15 Temmuz darbe girişimi sırasında TRT Genel Müdürlüğü önünde silahlı görüntüsüyle gündeme gelen ve 12 Eylül 2023'te suç örgütü lideri olduğu suçlamasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan davasının ikinci duruşmasına Sincan Cezaevi içerisindeki duruşma salonunda devam edildi. 28'i tutuklu 61 sanığın yargılandığı davada savunma yapan Ayhan Bora Kaplan, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirterek, "7-8 aydır suçsuz yere cezaevindeyim" dedi.
İddianamede kaçarken yakalandığı yazdığını belirten, Kaplan, şunları anlattı:
"Kaçacak adam tarifeli uçakla kaçmaya çalışır mı? Her yerde benim kaçarken yakalandığım yazılmış. Ben kendi şahsi aracımla yola çıktım. Ben aracımla havalimanına girişte yavaşladım. Bir şeylerin ters gittiğini anladım. Araçtan ellerim havada bir şekilde indim. Polisler beni direkt yere yatırdı. Nefes alamadığımı söyledim. Polis 'dur ben sana daha neler yapacağım' dedi. Ayakkabımdan 50 bin euro çıkmış. Sözde ben yurt dışına gidecektim. Ondan dolayı valizimdeydi. Ayakkabımda değil. Sırf şov yapmak için makineli silahlarla görüntü aldılar. Baştan sona yargısız infaz. Bizi adli tıpa götürdüler içeri girdiğimizde doktor 'bir şeyin var mı?' dedi. Benim yüzümden kolumdan kan akıyordu."
Daha sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüğünü belirten Ayhan Bora Kaplan, savunmasının devamında Süleyman Soylu ile ilgili kendisinden bilgi alınmaya çalışıldığını iddia etti:
"Girdik ters kelepçeli halde. Odalarda kamera yok bizi secdeye yatırıp 3 saat beklettiler. Sen misin Bora Kaplan deyip gelen giden tekme attı. Bizi nezarethaneye indirdiler. Orada kamera var. Tutanağa baktım. 'Direndi' yazıyordu. Okumak istedim. Kamera olduğu için polisler bir şey diyemedi. Ben o tutanağı imzalamadım. Orada yaşanmayan şeyler yazılmıştı. Sonrasında 2 gün boyunca bürokratlarla, emniyetçilerle, Süleyman Soylu ile ilgili bilgi ver dediler. Ben hiçbir duruma şahit olmadığım için bir şey diyemedim. İkinci gün sonu bana 7-8 sayfalık kağıt getirdiler. Onu da imzalamadım. Zorladılar 'sana 3 tane cinayet yazmazsam adam değilim' dedi. İfade veremeyecek haldeydim. Uyutmuyorlardı çünkü."
15 Temmuz darbe girişimi sırasında dönemin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, kuzeni olan Sadık Soylu'nun telefonundan Ayhan Bora Kaplan'ı arayarak TRT önüne davet etmişti. Kaplan da bunun üzerine silahlı adamlarıyla birlikte TRT Genel Müdürlüğü önüne gelmişti. Bu tarihten sonra Kaplan hakkındaki soruşturmaların Emniyet ve Adliye'de kapatıldığı iddia edilmişti.
Kaplan, şöyle devam etti:
“15 Temmuz’da sayın Cumhurbaşkanımız herkesi sokağa çağırdı ben de üstüme düşenden fazlasını yaptım. Evde ailemle vedalaştım, 2 rekat namaz kıldım. Babamı ailemin başına bıraktım ve Albüm Bar’ın olduğu sokağa çıktım. Herkese seslendim ve ‘Bugün sokağa çıkmayacaksanız ne zaman çıkacaksınız?’ diye bağırdım ve tanıdığım tanımadığım herkese mesaj attım. Sonra TRT’ye gittim. Askerlerden alındıktan sonra TRT’nin önünde fotoğraflar çekiliyordu ben de o kareye girdim. Ve ben o günden sonra lanetlendim. Muhalif medya, FETÖ’cü firari gazeteciler ‘Reisin gizli ordusu, Süleyman Soylu’nun mafyası’ diyerek haber yaptılar”
Gözaltına süresinin son günü 8-10 saat ifade verdiğini kaydeden Kaplan, "Yemek ve su vermediler. Bana 40-50 kişilik liste verip 'tanıdıklarını say' dediler. Tanıdığım insanları sayınca da 'örgüt müsün?' dediler. Tamamıyla baskı altında ifade verdim. Avukat okuyalım öyle imzalayalım dedi. Polisler acele ettirdiler. Bende lanet olsun imzalayıp çıkalım dedim. Sonrasında cezaevinde okudum saçma sapan şeyler yazılmış" iddiasında bulundu. Kaplan, adliyeye getirildiğinde polislerin 15 kişinin tutuklanacağını söylediğini savundu.
