31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul'da oy kullanma oranı yüzde 83,88'de kaldı. 2014'te bir önceki yerel seçimde bu oran yüzde 89'un üzerindeydi.
CHP'nin kazandığı Şişli, Beşiktaş, Esenyurt ile AKP'nin kazandığı Fatih ve Beyoğlu, oy kullanma oranlarının yüzde 82'nin altında kalarak en düşük olduğu ilçeler.
Şişli ve Beşiktaş son dönemde CHP'nin çok büyük oranlarla kazandığı, Fatih de AKP seçmeninin yoğun olarak yaşadığı ilçeler olarak biliniyor.
Esenyurt'ta HDP seçmeninin Millet İttifakı'nın CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu için verdiği oylar, CHP'nin ilçeyi kazanmasında etkili oldu.
Ancak CHP ve HDP'nin verilerine göre, 31 Mart'ta sandığa giden HDP seçmeni belirleyici olsa da; oy kullanma oranlarının düşüklüğüne de yine HDP seçmeninin muhafazakâr kesiminin sandığa gitmemesi yol açtı.
'31 MART'TA HER PARTİNİN EKSİLEN SEÇMENİ VAR'
KONDA Araştırma Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır, İstanbul'da 31 Mart'ta kullanılan oyların dağılımını ve sandığa gitmeyen seçmeni BBC Türkçe'ye değerlendirdi:
"100 İstanbul seçmeninin 17'si sandığa gitmedi. 3'ünün oyu da geçersiz. 39 oy Ekrem Bey aldı, 39 oy da Binali Bey aldı. 2 de diğerleri var.
"Gitmeyen 17'nin 10'u kabaca zaten siyasete ve seçimlere ilgisiz olan ve muhtemelen bu seçimde de yine gitmeyecek olan, siyasetle ilgisiz ya da umutsuz olan bir kesim.
"Geri kalan 7 kişi kategorik olarak bir partili değil. Her partinin eksilen seçmeni var."
Bekir Ağırdır, 31 Mart'ta partiler bazında sandığa gitmeyenleri şöyle değerlendiriyor:
"AK Parti ve MHP'nin [seçmeninin] CHP'li olanlara göre biraz daha fazla olduğunu söylemek mümkün.
"Ekonomik krizin etkisi, başkanlık sistemine dair yükseltilen beklentilerin hayal kırıklığı üretmiş olması, vaat edilen hiçbir sorunun son 5 yıldır hemen hemen hiçbir siyasi çözüme kavuşmamış olması gibi bir sürü reel, güncel hayata dair değerlendirmeleriyle; partilerine karşı eleştirel pozisyonlarından dolayı, başka bir partiye de elleri gitmediğinden evlerinde oturdular ve sandığa gelmediler."
'AK PARTİ VE MHP SEÇMENİNİN ADALET DUYGUSU İNCİNDİ'
Bekir Ağırdır'a göre ise 31 Mart'ta sandığa gittiği halde gitmeyecek olan bir kesim de var. Bunların çoğunluğu AKP ve MHP seçmeni:
"Bir yandan da hâlâ bu insanlar sokağa çıktıkları zaman patates soğan fiyatlarını görüyorlar. Reel hayatta ne değişip değişmediğiyle ilgili bir kanaatleri var, bizzat deneyimliyorlar. Bir yandan da adalet duyguları incindi.
"Binali Bey'in seçime başlarken, o 31 Mart'ta oyunu aldığı 39 kişiden bir miktar eksilerek başlayacak. Ekrem Bey ise o 39 kişiyle daha kararlı bir biçimde başlayacak. En az yüzde 10, yani 39 kişi muhtemelen 36'ya düşecek başlangıç noktasında. Ama o yeni gelecek olan sandığa 10, 11 kişinin kaçını ikna eder, oyunu alır, o ayrı."
