Usta Gazeteci Uğur Mumcu, 29 yıl önce düzenlenen bombalı suikastla katledildi. Uğur Mumcu’nun arkadaşı ve gazetemiz yazarı Ali Sirmen, Mumcu’nun gazeteciliğini ve dostluğunu Cumhuriyet’e anlattı. “Ne zaman ki toplum, Uğur Mumcu’lara ihtiyaç duymayacak o zaman rahat bir nefes alacaktır” diyen Ali Sirmen, “Uğur Mumcu’lara ihtiyaç duyan toplumlar, kendi arkasını toplayamamış toplumlardır. Uğur Mumcu herkesin hayran olduğu, hayatını hayranlıkla izlediği, yetenekleri, enerjisi, çalışkanlığıyla örnek aldığı bir insandır. Ama kimse yakınlarının Uğur Mumcu gibi olmasını istemez çünkü Uğur Mumcu olmanın bedeli vardır. Uğur Mumcu da Uğur Mumcu olmayı canıyla ödemiştir. Ona saygı ve minnet borçluyuz” dedi.
Cumhuriyet'te Leyla Kılıç'ın haberine göre; Uğur Mumcu'yu şöyle anlattı:
- Uğur Mumcu’yu en yakından tanıyan dostlarından biri sizsiniz. İlk olarak nerede tanıştınız, dostluğunuz nasıl ilerledi?
1964 yılında ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisiyken, Uğur Mumcu da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. İstanbul ve Ankara üniversiteleri arasında bir münazara yapılıyordu. İlginç bir tartışma oldu. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanı da Uğur Mumcu’ydu. Fakat münazara, bizim çok üstün olmamıza rağmen berabere bitti. Eşim Mine Sirmen ile o dönemde nişanlıydık. Münazaraya beraber gitmiştik. Uğur Mumcu bizi tebrik etti. Sonrasında ahbap olduk. Daha sonra Uğur Mumcu ile Yeni Ortam dergisinde yazmaya başladık. 12 Mart günleri, nöbetçi eczane gibi ya Uğur Mumcu içeride ya ben içerdeyim. Uğur Mumcu’nun Yeni Ortam’a gelmesi bomba gibi patladı. Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in İstanbul’a gelerek Kenterler tiyatrosunu kurması nasıl İstanbul’da hayatı değiştirdiyse Uğur’un Yeni Ortam’da yazması da öyle bir etki yaratmıştı. Nefes kesti.
- Yazıları, konuşmaları, kitapları bizlere çok şey anlatıyor, kalemi bizlere ışık oluyor... Uğur Mumcu’nun gazetecilik yönünü sizden dinleyebilir miyiz?
Uğur Mumcu, çok iyi bir yazar ve çok iyi bir gazeteciydi. Yazar olarak baktığımızda tiyatroları, öyküleri... Bütün bunlar onun ne kadar iyi bir yazar olduğunun kanıtı. Bunun yanında Uğur, çok iyi bir haberciydi. Haberi bulur çıkarır ve gerçeklere, ince araştırmalardan sonra ulaşırdı. Uğur’un “Tarikat, Siyaset, Ticaret” diye bir kitabı var. 1980’leri anlatır. O dönemi “ne güzel resmetmiş” diye düşünüyorsunuz. Fevkalade etkili bir kitap. Fakat şimdi anlıyorum ki Uğur Mumcu, “Tarikat, Siyaset, Ticaret” kitabında sadece o günleri değil, bugünleri de resmediyor. Uğur Mumcu’nun araştırmacı gazetecilikte hafiye gibi gizli haberin peşine düştüğü zannedilirdi. Halbuki Uğur Mumcu, açık kaynakları da kullanarak bilgiyi ortaya çıkarıyor, gerçekleri bize yansıtıyordu. Mumcu, habere yakınlık dolayısıyla kaynağına taviz vermezdi, olayla arasına mesafe koymayı da bilirdi. Sahip çıktığı, savunduğu değerleri her yerde yaşatırdı.
"EMPERYALİSTLERİN TEKERİNE ÇOMAK SOKMUŞTUR"
- Uğur Mumcu olmadan 29 yıl geçirdik. Kanlı bir saldırı ile hayattan koparıldı. Uğur Mumcu’yu kim öldürdü? Uğur Mumcu ile kimleri öldürmek ve susturmak istediler?
