"O zamanlar Türk yargısı tamamen bağımsızdı" diyen Okyay, "Şu anda yargıya güven kalmadı. Bunun nedeni de ülkeyi yönetenlerin yargıya saygı göstermemesinden kaynaklanıyor. Bu da yargının önemini kavrayamamalarından ileri geliyor. Yargıdaki olumsuzlukları yüreğim kan ağlayarak izliyorum." ifadelerini kullandı.
Saygı Öztürk'ün Sözcü'deki "O zaman yargıya en küçük bir müdahale yoktu ama bugün bağımsız yargı yok" başlıklı yazısı şöyle;
Turgut Okyay, 1999'da Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başkanı'ydı. Bölücü terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ı yargılayan heyetin başkanı olarak da tarihe geçti. Dava 31 Mayıs'ta başlamış, 29 Haziran'da idam cezası verilmesiyle son bulmuştu. Yargılamanın 20'nci yılında, Okyay'la bir araya geldik. Okyay, SÖZCÜ'nün sorularını şöyle cevaplandırdı:
– Öcalan davası, Türk yargısını dünya vitrinine çıkardı. Kimse bir kusur bulamadı. Dünya basını bizden hep övgüyle söz etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargılama aşamasıyla ilgili hiçbir kusur bulamadı. Hukuki açıdan zor bir dava değildi. Önemli olan davanın güvenliğiydi. Duruşmaların sevk ve idaresi yönünden de bir kusurumuz olmamasına büyük özen gösterdik.
YARGI BAĞIMSIZDI
– Aradan 20 yıl geçti şunu çok açık yüreklilikle söylemek istiyorum: Davaya hiç kimse müdahale etmedi. Hiç kimse tavsiye ve telkinde bulunmadı. O zamanlar Türk yargısı tamamen bağımsızdı.
– ‘Adalet kuvvetli, kuvvetliler de adil olmalıdır' diyor bir düşünür. Çok önemli bir söz. Ülkemizde yargı bağımsız ve güçlü değilse, haklar ve özgürlükler de gelişemez. Yaklaşık bin yıl önce Selçuklu vezirlerinden Nizamülmülk, ‘Bir ülkede insanlar inançsız yaşayabilirler ama adaletsiz olarak yaşayamazlar' demiştir. Ülkemizin güçlenmesini istiyorsak yargının bağımsızlığına ve üstünlüğüne saygı göstermeliyiz ve önem vermeliyiz.
– 6 buçuk yılı DGM başkanlığı, 23 yılı ağır ceza mahkemesi başkanlığı olmak üzere toplam 42 yıl hakimlik yaptım. Üzülerek söylüyorum günümüzde yargı bağımsız ve tarafsız değil. Bağımsız olmayan yargı, tarafsızlığını koruyamaz. 42 yıl bana bakanlığın, iktidarın müdahalesi olmadı. Açık söyleyeyim kesinlikle kimse bize karışmazdı. Vicdanımızın sesini dinleyerek yasalara uyarak yargılama yapıyorduk.
YARGIYA GÜVEN KALMADI
– Şu anda ise yargıya güven kalmadı. Bunun nedeni de ülkeyi yönetenlerin yargıya saygı göstermemesinden kaynaklanıyor. Bu da yargının önemini kavrayamamalarından ileri geliyor.
– Mevcut Anayasa ve yasalara göre açıklanan şekliyle bir yargı reformuna ihtiyaç yok. Önemli olan ülkeyi yöneten ve uygulayanlar yargı bağımsızlığına önem verirlerse, mevcut yasalarla bu iş sağlanabilir. Daha da önemlisi şu: HSK'nın atamaları, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi seçimleri kesinlikle idare tarafından yapılmamalıdır. Gerçek bağımsızlık olması isteniyorsa bu seçimlerde seçimi bizzat yargı mensupları yapmalı. Bunu da birinci sınıfa ayrılmış hakimler ve yüksek mahkeme hakimlerinin içinden yapmalılar. Atamalar, görevde yükselmeler tam bağımsız bir kurul tarafından yapılmalı. Yargı bağımsızlığını geliştirelim derken hep geriye gidiyoruz.