İş yaşamını da anlatan Ayhan Bora Kaplan, 2006'da Cebeci'de kuruyemişçilik ve Kızılay'da telefonculuk işine girdiğini anlattı. Daha sonra işlettiği barların iş yapmaya başlayınca polislerin "müthiş bir baskısının" başladığını savunan Kaplan, şöyle konuştu:
"Her akşam gelip kimlikleri topluyorlar. Bu baskılar sürekli devam etti. Burnumdan getirdiler benim. Ben bu işlerden sıkıldığımı devretmek istediğimi duyurdum. Ersoy Yahya almak istediğini söyledi. Ben de tamam dedim. Anlaştık. 2017 Kasım ayında Albüm barı devrettim. Bir süre Tren bar devam etti. Bende olaylardan canım sıkılınca dükkanlara gitmemeye başladım. 2018 Ocak ayı gibi de Tren barı Yaşar Kaküllü'ye devrettim. Dükkanları devredince de oto alım satım işlerine girdim"
2019 başında İncek'te düğün salonu açtığını ifade eden Kaplan, "İşlerimiz güzeldi. Aynı polisler bu sefer bu mekanıma geldi. Ben bu işlerle olamayacağını anladım. 2019-2020 yılı gibi Alper Tansu'ya bu mekânı 3,5 milyon liraya devrettim. Sonrasında GİMAT'ta toptan gıda işine girdim. Yurt dışında arkadaşlarımda vardı. İhracat yapmak istedim. Yurt dışına gidip gelmeye başladım. Bu işi yaparken de dilim olmadığı için İngilizce dersi almaya başladım. İşlerimi ilerlettim. Eğer gözaltına alınmasaydım yurtdışında mekan açacaktım. Ben hayatım boyunca kendimi saklamadım, gizlemedim. Telefon numaramı 8-9 yıldır kullanıyorum. Ben hayatımı kamuoyunda yaşayan şeffaf bir insanım. Ben iddianamede adı geçen hiç kimseyle bir suç işlemedim"
"Ben 8 aydır sebepsiz yere yatıyorum selam verdiğim herkesi içeri aldılar” diyen Kaplan, sahip olduğu şirketler hakkında ise “Neyim var neyim yoksa şirketlere yatırıyordum. Bankacı arkadaşım da bu konuda yardımcı oluyordu, Para hareketi fazla olsun ki sana kredi verebilelim diye. Benim her şeyim şirketlerim üzerinedir. Şirketlerim dışında da bir şeyim yoktur. 4 şirketim var benim" dedi.
''O dönemki emniyetçilerin senin ile husumeti neydi, bana neden baskı yapıyordu diyebilirsiniz? Onu da anlatacağım” diyen Kaplan, savunmasında şunları ileri sürdü:
''O dönem Süleyman Soylu’nun ekibi vardı şimdiki ekip yoktu. 15 Temmuz’dan sonra bana saldırıldı. Onur komiser , ‘Servet Yılmaz Ankara Emniyet Müdürü’nün ikinci bir talimatıyla Bora evden çıkmayacak' dedi trafik uygulamasında denk gelince. Bir dizi yapılan görüşmelerin ardından 'Evden çıktığı gittiği yerleri haber edecek, bize konum atsınlar’ denildi ben de öyle yaptım. Ben nereye gittiysem oraya geldiler ve gittiğim her yerde uygulama yaptı polisler. Bu gibi tacizler devam etti. Örneğin, Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı ile ortak açtığı bir restoran var Etçi Umut’un. Bunun açılışına beni davet ettiler, ben de oraya gittim ve fotoğraf paylaştım. Aynı anda da Etçi Mahmut’un Ankara’daki 3 şubesi basıldı ‘burası Ayhan Bora Kaplan’ınmış denilerek”
Eski Emniyet Müdür yardımcısı Volkan Murat Kaşıkçı’nın emriyle evinin basıldığını anlatan Kaplan, “Polisler çağrılsın, dinlensin. Bunlar yaşanmamış mı onlar söylesin. Eğer 'yaşanmadı’ derlerse valla bu ülkede idam yok ama ben idam talep edeceğim. Bana, 'ramazan ayında koli dağıtamazsın' dediler. O dönem de yani pandemi döneminde de 'Vefa' isimli bir dernek kurulmuştu ben de yardımları onlara verdim. Kadınlar dağıtsın istedim bir şey yapılmasın diye ama yardım dağıtan kadınları da gözaltına aldılar” iddiasında bulundu.
Mahkemeden “Yalvarırım bu emniyetçileri çağırın. Konuşsunlar” talebinde bulunan Kaplan, “Bana zulüm ettiler. Çoluğuma çocuğuma zulüm ettiler. Eşime ev hapsi verdiler. Çocuklarımı okula götüremiyor eşim. Beni tanımadığım bilmediğim insanlardan 'örgüt kurdu' dediler. Ben hesabını soracağım” şeklinde konuştu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Ayhan Bora Kaplan ve 5 örgüt yöneticisi hakkında ''suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve yönetmek'', ''kasten adam öldürme'', ''nitelikli kasten adam öldürme'', 'kasten yaralama'', 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma'', ''nitelikli yağma'', ''eziyet', ''suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme'', ''suç üstlenme'' ve ''suçluyu kayırma'' suçlarından 1'i ağırlaştırılmış 2'şer kez müebbet ve 169 yıl 6'şar aya kadar hapis cezası istendi. Diğer 55 sanık için de çeşitli sürelerde hapis cezası talep edildi.