Uğur Mumcu öldürüldüğü gün, terörün şimdiye kadar en isabetli hedefini yakaladığını düşünmüştüm. Uğur Mumcu’yu herkes öldürmüş olabilirdi. MİT, CIA, MOSSAD, Bulgar gizli servisi, İran, PKK... Abdullah Öcalan’la 12 Mart döneminin ünlü savcısı Baki Tuğ arasında bağlantı olduğunu, Tuğ’un Abdullah Öcalan’ın MİT’e çalıştığına dair imada bulunduğunu hatırlatmak isterim. Uğur Mumcu, terörün, çıkarcıların, emperyalistlerin tekerine çomak sokmuştur. Uğur Mumcu’yu öldürenler; özgürlüğü, demokrasiyi, bağımsızlığı, emeğin yüceliğini bastırmak istenmiştir. Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle bütün bunlar hedeflenmiştir.
"DEVLET, UĞUR’U KORUMADI"
- Mumcu, faillerinden korunabilir miydi?
Uğur Mumcu öldürüldüğü zaman devlet koruması altında değildi. Oysa tehdit altında olduğunu herkes biliyordu. Uğur da öldürüleceğini biliyordu... Bunu birkaç kere söyledi. “Korkak bin kere ölür, cesur bir kere. Beni de öldürecekler, çocuklarım ortada kalacak” dedi. Çocukları ortada kalmadı. Kitaplarıyla onlara baktı. Eşi Güldal Mumcu’nun dirayeti ile de iki çocuğu da gayet iyi yetişti. Mumcu, korunmuyordu. Devletin de bahane olarak öne sürdüğü gerekçe, “Bizden koruma istemedi” oldu. Devlet canı tehlikede olan yurttaşının canını korumak için talepte bulunmasını mı bekler? Devlet buna mı muhtaç? Devlet talip olmasa da yurttaşının canını korumakla mükelleftir. Devlet, Uğur’u korumadı.
- ‘Uğur Mumcu cinayetini ancak Uğur Mumcu çözer’ deniliyor. Bu zamana kadar Uğur Mumcu’nun faillerinin bulunmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Güldal Mumcu, savcıyla yaptığı bir görüşmede savcının “Devlet isterse bunun faillerini bulur” dediğini anlatıyordu. Bu meseleyi aydınlatan bir açıklamadır.
- Uğur Mumcu bir yazısında “İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakültesi ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar” demişti. Bu öngörüleri gerçekleşti. Mumcu’nun bu kadar öngörülü bir aydın ve yazar olmasını neyle açıklamak gerekir?
Bütün bunlar Uğur Mumcu’nun hayatı boyunca yazdıklarının çıktığını gösteriyor. Fevkalade bir analizci. Olayları irdelerken onların sistemle bağlantısını gayet iyi ortaya koyan biriydi. İmam-hatip ve tarikatlarla ilgili yazıları da bugün gerçekleşmiştir. Uğur Mumcu’nun bu kadar öngörülü bir aydın ve yazar olması aynı zamanda olayların üzerine dikkatle gitmesi, çok titiz ve uyanık bir bilince sahip olması ile açıklanabilir.
"BÜYÜK PLANIN PARÇASIYDI"
- 90’lı yıllar Türkiye için faili meçhuller, laik ve aydınlara yönelik suikastlerle başladı. Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Turan Dursun ve Uğur Mumcu ile devam etti. Sivas, Gazi, Başbağlar gibi kitlesel katliamlar da gerçekleştirildi. Uğur Mumcu’nun katliamı bunlardan bağımsız bir katliam mıydı? Yoksa büyük bir planın parçası mıydı?
Uğur Mumcu’nun katliamı, imam hatiplilerin emniyette, adalette görev almaları gibi büyük bir planın parçasıydı. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünizmle mücadele maskesi altında emperyalizmin güdümü ve koruması altında cumhuriyet devriminin kazanımlarını teker teker geri alma hareketine girişti. Turan Dursun, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’nun öldürülmeleri bu büyük planın parçalarıydı. Kitlesel katliamlar ve faili meçhul bu cinayetler birlikte değerlendirilmelidir.
- Uğur Mumcu, Politika gazetesinde ‘Mehmet Ferda’ ismiyle mizah yazıları yazdı. Gözlem köşesindeki yazılarında mizahi bir üslup vardı. Yaşamında da mizahın önemi büyüktü diyebilir miyiz?