'SEÇİMİN YENİLENMESİ, ÜSTTEN BAKAN TAVRIN BİR PARÇASI, ÇOK SİNİRLENDİK'
39 yaşındaki Serdar, bir kamu kurumunda çalıştığı için soyadını vermek istemiyor. 31 Mart'ta kararsız kalan ve nihayetinde tepki olarak sandığa gitmeyen, 2002'den bu yana her seçimde AK Parti'ye oy vermiş olan Serdar, AKP İstanbul'u kaybedince üzüldüğünü söylüyor. Ancak seçimin yenilenmesi, partisine olan tepkisinin daha da artmasına yol açmış:
"Ben 31 Mart'ta çok kararsız kaldım, gitmemekle hata mı yapıyorum diye. Ben daha çok tavırlarına, 'Her şeyi biz hallediyoruz' deyip bizi artık hem iş yerinde hem başka alanlarda hiç dinlememelerine kızıyorum. Artık bize üstten bakan, bazen hiç bakmayan, 'Şunu yap, bunu et' mantığıyla hareket eden insanlar doldu. Çok detaya girmek istemiyorum ama çok şey değişti. Bu tavırlar eğer ülke yönetiminin her alanında mevcutsa, ki öyle gibi görünüyor, gitmeyelim oy vermeye dedik. Sonra 31 Mart'ta kaybedince üzüldük, o kadarını da beklemiyorduk, sadece oyları düşsün, bunu görsünler istemiştik.
'SEÇİM SABAHI DAYANAMAYIP, GİDİP İMAMOĞLU'NA OY VERECEĞİM'
"Ama kazanan adayın elinden mazbatasının alınmasını da beklemiyorduk. Çok sinirlendim ben. Okuyoruz, görüyoruz, ortaya hiçbir şey koyamıyorlar. Bu iptalin gerekçesi çok açık, kazanamayınca iptal ettiler. Bu da o üstten bakan tavrın, 'Ben ne istersem yaparım, olur' tavrının bir parçası. Çok sinirlendim, vatandaşın oyunu bile artık saymayacaksa… Bu dereceye bu kadar hızlı gelmelerini beklemiyordum. Şimdi sandığa gidip gitmeme konusunda kararsızım ama gidersem İmamoğlu'na oy vereceğim, bu da böyle bir tepki olacak. Hanım kararlı, o İmamoğlu'na kullanacak oyunu, ben hiç gitmesem mi, tam bilemiyorum. Ama çok kızgınım, herhalde seçim sabahı dayanamayıp gidip İmamoğlu'na oy vereceğim."
'AK PARTİ'NİN 2 BACAĞINDA FELÇ VAR'
Ağırdır'a göre 31 Mart öncesi her partinin seçmeninin kendi partisiyle sorunu vardı. 23 Haziran öncesi CHP de AKP de seçim kampanyasını, 31 Mart'ta sandığa gitmeyen kişilerin kaçının sandığa geleceği ve bu kişilerden ne kadar oy alacağı üzerine kuruyor.
Bekir Ağır'ın görüşleri şu şekilde:
"İktidar blokunun bedeninde, iki bacağında felç var. Bir, örgüt yapısı. AK Parti'yi bugünlere getiren, bu kadar güçlü kılan, sokakta gündelik hayatın her bir alanına girmiş; her bir hücreden, meseleden, her bir bilgiden, insandan beslenen bir örgüt yapısı varken bugün öyle bir örgüt yapısı yok. Sokaktaki hayattan kopuk, beslenme damarları tıkanmış durumda.
"İkincisi, AK Parti'nin ikinci temel bacağı yerel yönetimlerdeki ağırlığıydı. Yerel yönetimler üzerinden sokaktaki, hanelerdeki hayata değen bir ağı vardı ortada. Bugün o ağ da felç olmuş durumda. Bu kaybetme olasılığının ortaya çıkması, son 5 yılda AK Parti'nin kendi içindeki tartışmalar… Dolayısıyla AK Parti'nin bir dava partisi olmaktan çıkıp giderek sadece siyasinin partinin neredeyse sadece bir ekonomik ilişki ağına dönüşen yapısı birçok başka dinamik var iç içe geçen. "
Ağırdır'a göre, MHP seçmeninde de "İktidarın sorumluluğuna neden bu kadar ortak olduğu konusunda ya da neden AK Parti'nin her istediğine evet deme durumuna bir eleştirel pozisyon var."
"İktidar bloku" diye tanımladığı AK Parti ve MHP'nin 31 Mart öncesi yoğun olarak kullandığı beka söylemi, her biri partilerine tepkili de olsa, muhalefetin konsolide olmasına yol açtı:
"İktidar blokunun ve siyasetçilerinin kurdukları beka söylemi, kutuplaştırıcı, ötekileştirici dil, terör kavramını son derece şeytani ve bulut gibi her şeyin üzerine yapıştırılabilir bir kavram halinde kullanmaları ve kurdukları o dil, medyadaki böylesine ağırlıklı tek yönlü kampanya, bir yerden sonra muhalefet blokunu konsolide etti. Bütün herkes partilerine kırgınlığını bir kenara bıraktı, yerel seçimlerdeki adaylarına bakarak değil iktidar blokuna karşıtlıklarından dolayı yine o hep bildiğimiz yüzde 50-50 kutuplaşmadan da bakarsanız, o 50 insan yine bir yerde pozisyon aldı."
