Hindistan’da Müslümanların yaşam hakkı tehdit altında. Sürekli baskılar, saldırılar ve cinayetlerle karşı karşıyalar. Dahası, polis gözaltındaki bir grup Müslümanı copluyor, görüntüler ortaya çıktığında da iktidar partisi üyeleri polisin yaptığını savunuyor!
Müslümanlara yönelik bu saldırılar, bugünlerde Türkiye’deki gazetelerin ilk sayfalarında, internet sitelerinin manşetlerinde. Doğru bir tavır bu. İnsan haklarını, fikir ve inanç özgürlüğünü savunmak gazeteciliğin temel ilkelerinden biri….
Ama bu ay başında da Nijerya’daki bir kiliseye ibadet sırasında önce bombalar atılmış, panikle kaçışan insanlar silahla taranmıştı. 50’den fazla insanın öldüğü bir ibadet mekânına yönelik saldırının dünyanın her yanında büyük haber olması beklenir. Ama 6 Haziran’daki bu saldırıya Türkiye medyası ilgi göstermedi. Bianet, Cumhuriyet, Gazete Duvar, NTV, Milliyet, Yeni Şafak, T24 gibi internet sitelerinde yayımlanan haber ertesi gün basılı medyada neredeyse yoktu. Hürriyet ve BirGün’ün dünya sayfalarındaki tek sütun haberler dışında bir yerde göremedim. Televizyonlar da bu saldırıyı haber bültenlerine almadı.
Fotoğraf: Washington Post
Oysa kiliseye saldırıda haber değeri görmeyen gazetelerden Akşam ve Yeni Şafak’ta 7 Haziran günü ABD’deki bir saldırıda 6 kişinin öldüğü haberi yer alıyordu. 8 Haziran’da da Almanya’nın Bremerhaven kentinde bir aracın kalabalığın arasına dalarak bir kişiyi öldürdüğü, 30 kişiyi yaraladığı saldırı da geniş haber oldu medyada.
Elbette dünyanın neresinde olursa olsan bu saldırılar haber değeri taşıyor. Ancak benim dikkatimi çeken, Batı ülkelerindeki saldırılara ilgi gösteren Türkiye medyasının Asya, Uzak Doğu ve Afrika ülkelerindeki saldırılara aynı kriterlerle yaklaşmaması. Nijerya’daki saldırının haber olamaması da bunun göstergesi. 30-40 kişinin öldüğü bir saldırı ABD ya da Avrupa’da olsaydı; Türkiye’de günlerce gazetelerin ilk sayfasından düşmez; televizyonlar günlerce yayın yapardı.
Nijerya’daki saldırı bir kiliseye değil de camiye yapılmış olsa medyanın ilgisi daha da farklı olurdu. Çünkü Türkiye’de medyanın başka ülkelerdeki saldırılarla ilgili haber kriterlerinden biri de saldırıların Müslümanlara ve camilere yönelik olması. Özellikle iktidar medyası, camilere yönelik saldırıları ve Müslümanlara baskıları geniş biçimde haberleştiriyor; sürekli İslamofobi tehlikesine dikkat çekiyor. Nijerya’daki saldırının haber olmadığı gün Türkiye ve Yeni Şafak’ta, “Fanatik Yahudilerden Mescidi Aksa’ya baskın” haberi kullanılmıştı.
İslamcı militanların, kiliselere ve başka dinlerin ibadet mekânlarına saldırıları iktidar medyası (ve tabii Milli Gazete) için haber değeri taşımıyor! Yaygın medyada da bu konuya yeterince özen gösterilmiyor. Nitekim Nijerya’daki kiliseye saldırıyla ilgili az sayıdaki haberde de saldırganların kimliğiyle ilgili bilgi yoktu. Halbuki radikal İslamcı bir örgüt olan Boko Haram, Nijerya’da yıllardır kiliselere saldırıyor, bu tip eylemler yapıyor. Bu saldırıyı da onların yapmış olma olasılığı çok yüksek.
Türkiye gazeteciliğinin dünyanın neresinde olursa olsun, insanların dinine, cinsiyetine, ulusuna bakmadan bütün saldırılara, her cinayete aynı kriterlerle yaklaşması gerekir. Rengi, dini, ulusu, ülkesi ne olursa olsun her insanın yaşamını değerli gören bir anlayış medyaya yerleşmeli... Bu ülkenin insanlarının dünyanın her köşesindeki insanlarla empati kurabilmesi, vicdani duyarlılığın gelişmesi buna bağlı.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir insana ya da bir ibadethaneye saldırıldığında vicdanımız sızlamalı…
“Ters piramit”e veda
Haber teknolojileri yenilendi ama neredeyse gazeteciliğin doğumu kadar eski olan “ters piramit” kuralından bir türlü kurtulamadık. Hâlâ haber yazılırken illa haberin bütün unsurları haberin girişinde özetleniyor, sonra gelişmelerin ayrıntısına geçiliyor.
Bu yazım tekniği özellikle kısa haberlerde çok fena sırıtıyor, okuyanı da sıkıyor. Çünkü 4-5 cümlelik kısacık haberlerde sırf “flaş” olsun diye aynı cümleler tekrarlanıyor. Süregiden bu yanlışın anlaşılması bakımından birkaç örnek vereyim. Gazete Pencere’nin 8 Haziran’daki “Bakan İstanbul-İzmir Otoyolu’nu övmek için eski yolu uzattı” haberi dört cümleden oluşuyordu. Ama “Bakan Karaismailoğlu ‘İstanbul-İzmir arası yol 8,5 saatti. Otoyol yapılmasaydı bugün 12 saat olacaktı’ dedi” cümlesi iki kez tekrarlanmıştı.
Hürriyet’in 9 Haziran’daki “Hablemitoğlu soruşturmasında yeni gözaltı dalgası” haberi de 21 satırlık, 8 cümlelik kısa bir haber. Bu haberde de “Levent Göktaş ve Fikret Emek’in de aralarında bulunduğu 9 şüpheli için gözaltı kararı verildi” cümlesi tekrardı. Cumhuriyet’in 11 Haziran’daki “Trafoya girdi yanarak öldü” haberinde ilk iki cümle de “...hayatını kaybetti” ve “..hayatını yitirdi” diye bitiyor ve hemen aynı bilgiyi veriyordu. Ayrıca ilk cümlede “kimliği belirsiz kişi” deniliyordu ama haberin devamında ölen kişinin ismi de verilmişti.
Milliyet’in üç cümlelik “Cumhurbaşkanı’na tazminat ödeyecek” haberinde mahkemenin “Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a 60 bin lira tazminat ödemesine hükmettiği” iki kez yinelenmişti.
BirGün’ün 23 Haziran’daki “Üzerine kale direği devrilen çocuk öldü” başlıklı kısa haberinde de olay ve çocuğun toprağa verilmesi başta ve sonda bir daha tekrarlanıyordu.
Dijital mecraların sağladığı teknik olanaklarla haber yazımının gözden geçirilmesinin gerektiği bir dönemdeyiz. Artık ters piramit kuralına veda etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: ombudsman@krttv.com.tr