Uğur Mumcu, son derece güler yüzlü bir adamdı. İstanbul’a geldiğinde benim evimde kalırdı. Sürekli gülerdik. Mumcu’yu herkes asık suratlı zannederdi ama öyle değildi. Hayatı baştan aşağıya mizahtı ve çok iyi bir mizah yazarıydı. ‘Sakıncalı Piyade’ 12 Mart dönemini anlatır. Aziz Nesin’e göre Sakıncalı Piyade gerçek hayatın kurmacayı aştığını gösteren bir örnektir. Piyesi de Rutkay Aziz ile çığır aşmıştır. Böyle bir eser az bulunur.
"TELEFONA KİM ÇIKARSA ‘CANIM’ DERDİ"
- Uğur Mumcu nasıl biriydi? En yakın arkadaşlarından biri olarak anlatır mısınız?
Ödünsüz bir bağımsızlıkçı, özgürlükçü, demokrat, aydınlanmacı idi. Aynı zamanda kim dara düşmüşse onun yanında tavır alan bir aydındı. Fevkalade bir aile babasıydı. İstanbul’a geldiğinde burada kalırdı. Sabahları eşim Mine Sirmen, Harbiye’deki işine gitmek için saat 9’a doğru yola çıkardı. Uğur daha önce kalkar, telefona sarılır ve Ankara’yı arardı. Telefona kim çıkarsa ‘canım’ diye hitap ederdi. Ama onun ‘canım’ deyişinden telefondakinin Özge mi, Özgür mü, Güldal mı olduğunu hemen çıkarırdım. Bir gün Mine beni yanına çağırıp ‘Bak gör aile babası böyle olunur’ dedi. Ben de Mine gittikten sonra Uğur’a dedim ki ‘Uğur’cuğum böyle sabah telefonlarınla kötü örnek oluyorsun. Mine gidince arasan ya!’ dedim. O da kahkahayı patlattı ve ‘Olur’ dedi. Ama sonraki sabah yine aynı saatte telefonun başındaydı... Ne zaman ki toplum, Uğur Mumcu’lara ihtiyaç duymayacak o zaman rahat bir nefes alacaktır. Uğur Mumcu’lara ihtiyaç duyan toplumlar, kendi arkasını toplayamamış toplumlardır. Uğur Mumcu herkesin hayran olduğu, hayatını hayranlıkla izlediği, yetenekleri, enerjisi, çalışkanlığıyla örnek aldığı bir insandır. Ama kimse yakınlarının Uğur Mumcu gibi olmasını istemez çünkü Uğur Mumcu olmanın bedeli vardır. Uğur Mumcu da Uğur Mumcu olmayı canıyla ödemiştir. Ona saygı ve minnet borçluyuz.
Ali Sirmen 12 Eylül 1980 darbesi sırasında Barış Derneği Davası sanığı olarak Sağmalcılar Cezaevi’nde tutukluydu. Tutuklu bulunduğu süre zarfında, duruşmalarda ve tahliye olduğunda Uğur Mumcu yanındaydı. O günleri de anlatan Sirmen, “10 Mart 1986 günü Sağmalcılar Cezaevi’nden tahliye olurken Uğur Mumcu oradaydı. Ben yargılanırken de duruşmadaydı. 12 Mart’ın hem tutuklu hem savunma avukatı ve 12 Eylül’ün savunmanı olarak yaşamış Turgut Kazan, Uğur için ‘Ben 12 Eylül davalarını en fazla izleyenlerden biriyim. Benden daha fazla o hapishanelerin basamaklarını çürüttü’ derdi.”
"DARA DÜŞENİN YANINDAYDI"
- Sahip çıktığı, savunduğu değerler nelerdi?
Uğur Mumcu, savunduğu bütün değerleri açık seçik ortaya koyardı. Uğur Mumcu Kemalistti, antiemperyalistti, bağımsızlıkçıydı, emekten yanaydı, sosyalistti, ulusalcıydı, özgürlükçüydü, demokrattı ve Uğur Mumcu, iyi bir insandı. Uğur, yazılarıyla, çalışan hayatıyla sürekli bu değerleriyle tavır koymuştur. 12 Mart, 12 Eylül ve benzer dönemlerde Uğur Mumcu, ne zaman biri hapse düşse, gidip onun yanında tavır alırdı. Herkese gösterirdi ki “Bu adam yalnız değil.” Uğur Mumcu, aydın olarak koyduğu ve koruduğu bu tavrı, kişi olarak da koyardı ve korurdu. Dara düşen herkesin yanındaydı.