Muhalefet oylarının konsolide olmasına en açık örnek, CHP adayını hem İYİ Parti hem de HDP'nin destekliyor oluşu.
Ağırdır'a göre bu, HDP seçmeninde ilk aşamada bir tedirginlik yarattı:
"İstanbul'daki aşağı yukarı 1 milyon 300 bin HDP oyunun muhtemelen 200 bini bütün Tayyip Erdoğan ya da AK Parti karşıtlığına rağmen, parti disipliniyle hareket etme arzularına rağmen sadece bu seçim sürecinde değil ama son 5, 10 yıldır, bütün bu açılım süreçlerinde, CHP'nin veya İyi Parti'nin siyasetçilerinin Kürt meselesine veya HDP'ye karşı aldıkları pozisyona olan duygusal kırgınlıklarından dolayı sandığa gitmemişlerdir."
"Ben HDP seçmeni olarak tanımlıyorum kendimi. Bu seçimde de HDP ne derse onu yaparım dedim ama o sırada Konya'daydım, orada okuyorum. Bir yandan da öyle dedim ama içime sinmeyen bir şeyler vardı. CHP'nin Kürtlerle ilgili tutumunu biliyorum, hepimiz biliyoruz, daha cumhuriyetin kuruluşundan beri aslında bizi dışlayan bir tavrı var. İmamoğlu kişilik olarak farklı olabilir, HDP'nin çağrısı da vardı, o yüzden 'belki' diyordum.
"Bir yandan da iktidarın söylemi beni çok rahatsız ediyordu, Kürtleri ayrıştırıcı, küçük düşürücü dili var, o topluma da yansıyor. Annemin Türk komşusu kapısını çalmamaya başlıyor mesela. Ama yine de diğer seçenek CHP olunca kalkıp Konya'dan İstanbul'a gelecek kadar içime sinmediğine karar verdim. Ne olacak dedim, destekleyen destekliyor zaten."
'AKP'NİN DİLİ KÖTÜ...'
Ancak seçimin yenilenmesi kararı sonrası Özlem, bu kaygıları bir kenara bıraktığını söylüyor:
"Ekrem İmamoğlu'nun hakkı yendi. Ona çok üzüldüm, moralim bozuldu. İmamoğlu kapsayıcı bir dil kullanıyor, HDP diyor, partinin adını kullanarak bizi de kampanyasına dahil ediyor. İktidarın söylemi değişmedi, yine bizi ayrıştırıyor. Üzerine bir de haksız yere seçim iptali olunca bu kez kalktım geldim Konya'dan.
"Abilerim de böyle içine sinmedi diye İstanbul'da olduğu halde oy kullanmamıştı. Çünkü bizim akrabalarımız var cezaevinde. Demirtaş cezaevinde, CHP de oy verdi dokunulmazlık kalksın diye. Bunları düşünmüştük. Şimdi farklı düşünüyoruz, AKP'nin dili CHP'nin eski tavırlarından da kötü gibi geliyor. Hem partimiz de çağrı yapmaya devam etti. Şimdi ailecek oy kullanacağız, daha demokratik bir ortam için İstanbul'dan başlayarak böyle bir adım atılmalı diye düşünüyoruz. En azından İmamoğlu'na güveniyoruz."
Bekir Ağırdır ise iktidar blokundaki sert söylemlerin bazı kesimleri olumsuz etkilemesi üzerine, 23 Haziran için farklı stratejiler geliştirildiğini söylüyor:
"Bugün Tayyip Bey'in afişlerde bile olmadığı, mitinglere bile çıkmayacağı söylenen, tümüyle hizmete yüklenen bir kampanya yürütüyorlar. Bu kampanya doğru ama geç. Bunu 31 Mart'tan önce yapsalardı, İstanbul'da böyle bir sorunla karşılaşma riskleri yoktu. Nitekim İstanbul'daki diğer oylara, meclis oylara baktığımızda yüzde 52, 53. Yani mecliste çoğunluğu var. Ama böyle bir yol seçmişlerdi. Bugün bu kampanya karşılık bulacak mı, kendi seçmenlerindeki adalet ve vicdan duygusundaki törpülenmeyi tamir edecek mi bu yeni dil, bu kadar kısa sürede sahicilik yitimi dediğim problemi çözmeye yetecek mi? Bundan emin değilim."
