İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, Sinan Ateş suikastının üzerinden 26 gün geçmesine rağmen adım atılmadığına dikkat çekti. "Hani Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile senin mesuliyetin altındaydı? Madem öyle mesuliyet senin sayın Erdoğan." diyen Akşener, "Şimdi de devletin gücünü kullanarak gerçek failleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Her zaman olduğu gibi yine savcılar değişiyor. Her zaman olduğu gibi yargı yine bir sopa olarak kullanılıyor. Her zaman olduğu gibi yine bir katil dışarıda geziyor. Sen bostan korkuluğu musun? Sayın Erdoğan kendine gel." dedi.
Meral Akşener'in açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’i yakmaya çalışarak değerlerimize saldıran bu vandallık, bu barbarlık, bu düşmanlık dünyanın hiçbir yerinde, fikir hürriyeti olarak, pazarlanamaz. Bu düpedüz bir nefret suçudur! Meselenin önemli bir yanı daha var: Türkiye’de hemen her kesim siyasetin her renk ve düşüncesi benzer bir şekilde bu eylemi reddediyor. Bu konuda, ülkemizdeki tüm toplumsal kesimler yekvücut olarak tepki gösteriyor.
Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten bir iktidar böyle ciddi bir konuda sadece eleştiriyle göstermelik tepkilerle yetinemez. Siyaset üstü gördüğümüz bu tip konularda iktidarın, yapması gereken “dostlar alışverişte görsün” anlayışının ötesine geçmektir. Devleti yönetenler, bu sorumlulukla ve yetki sahibi olmanın, ciddiyetiyle hareket etmek, zorundadır Yani, esas hedef bu tip eylemlerin tekrarlanmasını, önlemek olmalıdır.
Ama maalesef Sayın Erdoğan ve arkadaşları, bu tarz konularda genellikle “Oh ne güzel! Seçim için malzeme çıktı…” diye, sevinmeyi tercih ediyorlar. İç politika için, siyasi rant devşirmeyi tercih ediyorlar. Bol bol gürültü çıkartmayı, ama iş icraata gelince, arazi olmayı tercih ediyorlar.
İsveç'te İYİ Parti gönüllülerimizle harekete geçtik. Cumartesi günü suç duyurusunda bulunacağız. Bu nefret suçuna yol verdiği için İsveç hükümetini yargıya şikayet edeceğiz. Bu haklı hukuk mücadelemizin nereye varacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. Tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM'e gideceğiz. İşte örnek yol budur.
GÖREVİNİ YERİNE GETİR ERDOĞAN
Suikastın üzerinden geçen 26 günün ardından görüyorum ki bu olay artık aileyi aşmış ve devlet yönetiminde ciddiyetin ne denli kaybolduğu bir kez daha, gözler önüne serilmiştir. Ülkemizde can güvenliğinin hukukun ve adaletin ne denli tahrip edildiği bir kez daha karşımıza çıkmıştır.
Güvenlik güçlerimizin olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacağına inandım. Gencecik bir vatan evladına kıydılar.
Hani Dicle'nin kenarında, kurdun kaptığı koyun bile senin mesuliyetin altındaydı?... Madem öyle mesuliyet senin Sayın Erdoğan! Dicle’nin kenarında değil, başkentin göbeğinde, aşağılık bir suikastla, bir vatan evladına kıydılar! Üstelik bunu, herkesin gözü önünde yaptılar! Ve şimdi de devletin gücünü kullanarak gerçek failleri, örtbas etmeye çalışıyorlar! Sen bostan korkuluğu musun? Görevini yerine getir Erdoğan!
Böyle bir cinayete kurban giden Allah muhafaza oğlunu, damadını düşün ve torunlarının o tabutların arkasında ağlayamadan gözleri kupkuru “Baba” diye bağrışını hisset. Hisset sayın Erdoğan.
Bengisu borcun var sayın Erdoğan ve Banuçiçek’e borcun var Erdoğan, Ayşe Ateş’e borcun var Musa Ateş’e borcun var sayın Erdoğan.
Sinan Ateş’in dayısı diyor ki 'yıllardır cumhur ittifakını destekleriz.' Seçmeninin yeğeninin katilini bulmak devlet başkanı olarak görevin sayın Erdoğan."
Sayın Erdoğan! O hâlde, ben de sana soruyorum: Senin yönettiğini iddia ettiğin ama belli ki yönetemediğin bu devletin içinde, neler dönüyor? Söyler misin bu nasıl bir ciddiyetsizliktir? Bu nasıl bir yönetim boşluğudur? Bu nasıl bir lakaytlıktır?"
PALAVRANIN BİNİ BİR PARA
"Artık yolun sonu geldi. Sandık artık ufukta göründü. Şimdiden valizinizi toplamaya başlarsanız iyi edersiniz. Nebati Bakan, çıkıp 'Kasım’da enflasyonun, boynunu kırdık. Aralık'ta, belini kırdık. Şimdi devamı gelecek. Bundan sonra, enflasyonla mücadelede, en rahat alandayız' diyor. Palavranın bini bir para. Hem, enflasyonla mücadeleden söz ediyor hem de 'Türk Lirası'nı, değerli hale getirirseniz sanayi yavaşlar, işsizlik olur. Türk Lirası'nı değersiz hale getirirseniz ise, bunun tam tersi olur' diyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi?
Muhteremler hem enflasyonla mücadeleyi hem de, Türk Lirası'nı, değersiz hale getirmeyi aynı anda hedefleyemezsiniz. Birinden birini, öncelemeniz gerekir. Eğer ki, Türk Lirası'nın, değersiz olmasını savunuyorsanız 'Yaşasın enflasyon' demeniz gerekir ki zaten siz, düpedüz bunu savunuyorsunuz.
Gençlerden, gençlerin oy kullanmasından korkuyorlar. Gençlerin onları sandığa gömeceklerini çok iyi biliyorlar. Sınavların olduğu dönemde seçim yapmak gençlere oy kullanmayın demektir. Gençlerin birçoğunun seçim için memleketlerine gidecek imkanı yok.
Çok seviyoruz tezgahları bozmayı. Kurulduğumuz günden beri uzman olduk. Bu zekasızlığa elbette önlem alacağız. Gençlerimizin haklarından mahrum bırakılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Gençlerimizin bulundukları şehirlerde oy kullanmaları için atmaları gereken adımlara dair onları tek tek bilgilendireceğiz. Başvuru günlerini kaçırırsa siyasi görüşlerine bakmaksızın ikametgahlarının bulunduğu şehre oy kullanmak için geri götürülmelerini, oy kullandıktan sonra geri getirilmelerini biz sağlayacağız. "