Uzun zamandır konuşulan oldu. Abdulhamit Gül, Adalet Bakanlığı görevinden istifa etti. İstifanın ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yaşadıkları polemikler birçok yerde gündeme geldi.
Son açıklamasının bardağı taşıran son damla olduğu söylendi ama AKP’li iki bakanın tartışmasının magazinsel çekiciliği bir ayrıntının gözden kaçmasına neden oldu.
BAKAN OLARAK SON SÖZLERİ
İstanbul’daki kar tartışmalar devam ederken, bir anda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun balıkçıdaki fotoğrafları ve MOBESE görüntüleri ortaya çıktı.
Muhalefet, özellikle MOBESE görüntülerinin servis edilmesinin üzerinde durdu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu eleştirdi. Suçu ve suçluyu tespit etmek için kullanılan cihazlar ile, yani devlet imkanlarıyla, İmamoğlu’nun düzenli takip edildiğinin ortaya çıktığını söyledi.
Abdulhamit Gül’ün bakan olarak halka hitaben son sözleri de arka planda bu tartışma varken geldi:
“Geçmişte FETÖ'nün istihbarat ve veri madenciliğine verdiği özel önemi hepimiz biliyoruz. Ve bu çerçevede delil üreterek, tezgahlarla, oluşturulan kumpaslarla nasıl insanların kişisel haklarını ihlal ettikleri, nasıl mahremiyet haklarını ihlal ettiklerini hepimiz gördük. Hukuk devletinde esas itibarıyla haysiyet cellatlığı olmaz, itibar suikastı olmaz. Dijital kumpaslarla insanların hayatını tarumar eden, insanlara kumpas kuran, bu FETÖ'cü zihniyetin de asla ama asla unutulmaması gereken bir mücadele alanı olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Kişilerin kurumlarla paylaştığı bilgiler korunmalıdır. Bütün kurumlar ve başta da idare, bu sorumluluğu bihakkın yerine getirmesi lazım. Vatandaşın güvenerek verdiği bu bilgileri yarın başka yerlerde, medyada, sağda solda ifşa edilecek bir hale gelmediğinden emin olması lazım.”
Konuşmasını “Veri Koruma Günü” dolayısıyla yaptı ama eleştiri yine adrese teslimdi.
ERDOĞAN’IN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİ
DW Türkçe’den Alican Uludağ’a göre bu, Gül için bardağı taşıran son damlaydı. Açıklamanın Soylu cephesinde tepkiyle karşılandığını yazdı. (yazıyı öneririm)
Evet, Soylu ve Gül daha önce birçok kez karşı karşıya geldi. Hatta Gül daha önce Berat Albayrak’a yakın olduğu söylenen yargıdaki İstanbul Grubu’yla birçok kez tartıştı. “Daha düne kadar FETÖ'cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar” çıkışı da bu dönemde gelmişti.
Ancak bu tartışmaların hep bir sınırı vardı. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.
Adrese teslim eleştirileri ya Soylu’ya oldu, ya MHP’nin desteklediği güvenlikçi politikalara ya da kendisini hedef alan Pelikan yapılanmasına. Erdoğan’a ise bağlılığını hep gösterdi. Bunun en son örneği belki de gazeteci Sedef Kabaş konusundaki açıklamasıydı.
Birçok kez Soylu ile hukukun üstünlük tartışmasına giren Gül, bu sefer Erdoğan’a yönelik sözleri nedeniyle tutuklanan Kabaş hakkında “Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır” demekten çekinmedi. Yani hukukun üstünlüğü yerini Erdoğan’ın üstünlüğüne bıraktı.
Ama o sınırı 28 Ocak’ta geçti. Geçtiğinin gecesinde de “Eski Adalet Bakanı” oldu.
KIRMIZI ÇİZGİSİNİ NASIL AŞTI?
Bunu anlamak için yine İmamoğlu ve MOBESE görüntülerine dönmek lazım.
Sadece güvenlik güçlerinin erişimi olduğu MOBESE görüntüleri sızınca, bundan sorumlu tutulan ve eleştirilen doğal olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu oldu. Ancak muhalefetin iddiaları doğruysa, yani İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu devlet tarafından düzenli izleniyorsa bunun devletin başındaki kişinin haberi olmadan yapıldığını düşünmek pek mümkün değil.
Ve, iddia edildiği gibi görüntüler medyaya bilinçli sızdırıldıysa, bunun sadece İçişleri Bakanlığı’nın tasarrufunda olduğunu düşünmek de pek mümkün değil.
İşte Abdulhamit Gül bunlar yaşanırken isim vermeden tüm bu operasyonu eleştirdi. “FETÖ taktikleri” olduğunu söyledi.
Artık Gül sadece Soylu’yu veya Albayrak cephesini eleştirmiyordu, hedefinde Cumhurbaşkanlığı da vardı. Beştepe’yi FETÖ taktikleri kullanmakla suçluyordu.
Kısacası Gül, kırmızı çizgisini aşmıştı. Erdoğan’ı hedef almıştı.
ERDOĞAN GÖRÜNTÜLERİN SIZDIRILDIĞINI BİLİYOR MUYDU?
Cumhurbaşkanı Erdoğan NTV’deki röportajında açıkça “Balıkçı” tartışmasına girmedi.
“Belediye başkanlığını yaptığım dönemde de böyle kar, tipi, bora olacak Tayyip Erdoğan gidip evinde yatacak, yok böyle şey. Biz tüm belediyelerimizle beraber AKOM'da karargâhımızı kurar ve AKOM'daki karargâhtan İstanbul'u izlerdik, takip ederdik” dedi.
Ancak 29 Ocak’taki Giresun konuşmasında daha farklı bir tavır sergiledi.
İmamoğlu’nu doğrudan hedef alan Erdoğan, “Sel felaketi oldu. Bakan arkadaşlarım ve ben hep birlikte Doğankent'te, Dereli'deydik. Balıkçıya gitmedik. Ama birileri de bir yerlerde kafayı bulmaya gidiyor” dedi.
İmamoğlu izleniyordu veya izlenmiyordu, Erdoğan bunu biliyordu veya bilmiyordu. Aslında önemsiz bir tartışma.
Çünkü MOBESE görüntüleri medyaya sızdırıldı. Bunun sorumlularından biri İçişleri Bakanlığı diğeri de Cumhurbaşkanlığı’dır. Ve normal şartlarda bunun siyasi bir sonucunun olması gerekir.
Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın bir belediye başkanını takip ettirmesi ve Erdoğan’ın buna onay vermesi bir skandal, Erdoğan’ın kendisine bağlı bakanlığın hukuksuz davranışını bilmemesi başka bir skandaldır.
Ancak skandalın siyasi sonucu bir yana Erdoğan olayı sahiplendi ve siyasi bir malzeme haline getirdi bile. Hem de Gül’ün görevden alındığı gün...
Dolayısıyla Gül sadece Soylu’yu değil Erdoğan’ı da eleştirmişti.