'OYU AZ BİLE OLSA İNSAN KENDİ PARTİSİNE OY VEREBİLMELİ'
31 Mart'ta sandığa gitmeyen CHP seçmeninin tavrı iki şekilde açıklanabilir: Umutsuzluk ve kırgınlık.
CHP'nin sosyal demokrat çizgiden çıkması, aday tercihiyle AKP'lilere de yakın olduğu görüntüsünü vermesi gibi sebepler, 31 Mart'ta sandığa gitmeyen bazı seçmenlerin 23 Haziran'da da gitmemesine yol açıyor.
46 yaşındaki makine mühendisi Barış Mengütay da bunlardan biri.
Son olarak 24 Haziran seçimlerinde CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'ye oy vermiş olsa da, Mengütay, kendisini CHP seçmeni olarak tanımlamıyor.
"Son dönemde yeni CHP olarak tabir edilen, Baykal'ın gidişinden sonra ortaya çıkan CHP kompozisyonu özel bir kompozisyondu, dizayn edilmişti, çok belliydi. Geleneksel sosyal demokrat, sol çizgiden farklı bir çizgisi olduğu, daha liberal ve geleneksel sosyal demokrat söyleme karşı olduğu belliydi. Bu Türkiye için bir şans mıdır düşündüğümde, pek de öyle olmadığını düşünüyorum.
"Son belediye seçimlerinde uzun zamandır başarısız ve beceriksiz davranan CHP'nin ani şekilde başarılı ve doğru hamleler yapmaya başladığını gördük. Daha önceki beceriksizliğin iradi bir şey olduğunu, becerememek kaynaklı değil sanki AKP'nin uyumlu muhalifi olma pozisyonundan nihayet seçimi kazanma pozisyonuna geçiş olarak algıladım ben.
"AKP'nin uyumlu muhalifi pozisyonundan, aynı yöne götüren şoför pozisyonuna geçmek istiyor."
Mengütay, ittifakların yapılmasının amacının da cumhurbaşkanlığı sistemine geçişte ABD modeline benzer bir model yaratmak olduğu görüşünde:
"İttifakların yapılması, sadece iki partiye oy vermek, ABD sistemine dönüşü getiriyor. Gerçek demokraside, oyu az olsa bile bir insan hiçbir baskı hissetmeden kendi partisine oy verebilmeli. Bu diğer insanlar tarafından baskıya dönüştürülmemeli. Rahat oy verebilecek atmosfer yoksa, orada demokrasiden söz etmek mümkün değil. Demokrasi, tercihlerin tabana yayılması ise bunun artık olanaksız hale geldiği bir noktaya geldik. Bir nevi faşizme zemin hazırlıyor. Gerçek bir siyasi mücadele de olmuyor. Heyecan da vermiyor bana yaptıklarını izlemek."
'İLK KEZ MORAL ÜSTÜNLÜK MUHALEFET BLOĞUNDA'
2002'den bu yana AKP'ye karşı girilen tüm seçimlerde kaybedilmiş olması, partilerine bu sebeple kızgın olmaları ve kazanmaya dair umudun olmaması, bazı CHP seçmenlerinin 31 Mart'a da heyecansız şekilde gitmesine yol açtı.
Bekir Ağırdır bu durumu şöyle açıklıyor:
"Yani CHP'li seçmenin 24 Haziran genel seçimleri akşamından başlayarak, Muharrem İnce'nin ve partinin kendi içindeki kaotik yaklaşımları, seçmenin beklentilerine cevap veremeyen söylemleri, kendi iç kavgalarına dönük daha yoğun siyaseti tercih etmiş olmaları gibi CHP'li seçmende bir kırgınlık vardı. Bir de 5 yılda 7 kez sandığa gidilmiş ve 7'sinde de kazanılamamış ve aşağı yukarı aynı oy oranında parti dolaşıyor. Ne yapsak kazanamıyoruz, olumsuzluğu diyelim. Orada böyle bir eksilme vardı. Çünkü bir yandan da bu kemikleşmiş bir fotoğraf ve ilk kez moral üstünlüğün muhalefet blokunda olması…"
Ancak sonuçlar ve seçimlerin yenilenmesi, CHP seçmeninin tavrını da değiştirecek gibi gözüküyor.
