Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'nda düzenlenen 1. Dönem Hakim ve Savcı Yardımcıları Eğitimi açılış törenine katıldı. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bugün ülkemizde hukuk öğrenimi görmüş önemli sayıda insan hukuk eğitimi veren önemli sayı ve çeşitlilikteki kurumlarımız, fakültelerimiz var. Son 22 yılda avukat, noter, hukuk eğitimi görmüş personel ve hakim savcı sayılarında kayda değer bir artış sağlandı. 2002 yılında 9 bin civarında olan hakim savcı sayımız, neredeyse 3 kata yakın artışla bugün 25 bine yaklaştı. Hiç şüphesiz bu sayısal büyümeye kalitenin de eşlik etmesi niceliğin nitelikle desteklenmesi önemlidir. Bu bakımdan adaletin tecellisine nezaret edenlerin eğitimi, yetiştirilmesi ayrı ve başlı başına mühim bir meseledir. Hukukun belli ölçüde kurumsallaşmış, artık gelenekselleşmiş bir eğitimden bu eğitimin bir metodolojisinden söz edebiliriz. Ancak bu eğitimin iyi bir hakim, iyi bir savcı veya iyi bir avukat olarak temayüz etmesinin garantisi olmadığını hepimiz biliriz.
Akademideki eğitim süresini 7 aydan 10 aya yükselttik. Böylece yardımcıların 300 saat daha fazla eğitim almalarını sağlayacağız. Ayrıca yardımcıların sınav ve değerlendirme süreçlerini de yoğunlaştırdık. Araştırma, analitik düşünme, muhakeme ve yazım kabiliyetinin geliştirilmesi amacıyla hakim ve savcı yardımcılarımıza tez hazırlama yükümlülüğü getirdik. Böylece yardımcılar 10 ay sürecek akademi eğitimleri ve usta-çırak ilişkisi içerisinde 26 ay sürecek eğitici hakim ve savcı yanındaki eğitimleriyle 3 yıllık yoğun, teorik ve pratik yönü güçlü, dolu dolu bir eğitimden geçeceklerdir.
Adalet ve kalkınma kavramlarını birbirine bağlayarak çıktığımız siyaset yolculuğunda bağımsız, tarafsız, adil ve etkili bir adalet sisteminin kökleşmesi için büyük emek verdik. Reform irademizi hep bu istikamette canlı tuttuk. Hükümet konaklarının bir katına sıkışmış, unutmayın, adliyeler vardı. Artık bu tarih oldu. Modern adliye binalarıyla adaletin çehresini değiştirdik. Dijital dönüşümle hizmete hız ve kolaylık getirdik. Çağın ve ihtiyaçların gerisinde kalan mevzuatı yeniledik.
Toplumdan yükselen taleplere, beklentilere ve serzenişlere göre yeni adımlar atacak, kendimize yeni hedefler belirleyerek yola devam edeceğiz. Şu hakikati bir an olsun aklımızdan çıkarmıyoruz. Adliyenin kapısını adaletin kapısı haline getirmek, sürekli çalışmayı, toplumu takip etmeyi ve reform iradesini diri tutmayı gerektirir. Hak ve adalet sancağını yere düşürmeden taşımak mücadele etmeyi, kendini yenilemeyi gerektirir. Biz işte bunun derdindeyiz, bunun peşindeyiz.
Devletimizi vesayet aparatlarından ve FETÖ artıklarından ne kadar temizlemiş olursak olalım dikkati ve ihtiyatı elden bırakmadan mücadeleyi sürdüreceğiz.
Hepimiz biliyoruz ki toplum vicdanını teskin etmeyen kararlar sosyal barış ve huzurun inşasına da katkı sunamazlar. Geçmişte bunun sayısız örneğini gördük. Bugün de zaman zaman görüyoruz. Toplumda cezasızlık algısına hizmet eden bazı kötü örneklerle maalesef karşılaşabiliyoruz. Bunların oranını en aza indirmek için yürütme ve yasama olarak üzerimize ne düşüyorsa yapmanın gayretindeyiz. Şunu çok net vurgulamak isterim, suç işleyenin, milletin malına, mülküne, namusuna ve canına kast edenin yeri sokaklardır değildir, son raddeye kadar cezasını çekeceği hapishanelerdir. Şayet burada bir sıkıntı veya eksik varsa gidermek boynumuzun borcudur.
Bunu söylerken vicdan karşısında hiçbir ağırlığı olmayan, art niyetli kampanyaları, reyting ve etkileşim uğruna köpürtülen gösterileri ayrı tutuyorum. Hiçbir kuralın, değerin, ahlaki sınırın olmadığı sosyal medya mecraları giderek büyük bir operasyon aygıtına dönüşmeye başladı. Etkileşim odaklı yeni medya düzeninin en büyük kurbanı ne yazık ki adaletin temel ilkeleri oluyor.
Toplumun ilgisine mazhar olan her olayda, haber ve bilgi alma hakkına elbette saygı duyuyoruz. Ancak toplumun merakını gideren yayınlar yaparken yürüyen soruşturmanın selametini de korumak, gözetmek herkesin mesuliyetidir. Ceza soruşturmalarında gizlilik kuralının gayesi hakikati örtmek değildir. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını engelleyecek müdahalelerin önüne geçmektir. Milletimizin gündemini meşgul eden ve 85 milyon olarak hepimizin yüreğini yakan son hadiselere bu zaviyeden bakılmasında yarar görüyoruz. 'İnsanlık olarak, toplum olarak nereye gidiyoruz?' Bu soruyu çok sık sorduğumuz bu günlerde daha soğukkanlı olmalı, adaletin tecellisine destek vermeliyiz. Masum çocukların naaşı üzerinden milletin inanç değerleriyle, toplumun temeli olan aile kurumuyla dini müesseselerle siyasi ve ideolojik hesap görülmesine müsaade etmemeliyiz. Adaletin reyting ve etkileşim avcılığına kurban edilmesine göz yummamalıyız. Bu konuda herkesin, başta medyamız olmak üzere tüm sorumluluk sahiplerinin azami hassasiyet göstermesi gerektiğine inanıyorum.''