KAN AĞLIYORUM
– Ülkemizde yargı bağımsızlığı olmazsa ülkenin itibarı kalmaz, yabancı sermaye gelmez. Sen yargı bağımsızlığına değer vermezsen, yabancılar da Türk yargısına ne güvenir ne de değer verir. Yargı son yıllarda çok büyük yara aldı. 79 yaşındayım. Yargıdaki olumsuzlukları yüreğim kan ağlayarak izliyorum.
Okyay, Öcalan davasına ve verilen idam kararına ilişkin ise şunları söyledi:
– Abdullah Öcalan henüz yakalanmamıştı. Ankara 2 numaralı DGM'de Öcalan hakkında bir dava açılmıştı. Davanın diğer 11 sanığı arasında yer alan Öcalan da, gıyabında yargılanıyordu. Bizim mahkemede dava açıldığını öğrenen Adana, Diyarbakır, Şanlıurfa mahkemeleri de davaların birleştirilmesi talebiyle bize göndermişti. Öcalan'ın yakalanması üzerine biz de hazırlık sürecine başladık.
ÖZEL ÖNLEMLER ALINDI
– Bir taraftan Cumhuriyet Savcılığı delilleri topladı. Öcalan'ın MİT sorgusu yapıldı. Biz, davanın Ankara'da görülmesinin güvenlik açısından sakıncalı olduğu görüşündeydik. Bu yüzden duruşmaların İmralı Adası'nda yapılmasının uygun olacağını dile getirdik. Adalet Bakanlığı hemen harekete geçti ve yargılamanın İmralı'da yapılması için hazırlıkları diğer birimlerle koordine ederek yapmaya başladı.
– Adanın sorumlusu Kolordu Komutanı Korgeneral Hurşit Tolon, Bursa Valisi Orhan Taşanlar ve Emniyet Müdür Yardımcısı Bülent Kılıçtepe de çok özel güvenlik önlemleri aldılar. Teröristbaşının avukatları ve yakınlarını ayrı, şehit yakınlarını ise ayrı bir limandan alıp adaya getiriyorlardı. Yoksa her an üzücü olaylar yaşanabilirdi.
UZATMAYA ÇALIŞTILAR
– Öcalan ve avukatlarının soruşturmanın genişletilmesi talepleri oluyordu. Amaçları davanın uzamasıydı. Savunma haklarına saygılı olmak şartıyla, gereksiz yere duruşmaların uzamasına yol açacak talepleri reddettik. Cumhurbaşkanının, başbakanın, bazı bakanların, genelkurmay başkanının, bazı yazarların da tanık olarak dinlenmesini istiyorlardı. Bunların davaya bir katkısı yoktu. Örgütün nerelerde, nasıl faaliyet gösterdiği, nasıl kurulduğu gibi her konuyu dört dörtlük biliyorduk. Karardan sonra da bana bu isimleri neden dinlemediğimiz soruldu. Ben, ‘Güneşin doğuşu ve batışı tanık dinletmeyi gerektirmez. Sanığın eylemleri ortada. Amaçları bu dava yıllarca sürsün ve örgütün propagandası yapılsın. Buna fırsat vermedik' dedim.
ÇOK TİTİZ DAVRANDIK
– İmralı Adası'nın diğer ucundan her sabah 08.30 civarında duruşma salonuna geliyorduk. 09.30'da duruşmamız başlıyor, saat 18.00'e kadar dava sürüyordu. Savunma yapması için 10 gün süre vermiştik. O sürede Ankara'ya gelip bir hafta kalıp döndük. Herkes savunmalarını yaptı, davayı bir ay içinde bitirdik.
– O davada, biz her zamankinden daha titiz davrandık. Taraflara verdiğimiz sürelere bile dikkat ettik. Avukatların sözünü kesmedik. Gereksiz soruların önüne geçtik. Örneğin müdahil avukatlarından birisi Öcalan'ın annesi, babasının Ermeni olduğuna ilişkin soru sormak istedi. Bu talebi reddettik. İnsanın kökeniyle uğraşılmasını doğru bulmuyorum.
– Öcalan'ın suçları dosyamızda ayrıntılı olarak yer almıştı. Bunun yasadaki karşılığı da belli. Ben değil, o kürsüde babası bile olsa o günkü Türk Ceza Kanunu'na göre verilecek ceza idamdan başka şey olamazdı. Biz de idam verdik.