"İlk kez muhalefet bloku seçmenlerinin, son 10 yılda belki de ilk kez seçime, hayatlarında belki de ilk kez, bu kez kazanacağız duygusuyla gidiyor olmaları gibi moral üstünlük muhalefette.
"CHP tabanı ilk kez sandığa kazanma güdüsüyle gelecek. Dolayısıyla Ekrem Bey 39'un üzerine ekleyerek gidiyor. Ama Binali Bey'de 39'dan geri çekiliş var. O geri çekilişten başlıyor, Ekrem Bey eşit noktadan başlıyor."
'TÜRKİYE'DE BİRŞEYLER DEĞİŞEBİLİYORMUŞ BUNU GÖRDÜK'
34 yaşındaki Funda Yenice, 31 Mart günü, biraz tepki biraz da umutsuzluk sebebiyle başka işlerine öncelik veren CHP seçmenlerinden. Ancak şimdi, Ağırdır'ın dediği gibi "moral üstünlük" heyecanlıyla sandığa gitmeye karar vermiş:
"Seçim günü evime eşya bakabileceğim başka bir zamanım yoktu, öyle bir güne denk geldi, o işim de önemliydi, evlenmek üzereydim, o sebeple işlerimi erteleyip de gidip oy kullanmadım. Tabii asıl sebebi, biraz umutsuzluk olması. Sonuç nasılsa belli, kazanan belli, Türkiye'nin belli bir kesimi artık kemikleşmiş AKP seçmeni diye düşünüyordum. Zorlamak istemedim diyelim, AKP her türlü alacak gözüyle baktım.
"Biraz da tepki diyebiliriz. İmamoğlu'nu seviyorum, 31 Mart öncesi de takip ediyordum. Ama Kılıçdaroğlu'na kızgındım, artık lider olmaması gerektiğini düşünüyordum. Yıllardır kazanamamanın verdiği umutsuzluk ve CHP'ye tepki vardı. İmamoğlu farklıydı, hitabeti, tavırları iyiydi ama kazanacağını düşünmemiştim."
Partisinin aday tercihi, İmamoğlu'nun 'mücadeleyi bırakmaması', Yenice'nin yeniden umutlanmasına yol açmış:
"Şu an olay CHP değil, artık bu İmamoğlu'nun başarısı. CHP'nin hâlâ sıkıntıları olduğunun farkındayım ama İmamoğlu'nun seçim sonrası işin peşini bırakmaması, mücadeleci tavrı etkili oldu. Karşı taraf ertesi sabah 'kazandık' diye afişler asmıştı ama o ısrar etti ve durumu değiştirdi. Muharrem İnce de zamanında yapsaydı belki daha farklı olurdu.
"Seçimde 1 oy bile çok önemliymiş, bunu gördüm. Şu an ölüm olmadıkça, ne olursa olsun gidip kesinlikle oyumu kullanacağım. Türkiye'de bir şeyler değişebiliyormuş, bunu görmüş olduk."
'DÜNYA SİYASET TARİHİ İÇİN REKORLARDAN BİRİ OLABİLİR'
Bekir Ağırdır, gözlemlerine göre Ekrem İmamoğlu'nun şu an için önde olduğunu, "öyle de sürecek gibi durduğunu" söylüyor.
Her bir partinin seçmeni, büyük oranda sandığa daha da kararlılıkla gidecek ve oy tercihlerinde ciddi bir değişiklik olmayacak gibi duruyor.
Ağırdır'a göre de seçimin sonucunu, 31 Mart'ta sandığa gitmeyen ancak 23 Haziran'da gidecek olan seçmenin tercihi belirleyecek:
"Bu seçimde muhtemelen seçmen katılımı yüzde 90'lara gelecek. Katılmayan belki yüzde 8… Yani 90, 92 civarında bir katılım olacağını bekliyorum ki ben bu dünya siyaset tarihi için rekorlardan biri olabilir. Daha önce Türkiye'de bir genel seçimde var yüzde 92 katılım, bu kez de 90, 92 aralığında bekliyorum."