CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün partisinin genel merkezinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iadeiziyaretinin 11 Haziran saat 16.00’da olacağını açıkladı.
Özel, bir basın mensubunun “Grup toplantısında toplumsal sorunları dile getirerek erken seçimden bahsetmiş, ‘Kimse önünde duramaz’ diye de not düşmüştünüz. Dün Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun “Mayınlı sahaya girilmiş olduğu kanaatini taşıyorum. (Erdoğan’ın yeniden adaylığıyla ilgili) Bir muhalefet partisi liderinin buna sebep olmaması lazım’ dedi. Nasıl değerlendirirsiniz” ve “DEM Parti Hakkari’den bir açıklama yaptı. ‘Artık Türkiye’de erken seçimin koşulları oluşmuştur’ dedi. Sizin yorumunuz ne olur” sorularını şöyle yanıtladı:
“Ben durduğum yerdeyim. 31 Mart seçimlerinde seçmenin karşısına çıktığımızda, çok net olarak şunu söyledik: ‘Biz sizin sesinizi duyuruyoruz, duyuyoruz ve duyuracağız. Eğer siz de sesinizi duyurmak istiyorsanız bu seçimde size 10 bin lira en düşük emekli maaşını reva görenlere asgari ücretinize zam yapmamayı düşünenlere, bir milyon öğretmeni atamayanlara, gençlerin umutlarını kıranlara, işçilere hak ettiğini vermeyenlere ‘sesinizi duyurun, çiftçiler sesinizi duyurun’ dedik. Bunun bir genel seçim olmadığını söyledik. Ben 31 Mart günü de söyledim. Bugün de söylüyorum: 31 Mart seçim sonuçları CHP’yi 47 yıl sonra birinci parti yaptı. O günden bugüne de hiçbir anket yok ki CHP birinci parti olmasın ve AKP ile arasındaki farkı seçim akşamından daha çok açmasın. Hal böyle olduğunda bizim net olarak söylediğimiz şudur: Biz bir erken seçim çağrısı yapmıyoruz. Erken seçim kararını millet verir. Ben CHP’nin 127 milletvekiliyle erken seçim kararını zaten alabilecek güçte değilim. Olsa yarın alırım, öbür pazar iktidara gelirim. CHP erken seçim istemez mi? İster. Ama erken seçimin yapılabilmesi için milletin gündemi olması ve vatandaşın istemesi lazım. Şimdi siz 10 bin lira asgari ücreti değiştirmezseniz, çaya 17 lira taban fiyat verirseniz, diğer taraftan daha dünkü görüşmelerde Gezi ile ilgili değerlendirmeleri yerel basın mensuplarıyla yapılan sohbette okuduk. Anayasa Mahkemesi (AYM), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymazsanız ve asgari ücrete zam yapmama gibi bir noktaya gelirseniz toplumun hangi kesimi sizden memnun olacak da devam edeceksiniz. O zaman erken seçim kaçınılmaz olur.
Mayınlı saha yok. Siyasette erken seçim konuşmanın mayına basmak olduğunu düşünmüyoruz. Hele hele birinci parti hiç böyle düşünmez. Ama oy oranınız sizi bir seçimden uzak tutuyorsa seçimi mayınlı saha olarak nitelendirirsiniz. CHP yarın bir seçim yapılsa iktidara gelecek partidir. İktidar namzeti partidir. Ancak erken seçim meselesinde benim atfım CHP’nin çağrısı değil, hukuk tanımazlığın ve vatandaşın sesini duymamanın doğurabileceği sonuçlara ilişkindir. Sayın Cumhurbaşkanı gelecek. İadeyi ziyarette bulunacak. Tüm konuları görüşeceğiz. Önemli olan görüşebilmek. Önemli olan konuşabilmek. Siyasetçiler el sıkışmazsa birtakım vesayet odakları ellerini ovuşturmaya başlarlar. Siyasetçiler görüşmezse bazı gizli mahfillerde başka planlar yapılmaya başlar. Siyasetçiler görüşür, konuşur, tartışır, yarışır; sandık gelir, vatandaş kazanır, Türkiye kazanır. O yüzden demokratik siyaset kanallarını açık tutmaya devam edeceğiz.”
Özel, Erdoğan görüşmesindeki başlıklara ve Erdoğan’ın “Kırmızı çizgilerimiz var” sözüne ilişkin soruya da şu yanıtı verdi:
“Biz zaten yumuşamadan bahsetmiyoruz. Vatandaşın canı bu kadar burnundayken muhalefeti bu kadar yumuşatacağımızı kimse beklemesin. Ama bir normalleşmeden bahsediyoruz. Müzakere edebilmek, görüşebilmek, nezaket sınırlarını muhafaza edebilmek, hakaret etmemek, eleştirmek ama hakaret etmemek, etmeyince de duymamak. Ben vatandaşın bundan memnun olduğunu tüm değerlendirmelerde ve anketlerde görüyorum. Yine bunun devamında birtakım konularda müzakere etmek sonuç alınabilirse, bunu vatandaşın kazanımına dönüştürmek. Sonuç alınamazsa mücadeleye devam etmek. Ancak normal olan budur. Yoksa siyasilerin birbiriyle çatıştıkları, adeta savaştıkları, küfürleştikleri, hakaret davalarının havalarda uçuştuğu bir siyasetin hiç kimseye, hiçbirimize; en çok da yoksulumuza, fakirimize, işsizimize ve çiftçimize hiçbir faydası yok. O yüzden normalleşmeden rahatsız olanlar krizden ve gerilimden beslenenlerdir. Böyle partiler var. Böyle partiler normalleşme olmasın diye her fırsatta bize hakaret ediyorlar, saldırıyorlar. Ama biz sorumluluğumuzun farkındayız. Siyasete 31 Mart’ta seçmenin birinci parti olarak sırtımıza koyduğu yük ve sorumluluk, onun sorunlarını gündemde tutmaktır. İki aydır gündemi Özgür Özel belirlemiyor. İki aydır gündemi Özgür Özel’in dile getirdiği halkın sorunları belirliyor. Halkın sorunları konuşuluyor. Bunu yapmaya devam edeceğiz.”
Özel, Erdoğan’ın Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyumla ilgili “Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuştur” ifadesine ve seçim öncesi AK Parti ve DEM Parti arasında kayyum konusunda görüşme olup olmadığı yönündeki soruya ise şöyle yanıt verdi:
“Ben şahit olmadığım ve bilgi sahibi olmadığım hiçbir görüşmeyle ilgili böyle bir takım teorilerin peşine takılıp da bir değerlendirme yapmam. Siyasette uzun süre rekabet etmiş iki kişinden birisi siyasetten ayrıldıysa, onun bir ziyarette bulunması ve bir görüşme gerçekleştirmelerine tuhaf anlamlar yüklememek gerekiyor. Aksine de bir şey açıklanmadıkça. Bunun yanında kayyumla ilgili her iki açıklamayı da Cumhur İttifakından gelen talihsiz buluyorum. Sayın Bahçeli’nin 'Milletin varlığı, demokrasinin varlığının ve devletin varlığının önündedir' değerlendirmesi çok sorunlu. Millet vardır. Eğer demokrasi varsa, demokratik yönetilen bir devlet kurarsınız o devleti demokrasiyle yönetirsiniz, milletin yüzü güler. Yoksa milletin menfaatlerini bugün Sayın Bahçeli başka tarif eder, ben başka tarif ederim, bir başkası gelir bambaşka tarif eder. Hepimiz tarumar oluruz. 'Bugün yetkiyi elinde bulunduranla aram iyi, ayar veriyorum, yön veriyorum' diye milletin sesi olunmaz. Milletin sesi sandıktadır. Kime yetkiyi verirse, milletin sesi o olur. Ülkeyi öyle yönetir. Nasıl yönetir? Demokrasiye bağlı kalarak, hukuk kuralları içinde. 'Hukuku çiğnedik. Milletin menfaati burada' diyemezsiniz. 'Anayasa'yı askıya aldık, milletin menfaati burada' diyemezsiniz. Milletin menfaatinin nerede olduğuna millet karar verir. Siyasetçiler kendilerine göre okuma yapamazlar. Sayın Erdoğan’ın da 'kanunu değil, hukuku işletme' lafında kanuna aykırı bir kararın kendilerince hukuki olduğunu değerlendiriyorlar. Kendi tarif ettikleri hukuk. Yani 'Siz bir belediye başkanı seçebilirsiniz ama biz istersek yönetebilirsiniz' demek kendi yarattıkları hukuka, saray hukukuna uyuyor. Kanunun böyle olmadığını kendisi de dün ifade etti."