Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, “Şu anda iktidar ve yandaşları, bir zafer edasıyla davranıyorlar. Muhalifler ise tersini ifade ediyorlar. Aslında her iki taraf da, ellerine yağlı boya fırçası alarak, gerçek fotoğrafı resme çevirmeye çalışıyorlar. Sosyal medyada yandaşların, SETA ve benzeri yapıların yaratmaya çalıştığı zafer havasının, sokakta karşılığı yoktur” dedi.
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, ABD ile Türkiye arasında varılan anlaşmaya ilişkin “Türkiye, milli gücünün sınırlarını gördü. Bu sınırın ötesine geçmenin doğurduğu tehlikeleri anlarsa, Osmanlıcılık hayaliyle hareket etmekten kendini alıkoyarsa, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarının öyle dudak bükülecek bir söz olmadığını kavrarsa, Türkiye için yararlı olur” dedi.
Yavuz, Cumhuriyet gazetesinden Barış Doster'in sorularını yanıtladı.
Dördüncü baskısını yapan “Vesayet Savaşları” adlı kitabınızda Türkiye’nin Suriye politikasına getirdiğiniz eleştirilerde haklı çıktınız. Gelinen son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, milli gücünün sınırlarını gördü. Bu sınırın ötesine geçmenin doğurduğu tehlikeleri anlarsa, Osmanlıcılık hayaliyle hareket etmekten kendini alıkoyarsa, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarının öyle dudak bükülecek bir söz olmadığını kavrarsa, Türkiye için yararlı olur. AKP’nin sorun çözme yöntemleri, halk nezdinde daha çok sorgulanır hale gelmiştir. Sosyal medyada yandaşların, SETA ve benzeri yapıların yaratmaya çalıştığı zafer havasının, sokakta karşılığı yoktur. En sağlıklı yol, Türkiye ve Suriye’nin karşılıklı çıkar temelinde ve Adana Mutabakatı zemininde hareket etmesi, doğrudan görüşmesidir. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini sağlayacak ve ABD’yi bölgeden uzaklaştıracak adımları, dikkatle ve bölge ülkeleriyle birlikte atmalıdır.
Suriye politikasında, ABD ve Batı’yla birlikte Suriye’de rejimi değiştirme gayreti içine girilmesi yanlıştı. Çünkü Suriye’nin istikrarı ve sınır güvenliği, Türkiye’nin sigortasıydı. Yapılan müdahale Suriye’yi istikrarsızlaştırdı. İki tehlike ortaya çıktı. Bunlardan birincisi, iktidarın hiç beklemediği şekilde Suriye’nin kuzeyinde kantonların birleştirilmesi gayreti ve bir terör koridorunun ortaya çıkmasıydı. Kitabımda bunu, emperyalistlerin tarihi Mare Koridoru olarak tanımlamıştım. İkincisi, IŞİD gibi, Irak ve Suriye’yi mezhep temelinde bölmeyi amaçlayan, aynı zamanda bir devlet kurmayı hedefleyen mezhepçi bir terör örgütünün etkili olmasıydı. Her iki terör örgütünü de emperyalistler Türkiye ve bölge ülkelerinin aleyhine kullandılar. Türkiye’nin güvenliği açısından büyük riskler oluştu. Bunları görmemek kabul edilebilir değildi.
‘Ulusal gururumuz incindi’
Türkiye’ye karşı ABD’nin tutumunu nasıl görüyorsunuz?
ABD’nin tavrı ulusal gururumuzu incitmiştir. Küstahçadır, kabul edilemez. Üç şey dikkat çekici. Birincisi, iktidar yaptıklarının görülmesinden ve kişiselleştirilmesinden kaygılıdır. İkincisi, ABD, PYD terör örgütünü koruması altına almıştır. Üçüncüsü, Türkiye gücüyle uyumlu olmayan zaman ve zeminde hareket etmenin sıkıntısını yaşamaktadır. Şu anda iktidar ve yandaşları, bir zafer edasıyla davranıyorlar. Muhalifler ise tersini ifade ediyorlar. Aslında her iki taraf da, ellerine yağlı boya fırçası alarak, gerçek fotoğrafı resme çevirmeye çalışıyorlar.
ABD ve Türkiye arasındaki son görüşmenin ardından, tarafların pozisyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’nin Suriye’yi bölme, bir PYD devletçiği kurma, buna bağlı olarak, Kuzey Irak’la bağlantılı şekilde Suriye’nin kuzeyinde bir koridor oluşturma gayreti, şimdilik hayata geçmiyor. Ama PYD terör örgütünü imha edilmekten kurtardı ABD. Siyasi hedefi, PYD’ye kısmi özerklik verdirip, Suriye’nin yeniden yapılanması için baskı uygulamaktır. Bu dünden daha az kötü bir durumdur. Bu dinamik, belki Rusya’nın da gayretiyle Suriye’nin toprak bütünlüğünü, rejimin egemenliğini, üniter bir yapıda olmasa bile, sağlayabilir. Ayrıca, PYD’nin etnik temizlik yaptığı bölgelerden Türkiye’ye sığınan Arap ve Türkmen kökenli Suriye yurttaşlarının dönmesi için uygun ortam yaratılabilir. PYD terör örgütünün de, emperyalist bir gücün hizmetinde sonuna kadar gidebileceğini düşünmesi, kendileri açısından gerçekçi olmadığı gibi, utanılacak bir durumdur.
‘SONA YAKLAŞILDI’
Suriye’de bundan sonraki olasılıklar neler?
Türkiye’nin yanlış başlayan Suriye politikasında, gayri iradi de olsa, sona yaklaşıldı. Macera sönümleniyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü daha yakın hale geldi. Rusya henüz tam ses vermese de, etkinliğini daha da artıracak. Hatta ABD ile birlikte bir siyasi çözümü dayatmasının zemini oluştu. Bu Türkiye’nin lehinedir.
‘ASKERLER KONUŞMALIYDI’
Suriye politikasında yapılan hatalarda, askerlerin dış politikaya ilişkin kararların alınması sürecinden tamamen dışlanmasının payı oldu mu?
Askeri vesayetin kaldırılması adına, Milli Güvenlik Kurulu’nda askerlerin düşündüklerini söyleyememesi veya söylediklerine itibar edilmemesi, Türkiye için iyi olmadı. Askeri vesayeti savunmuyorum. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılmasının ülkemize maliyetinin çok ağır olduğunu biliyorum. Suriye’de bugün, 2011’den önceki istikrarlı ortam mevcut değil. O noktaya ulaşmaktan da uzağız. 2016’dan itibaren icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarının, İdlib’de kurulan gözlem noktalarının, son olarak Barış Pınarı Harekâtı’nın askeri düzlemdeki başarıları, siyasi hataları telafi edecek düzeyde değil henüz. İktidarın, FETÖ’nün darbe girişimini fırsata çevirerek, bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’ni dünyanın hiçbir ordusunda olmayacak şekilde sağlık ordusundan, askeri yargıdan, askeri liselerden yoksun bırakması, emir komuta birliğinin bozulmasına neden olması, Türkiye açısından olumsuz gelişmelerdir.