taş kalplinin kalbindeki taşın yumuşadığına inanacak enayi var mı karşında? Ordu'ya 'Ben varsam doğal gaz var' diyen şantajcıya prim verecek birisini görüyor musun karşında? CHP'ye ayna tuttuğunda onu sana çevirirler. Ona baktığında seni var eden milleti tehdit eden bir şantajcıyı, kendi, şevresini zenginleştirip milleti yoksulluğa ve sefalete terk eden birini, yerel seçimleri kaybedeceğini anladığında Abdullah Öcalan'dan mektup okutacak kadar çürümüş bir siyasetçi göreceksin.

Hatay'da Lütfü Savaş kararı

Hatay ile ilgili kararı vermek için çok ince eledik, sıkı dokuduk. En çok üzerine titizlendiğimiz il oldu. 10 Ocak tarihinde emsal kentlerimizin belediye başkanı açıklanırken, anketlerde en üst seviyede yer alan belediye başkanımızı Lütfü Savaş'ı adaylaştırdık. Daha sonra bu konuda bir kısmı Hatay'dan bir kısmı diğer illerden eleştiriler yükseldi.

6 Şubat'ta biz mesajı aldık. Arkadaşlarımız söylediler 'Çalışacağız, üzerimize düşeni yapacağız' diye. Hatta bir reklam filmi çekiliyordu. Sayın Lütfü Savaş bir gün önce 'Ben reklam filminde oynamayayım' dedi. Anlayışla karşıladık. Geçtiğimiz günlerde lansman toplantısı geliyordu, biz son güne kadar sahada olan bir anket istedik. Sayın Lütfü Savaş da anlayış gösterdi. Lansmanda, müziğin, ışığın, sesin, alkışın olduğu bir yerde olmadı ertesi gün genel merkezde toplandık. Bütün anketler, ihtimaller değerlendirildi. Örgütümüzün talepleri doğrultusunda dün gece saat 03.00'e gelirken CHP olarak özeleştiri yaparak Lütfü Savaş'ın ilk günlerde kullandığı bazı kelimelerden kendisinin de duyduğu üzüntüyü, özeleştiriyi not ederek ama bir yandan da Hatay'ı ele geçirip demografisini değiştirmek isteyen ve o tüm dinlerin beraber yaşadığı Hatay'ı alıp da AKP'nin alıp Hatay'ı Hatay olmaktan çıkaracaklara karşı bütün veriler, bilgiler, talep ve inançlara baktığımızda Hatay'da yola sayın Lütfü Savaş ile devam etmeye karar verdik.

Hatay, AK Parti'nin eline geçerse ne olacağı bellidir. Türkiye'deki tüm belediyelerimiz ile Hatay ile dayanışma içinde olacağız. Hatay'ı mahzun bırakmakla tehdit eden birine boyun eğmeyecek bir şehir varda o da Hatay'dır. Bunu da Erdoğan, 31 Mart'ta görecektir.

Türkiye İttifakı

Cumhur İttifakı'nın karşısında bütün vatanseverleri, milliyetçileri, cumhuriyetçileri, yalana talana karşı herkesi Türkiye ittifakında birleşmeye davet ediyorum. Cumhur İttifakı'nın koyu gri rengine karşı bizim ittifakımızın rengi Türkiye'nin rengidir, kırmızı ve beyazdır. Türkiye ittifakından Milli Takım gol atınca kim seviniyorsa, İstiklal Marşı'nı kim gözü yaşlı okuyorsa ondan oy istiyorum.

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER