Kemal Kılıçdaroğlu, 4 Kasım'da gerçekleşen CHP Kurultay'ı ve yerel seçimlerin ardından ilk kez canlı yayın konuğu oldu.
Kılıçdaroğlu, KRT TV’de gazeteciler Elif Doğan Şentürk, Zafer Arapkirli, Ali Kemal Erdem ve Atakan Sönmez'in sorularını yanıtladı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu şunu yapıyor. Şu eleştiri geldi; neden ofis açtın? Çok sayıda talep var ve insanlar görüşmek istiyorlar. Hepsini evde kabul etme şansım yok. Bizim eski genel başkanları ofis açıyor, ben de bir ofis açtım. İnsanlarla oturup konuşuyoruz. Kimisi tez hazırlıyor, sorular soruyorlar. Gazeteci bir kitap yazacak, geliyor sorular soruyor.
Öğleye kadar kendime arıyorum. Kitap okuyorum, yazı yazıyorum. İletilere, raporlara bakıyorum. Öğleden sonra da ofise gidiyorum. Vatandaşlar, politikacılar, STK'lar geliyor. Oturuyor, konuşuyoruz. Tabii geniş zaman ayıramıyorum. Ama 10 günde bir felsefeci, tarihçi ve sosyologlar ile bir araya geliyorum. 4.5-5 saatlik bir görüşme, tartışma... Çok keyifli bir tartışma oluyor. Benim buna ihtiyacım var.
Günlerim dolu dolu geçiyor.
Güniz sokağı bilmiyorum oraya iki kere gittim rahmetli Demirel ile konuşmak üzere. Ecevit'in ölüm yıl dönümü vardı. Ecevit'i en iyi kim anlatır? Dedim ki rakibini bulmak lazım. Bir haber gönderdim. Biz toplansak, Ecevit'in ölüm yıl dönümünde Demirel, Ecevit'i anlatır mı diye. 'Tabii' demiş. Gerçekten de Ecevit'i çok güzel anlattı. 'Bu konferans benim hayatımdaki en zor konferanslardan biri çünkü rakibimi anlatacağım sizlere' demişti.
Benim ofisime gelen sadece CHP'liler değil. Her partiden vekil arkadaşlar, geçmişte parlamentoda olan arkadaşlar geliyor.
'Kılıçdaroğlu bir köşede otursun' diyorlar. Allah aşkına neden korkuyoruz, çekiniyoruz? Ben bu ülke için elimden gelen tüm çabayı gösterdim ve göstermeye devam ediyorum. Tam tersine ülkenin bu kadar sorunu varken Kemal Kılıçdaroğlu bu sorunlara çözüm üretmek, yeri geldiğinde tartışmak yeri geldiğinde de önderlik yapmak durumundadır.
'Niye ofis açtı' hayatımda duyduğum en saçma sözlerden birisi. Eğer bir insan bu ülkenin huzuru, kalkınması için bu ülkenin refahı için çalışacaksa bunun Kemal Kılıçdaroğlu olması şart değil. Herkes çalışmalı, üretmeli.
Bir kişi uzun süre genel başkanlık yapmamalı ama genel başkan değişecekse güvenli limana partisi taşımalı ve o limanda değişiklik gerçekleşmeli. Parti çalkantılı bir döneme girmeden, iç tartışmalara gebe bir yapı oluşmadan partiyi güvenli limana getiririz ve parti genel başkanını seçer. Düşüncem buydu. Kurultayda da bunu ifade ettim.
Kurultayımızda benim de kabul etmediğim... Bizim partimizin bir özelliği var. Kendi aramızda tartışırız, kavga da ederiz. Ama bu atışmalarda bireysel çıkara dönük hiçbir şey yapmayız. Tartışmanın odağında da parti vardır.
Tartışmaların sıkıntılı bir sürecin içine sokulmasını asla doğru bulmadım. Özgür beye genel başkanlığı devrederken 1.5 saatlik özel bir görüşme yaptık. Düşüncelerimi kendisine aktardım ama Özgür bey benim bu konudaki düşüncelerimi biliyor.
Hayatın kendisinde vefa dediğimiz bir kavram var. Bu kavramın ne kadar değerli olduğunu düşünen her insan bilir. Kendi aramızda oturup bu kavram üzerinde çok daha güzel şeyler yapabilirdik. Kırgınlıklar önlenebilirdi. Benim güvenli limandan kastettiğim bu.
Onu benim kalkıp söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama kamuoyunda böyle bir algı var. Vefa dediğimiz şu; kader birliği yapmaktır. Bir ayrışma varsa bu ayrışmanın da objektif zeminde yapılması lazım.
Beraber yola çıktığınız arkadaşlar, birlikte mücadele ettiğiniz, birlikte kavga verdiğiniz ve 'İlla sen Cumhurbaşkanı adayı ol' diyen arkadaşlar dönüp tam tersini yaparlarsa ne dersiniz? Bunu vatandaşın taktirine sunayım.
Sanki ben zorla cumhurbaşkanı adayı olayım... Böyle bir şey aklımdan geçmiyordu. Ama MYK'da da PM'de de 'Olmazsa olmaz, sizin mutlaka olmanız lazım' bir sürü ama... Her toplantıda bunlar söylendi. 'Peki, partinin kararına uyalım' dedik. Şimdi arkasından 'Keşke aday olmasaydı' dediler.
Ben siyasete girerken teklif üzerine girdim. Ben genel başkan olacağım demekle genel başkan olunmaz. Genel başkanlık bir konjektur işidir. Kamuoyu sizin genel başkan olmanız konusunda belli bir olgunluğa oluşursa siz zaten mecburen genel başkan olursunuz.
Elinde hançer olanlar arkamda dursunlar, hançerlerini soğutmasınlar…
Sinan Oğan beyle bir görüşme yaptık. Görüşmeyi ben yalnız yapmadım. Başka bir arkadaşım daha vardı. Bir belediye başkanı arkadaşımız vardı. Görüşmeden sonra onun bazı talepleri oldu. Ben, 'Ben diğer liderlerin haberi olmadan bu vaatlerde bulunamam. Önce görüşeyim ondan sonra size döneyim' diye söyledim. Ertesi gün bütün genel başkanları aradım. Dediler 'Herhangi bir sorun yok. Aday sizsiniz, oturun konuşun' dediler. Bu olaydan sonra biz ikinci turda Zafer Partisi ile bir araya geldik. Yetki bana verildiği için görüşmeleri yaptık. Görüşmelerde Zafer Partisi'nin de talepleri oldu.
Bir oya dahi ihtiyaç duyduğumuz dönemdeyiz. O günün koşullarını bir tarafa bırakıp, bugüne göre yorum yapmak kadar yanlış bir şey yok.
Kaldı ki o dönemki anketlerin hepsinde biz öndeyiz. Bunlar ortadayken Zafer Partisi ile protokol imzaladık. O protokolde çok önemli bir şey var. "Belediye Başkanlarını mahkeme kararı olmadan kayyum atanmasının doğru olmadığı ve önüne geçileceği" yazılı. Zafer Partisi'nin Genel Başkanı buna imza attı. Bunu kimse konuşmuyor.
Herkes kendi kafasına göre 'Ben Kılıçdaroğlu'nu nasıl eleştireceğim, nereden tutmalıyım ve nasıl eleştirmeliyim' havasına girdiler. İlk kez karşılaşıyorum.
Protokol eleştirilebilir ama bir okuyun. Bu protokoller altılı masa adına yapılan protokoller değil.
'Aday olacaksın', 'Mutlaka aday olmalı' diyorlardı. Daha önce de iki kez cumhurbaşkanlığı seçimi oldu ve ben aday olmadım. Kimse de o dönem sen aday ol demedi. Bizim partide dayatma olmaz. Altılı masada da bunlar konuşuldu. Biz orada kararları oy birliği ile alıyorduk.
Başlangıçta hiç adaylık konuşmadık. Bu bana söylendi. 'Adaylığınızı şimdiden açıklayalım' dediler. 'Hayır' dedim.
Karşı taraf seçimde hiçbir şey yapmadı ama hep biz suçlandık? Benim adaylığımı parti, MYK, PM istedi. Olduk. Bireysel Özgür bey demek doğru değil. Biz MYK toplantısı yapıyoruz.
O dönem yayınlanan bütün anketlere bakın.
Bize gelen anketlerin tamamında Millet İttifakı kazanıyordu. Biz bütün olumsuzluklara rağmen, sahte videolara rağmen, Kandildeki baronların açıklamalarına rağmen 25 milyon oy aldık. Biz sağlıklı bir seçim mi yaptık? Erdoğan çıktı 'Evet sahte videolar yapıldı' dedi. Bir Allahın kulu çıkıp senin adaylığın şaibelidir diyemedi. Bana söyledikleri lafın bir kelimesini söyleyemediler. Sonra kalkıyorlar 'Kılıçdaroğlu şöyle'. Kılıçdaroğlu tek başına mücadele etti, siz neredeydiniz? Meydanlardaydı Kılıçdaroğlu, ne yaptı Kılıçdaroğlu? Bana birisi çıkıp söylesin şurada yanlış yaptın. Bu ülke için yapmadığımız şey kalmadı. Hangi lider linç yedi, hangi lider terör örgütünün saldırısına uğradı, hangi liderin önüne kurşun atıldı? CHP'de genel başkan olmak için yürekli olacaksınız. Bir milim adım atmayacaksınız.
Jandarma, Erdoğan'ın seçim bildirgesini dağıtıyordu. Valisi, kaymakamı, İletişim Başkanlığı fake hesaplarla yaptı. Biz ele geçirilen bir devlet ile mücadele ettik. Buna rağmen biz yüzde 48 oy aldık. Bütün bunlar unutuluyor, günah keçisi olarak bir kişi. Vay efendim niye böyle yaptı. Her şeyden önce ahlak ve vicdan lazım.
E ben boşuna demiyorum hançerlendik diye. Niçin böyle bir talep birden bire patlıyor ben bunları biliyorum ama gereksiz bir tartışmaya zemin hazırlamak istemiyorum.
Sayın Akşener'in hangi gerekçe ile masadan kalktığını ve döndüğünü bilmiyorum. Bir gün uygun ortam olur ilk sorum bu olacak. O kadar zor koşullarda mücadele verdik ki. Yorum yapıyorsan o günün atmosferine bakacaksın. Bir akıl tutulması var. Benim bildiğim gazetecilik böyle değil. Araştırır, bakar. Hiçbir ayrıntıya girilmeden, doğrudan doğruya Kılıçdaroğlu'na nasıl saldırırız, nasıl eleştiririz.
O günkü anketlerde ben önde çıkıyorum, bugünkü anketlerde başkası önde çıkıyor. E o gün neden söylemediniz?
Partideki en büyük değişimi yapan lider benim. Bugüne kadar siyasi partilerin unuttuğu birçok insanla ben yan yana geldim. Çöp toplayıcılarıyla, apartman görevlileri ile, ev temizliğine giden kadınların yanında kim vardı?
Biz halkçılaştık. Toplumun her kesimi ile bağlantı kurduk. Erdoğan 'Ey Kılıçdaroğlu siz Sivas'ın ötesine geçemezsiniz' diyordu. Geçtik. İlahiyatçılarla, polislerle bir araya geldim. Bunları yaparken siz neredeydiniz?
Hayatı boyunca CHP'ye oy vermemiş toplumun saygın kesimlerinden insanlar var. 250'ye yakın toplantı yaptım onlarla. O kadar yanlış bir algı vardı ki CHP ile ilgili.
CHP sağcılaşmadı, halkçılaştı. Biz toplumun yoksul kesimlerine gitmezsek ve sorunlarını nasıl çözeceğimizi anlatmazsak sizin iktidar olma şansınız yoktur zaten.
CHP birinci olduğu için son derece mutluyum. Umarım daha sonraki süreçlerde de devam eder. Partinin uzun yıllar emek vermiş birisi olarak çalışmak zorundayız. Bu mücadele bir halk mücadelesidir. CHP'ye yönelik toplumda oluşturulmuş bir algı vardı. CHP halkın değil bir üst grubun partisiydi. Hemen hemen toplumun her kesimine açıkça partiyi anlatınca aramızda sağlıklı bir zemin oluştu. Çünkü halka yaptığınız görüşmelerde -kanaat önderleriyle yaptığım toplantılarda- bütün eleştirileri dinlemek ve samimi yanıt vermek zorundasınız. Bu samimiyet bize çok önemli şeyler kazandırdı. Parti olarak da hatalarımız vardı o nedenle gelin helalleşelim dedim.
Yaptığımız çalışmalarla çok şey başardığımıza inanıyorum. 11 Büyükşehir Belediye Başkanlığı kazandık. Aday belirlemek, kazanmak kolay mıydı? Ben, Bursa'yı, Balıkesir'i, Manisa'yı alabilirdik dedim. Şimdi onların hepsini aldık. Bir öngörünüz olacak.
Deprem oldu, kimse gitmezken deprem bölgesine gittim orada yattım. Bütün acılara tanık oldum. Belediye Başkanlarımız olağanüstü çaba harcadılar. Başkanlarımız koronavirüs döneminde de büyük çaba harcadılar. Biz bu anlayışla ve bu kucaklama ile bu sonucu elde ettik. Halka güven verdik ve halk bize inandı.
Kendisini ciddiye almak istemem ama Sinan Oğan için ekonomik kriz olabilirdi. Sinan beyin ne olduğunu, bize destek verse bir krizle karşılaşacağını biliyorduk. Şimdi keyfi yerinde.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50 oy oranını nasıl aşacaktı? Partide iki tür danışmanlar vardı. Kamudan gelen danışmanlar... Onlar sürekliydi. Bir de seçim dönemine özgü, 'Bu bölgede ben çalışırsam geçmişte AK Parti'ye, MHP'ye oy veriyordum ama sizin çabalarınızdan sonra size destek vereceğim. Ama CHP Genel Başkanına çalışıyorum belgesi lazım' diyorlardı. Verdik onlara.
Ne diye eleştiriyorlar? Niye danışman oldular diye. Gelip CHP'ye oy verdiler diye kızacak mıyız onlara?
Ben helalleşme dedim benimle helalleşmeye geldiler.
İnanç üzerinden siyaset. İşte sen Alevisin, Sünnisin. Kimin inançlı olduğunu sadece yüce yaradan bilir. Sen nerden biliyorsun bunu? Bunu da ortadan kaldırdık. Yaşam tarzı üzerinden siyaset. Orada kusurumuz var. Başörtüsünü Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Bunu siyaset konusu yapıyoruz. Bakın CHP'deki değişimleri görüyor musunuz?
Seçim bittikten sonra danışmanlıkların tamamı bitti. Bunların tamamı gönüllüydü. Eski Ülkü Ocakları Başkanları'ndan çok sayıda isim bizimle çalışıyordu. Bu insanlar geliyor CHP için çalışıyorlar, vay 'nerden geldiler' diyorlar.
Bir kısım genç arkadaşlar seçim sonrasında aleyhimde çok sert şeyler attılar. Bütün gençlere hakkımı helal ediyorum. Bütün mücadelem, kavgam onların geleceği içindi.
Uyuşturucu baronlarını ilk dillendiren kim?
Bir vekilin dokunulmazlıklarının kaldırılması için anayasa değişikliğine gerek yok. AK Parti'nin grubu yetiyor zaten. Neden bir anayasa değişikliği ile dokunulmazlıklar kaldırılmak isteniyor? Çünkü CHP'ye tuzak kuruyorlar. O dönem terör bir hayli yoğunlaşmış vaziyette, dokunulmazlıkları bir anayasa değişiklikleri halinde getirelim buraya, CHP'de buna hayır diyecek o zaman seçimlerde meydanlarda 'Teröristleri koruyan parti bu' diyeceklerdi. Biz de dokunulmazlıkları kaldırın kardeşim dedik.
Selahattin beyin bugün içeride olması bir hukuk faciasıdır. Erdoğan özellikle onu içeride tutuyor 'Ben seni başkan yaptırmayacağım' dediği için. Sadece Selahattin bey değil Gezi tutukluları var. Milletvekili var. Osman Kavala var. Siz mahkeme kararı, AYM, AİHM kararı uygulamıyorsunuz...
Yarın, Demirtaş'ı ziyarete gideceğim.
Demokrasi sadece benim için değil. Bir insanın düşüncesi kısıtlanır mı? Bizim mücadelemiz sıradan bir mücadele değil. Biz otoriter bir yönetime karşı, yargıyı tanımayan bir yönetime karşı mücadele ettik. Bizim mücadelemiz kutsal bir mücadele. Bir milim geri adım atmadık biz. Şimdi suçlanıyoruz. Bütün bunları ben mi yaptım? Onların hakkını, hukukunu savunan benim ama suçlanan da benim. Elinde kalem, yazacak bir şey bulamıyor kimi eleştiririz? Tabii ki Kılıçdaroğlu'nu. Nasılsa bir şey olmayacak. İnsan da bir vicdan, ahlak, erdem olur. Hatam olur, eleştirebilirsin ama bu kadar da olmaz.
Demirtaş çok sevilen birisi, saygı duyulan birisi. Haksız yerde hapiste tutulduğu için milyonlarca Kürt'ün ve Türk'ün vicdanında rahatsızlık duyduğu bir kişi. Bir insan bu kadar hapiste tutulmaz diyorlar. İnsaf ya. Demirtaş CHP'ye oy mu verir? Hayır. Haksızlık karşısında susarsanız en büyük adaletsizliği siz yapıyorsunuz.
Gezi'de Taksim meydanını açan benim. Kadıköy'deki mitingi iptal edip, Taksim'i açan benim gel tutukla o zaman kardeşim. Osman Kavala'dan ne istiyorsun sen?
Anayasa Mahkemesi kararları uygulamayanlar ile neyi konuşacaksın? Devleti devlet olmaktan çıkardı. Sahte videolarla oraya oturmuş birisin. Sahte video hazırlayan kişiye sahtekar denilir. Ben bununla ne konuşacağım? Yeni bir anayasa yapacağız diyor. Bu parlamento yeni bir anayasa yapamaz. Kurucu Meclisler yeni anayasa yapar. Bu meclis ancak değişiklik yapar. Namusun ve şerefin üstüne yemin ediyorsun tarafsız olacağım diye. Tarafsız mısın? Hayır. Ama suçlanan yine benim. Beyefendiyi rahatsız ediyorum çünkü.
Gücü, oluşturduğu bir oligarşi var oradan alıyor. Devlette liyakat diye bir şey yok. Herkes istediğini yapma özgürlüğüne sahip. Anayasayı, parlamentoyu tanımayan bir kişi ile neyi konuşacağım?
Önce Numan bey, Can Atalay'ı çıkartsın bir hapisten gücü yetiyorsa.
Generaller için Adli Tıp Raporu var. İmzalamak zorunda zaten, imzalamazsa hapiste ölecekse sorumlu olacak. Pişmanlık duyduklarına dair açıklama yapmalarını istedi hiçbiri yapmadı, hepsine saygı duyuyorum.
Erdoğan'ın sayın Özgür Özel'i arayıp kutlaması lazımdı. Normalleşme istiyorsanız burada başlamalıydı. Darbe olduğunda ben İstanbul'daydım. Ertesi gün Ankara'ya dönmem gerekiyordu. Erdoğan'ın daveti üzerine Saray'a gittik. Orada ben devletin niçin bu hale geldiğini anlattım. Devlette liyakati nasıl bitirdiniz onu anlattım.
Yenikapı'ya gidiş nedenim şu. AK Parti tabanının da bizim ne düşündüğümüzü ve bu devletin düzeltilmesi için neler yapılması gerektiğini anlatmak. 12 madde anlattım orda, hepsi hala geçerli. Bizim arkadaşlarla 'gidelim, gitmeyelim' kendi aramızda tartıştık.
Orada şu karara da varıldı. Önce adalet, yargı bağımsızlığı lazım bu ülkeye. Tamam dediler. Ben hemen bir arkadaşımın ismini söyledim. Onlar da biz sonra bildireceğiz dediler. İki toplantı yapıldı, üçüncü toplantıya AK Parti ve MHP temsilci göndermedi.
Devlet bütün kurumlarıyla felç durumdaydı. Darbe girişimi olmuş, Ankara barut kokuyor. Vahim bir tablo var. Devleti kurtarmak istiyorum. Kendilerine en azından bunu anlatmamız lazım. Sadece ben değil. Sayın Bahçeli orada, başbakan orada. O günkü tablo ile bugünkü tablo kıyaslanamaz.
Şunu söyleyebilirim. Vicdanı olan herkes rahatsız. Oylama zaten başlamış. İkinci seçime girilmiş, benim haberim yok. Sonradan öğrendim onu. Bir de orada Malatya'dan gelen bir muhtar vardı. 'Çekilirsen sana hakkımı helal etmem' dedi. 'Peki' dedim.
Hançer bölümünü sonra konuşuruz.
Aslında herkes, her şeyi biliyor. Onu benim söylemem doğru olmaz.
Ben bunları Özgür Özel ile devir teslim sırasında kendisine aktardım.
Ekrem beyi de Mansur beyi de Zeydan beyi de bütün bunların hepsini düşününce önemli mesafeler aldığımızı görüyoruz. Bugüne kadar hiç seçim kazanmadı diye yazılır, çizilir. Sanki uzaydan gelenler kazandı. 'Evladım' dediğim arkadaşlar var, hala öyle telaffuz ederim.
(İmamoğlu'na kırgın mı?) Genel başkanların elbette ki kırgınları, üzüntüleri olur. Kendisi ile bayramda telefonla görüştüm.
Partinin genel politikasını kurmaylar belirler, belediye başkanları değil. Seçimlerden hemen sonra 7 ilke yazmıştım.
Genel başkan olmak için mücadeleci olacaksınız, önünüze engeller çıkacak engelleri aşacaksınız. Böyle olması lazım genel başkan olmak için. Kurultay'da hiçbir zaman ben genel başkan olacağım demedim. Delegeler aday olarak gösterdiler. Yeniden kurultayda genel başkan diye aday gösterirlerse en cesurlar bir adım öne çıksın diyeceğiz. Delegelere bağlı. Onlar önerirlerse olmayacağım demeyiz.
Memlekette ahlak kaldı mı? Kimin bunun sorumlusu en tepedeki değil mi? Yolsuzlukları koruyorsun, kanun çıkarıyorsun. İnsan da biraz ahlak olur. Bunların Müslümanlıkla falan ilgileri yok. İstiyorlarsa versinler mahkemeye dünya kadar örnek koyacağım önlerine.
Her kurumda, o kurumun kurallarına uymayan insanlar çıkar. O kurumdan tasfiye edilmeleri lazım. Eline hançer alıp da başka hesaplar yapanların, partiden uzaklaştırılması lazım.
Zaman zaman böyle insanlar çıkıyor. Benim zamanımda da çıktı.
Bunu partililerin vicdanına bırakıyorum.
Gazetecinin biraz vicdan sahibi olması lazım. Doğru mudur değil midir emin olması lazım. Eleştiren çok sayıda gazeteci var hepsine saygı duyarım. Ama siz bir grubu, kitleyi esas alır onun üzerinden eleştiri yaparsanız bu olmaz.
Hiçbir belediye başkanıyla seçim öncesi hiç konuşmadım. Bir insan bu kadar yalanı nasıl söyler ben merak ediyorum. Sadece seçimlerden önce bazı adaylar dediler ki 'Siz alana çıkmıyorsunuz, acaba biz toplansak bir yere cep telefonu üzerinden bir şeyler söyler misiniz?' dediler. Bunu yaptım ama bunu kamuoyu ile paylaşmadım.
Çok haber yapıldı, hayret ediyorum. En azından açıp telefonu bana sorabilir. Oturuyor orada yazıyor.
Normalde seçimlerden sonra erken seçim olması lazım. Çünkü birinci parti CHP çıkmıştır. Diğer partinin yönetme hakkı yoktur.
Sen ikincisin, bırak birinci seçilen ülkeyi yönetsin denilmesi gerekiyor. Bu söylenmiyor. Söylenmediği için Erdoğan kendisine güç topluyor. Ekonomideki yangını, işsizliği kimse konuşmasın diye.
Kimse kusura bakmasın ama emekli biraz hak ediyor. Ben emekliye iki maaş ikramiye verilsin dediğim zaman bir grup emekli PTT'ye gitmişler bana telgraf çekiyor 'Biz istemiyoruz' diye. E o zaman yan kardeşim. Sen sefalete, yoksulluğa razıysan niye hak talebinde bulunuyorsun?
Üreten, istihdam yaratan herkese saygım var. Bir dolarlık işi 50 dolara birisine verirseniz, ne yerli ne milli... Bunlar 5-6 kişi sırayla ihale veriyorlar. Neresi yerli neresi milli bunun? Bu müteahhitler dünyanın parasını kazandı. Devleti soyanlara ben izin vermem.
'Beşli çete derseniz sizi cumhurbaşkanı yapmazlar' E yapmasınlar. Soyulan millet karar verdi buna. Ben soyulmaya razıyım diyor.